Etimed Hastanesine vardıklarında sedyede kilolu bir yaralının inlediğini görürler. Onun acısına da oğlu adına yanar.
“Ah Rabbim şifa ver! Benim yavrumda böyle mi inliyor acaba?” diyerek oğlunun acısını hâlâ yüreğinde taşır. Yakup Peygamberin oğlu Yusuf’a duyduğu hasret, teyzenin oğlu Ali için yüreğinde kaynamaktadır. Orada da durum farklı değildir. Her tarafta hasta, yaralı vardır. Sedyeler hasta doludur.
Sabaha doğruydu. Seher vakti inanan insanların gözyaşlarıyla süslediği bir zaman dilimiydi.
Ve Ali özlediği, arzuladığı şehadete ermiştir.
Eşi Nuray Hanım, şehadet haberini alınca kendinden geçer. Sevdiği, hayat arkadaşı, yoldaşı kendisini yalnız bırakmıştır.
Bundan sonra dünya hayatı Ali’sizdir.
Şehitlerin kanı bereketti vatanına ve ailesine…
Onlar kanlarıyla toprak vatanına imandan kalkan ören yiğitlerdi. Onların kanı vatanın koruyucusuydu.
Nuray Anar sakinleştikten sonra ölüm ve şehitlik üzerine neler hissettiğini yanındakilerle paylaşıyordu. Gözlerindeki yaşı sildi:
“Unutmuşuz hem ölümü hem de şehitliğin ne olduğunu! Vatanın altında yatan kefensizlerin ne anlama geldiği o gece daha iyi anladım.
Şehitlerin kalkanıdır vatanın koruyucu kalkanı!
Şehitlerden, şehadet bilincinden yoksunlaşan bir ülkenin yok olması kaçınılmazdır.
Hainlerin korkulu rüyası, ölümü göze alam şehitlerdir.
İnsanlar hayallerini, ailelerini, sevdiklerini vatanları ve inançları uğruna feda edebiliyorsa onları korkutacak ne vardır? Ölümü öldürenleri korkutacak bir güç yoktur!”
Nuray Hanım bunları söylerken duygularını gizleyecek halde değildi. Eşine olan özlemi gözlerinden okunabiliyordu. Hüseyin ise annesin kan çanağına dönmüş gözlerine baktı ve “Anne neden ağlıyorsun? Babam şehit oldu şehit!” diyerek hıçkırıklarla annesine sarılıyordu.
Ve bir müddet sonra cenaze nakil aracı Ahi Köyü’nün girişinde göründü. Heyecanla gittiği yoldan inancın dinginliğine ermiş bir ruhla dönüyordu.
Melekler kanatlarını çırpıp onu selamlıyordu. Esen rüzgâr, ötüşen kuşlar onun şehadetini kutluyordu.
Köyden musalla taşının yanından ayrılmışlardı. Şimdi ise sonsuzluk metrosu tabutuyla kurulmuştu musalla taşına.
Ardından gözyaşı döken sevdiklerine gülümseyen gözleriyle bakıyordu.
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin!” ayeti yankılanıyordu musalla taşının semasında. Bir rekâtlık taht değildi şehitler için musalla taşı. Sonsuzluğun mutluluğuna giden bir yoldu.
Omuzlarla uğurlandı Ali Anar.
Geriye bıraktığı onurlu bir yaşam ve geleceğe yürüdüğü şehadetle süslenmiş bir ölüm onu Allah katının sevgililerinden kılıyordu.
Ahi Köyü Mezarlığı bir şehidi bağrında taşımanın onuruyla gelen geçenlere selam veriyordu.
Söyleşimiz bittiğinde şehidin evinde o ruhu hissediyorduk.
Anne, baba, eş ve oğul…
Gözlerde hüzünle bize bakıyorlardı. Çayımızdan son yudumu aldıktan sonra Fatih kardeşimle şehit ailesinden müsaade aldık.
Bir şehit ailesiyle vakit geçirmenin ulvi duygusuyla oradan ayrıldık. Arkada el sallayan ve ölümsüzlüğü yakından tanıyan değerli insanlara veda ederek bahçeden usulca çıktık.
Köyü terk ederken musalla taşı da karşımızdaydı.
“Fatih hocam bir dakika şu musalla taşının resmini çekip hatıra olarak saklayayım.” dedim. Tebessüm ederek durdu.
Resmi çekerken gözlerimin önünden yaşanılanlar bir film şeridi gibi geçti. Heyecanlı bir topluluk ve gece ayrılan arabalar. Derken sabah gün doğarken gelen cenaze nakil aracı ve sonsuzluk yolcusu bir yiğit… Ali Anar musalla taşında oturmuş sanki bizi gülümseyerek yolcu ediyordu.
Ona gülümsedim.
“Ruhuna Fatiha!” dedim.
Fatih kardeşimle birlikte ruhuna Fatiha okuyarak köyü terk ediyorduk. Elimde ajandamda aldığım notlar, dilimde dua… Şehit tahtında Rabbe gülümser ezgisini dinleyerek köyden ayrıldık.
“Fatih Hocam biliyor musun o gece okunan salalar şehitlerin salasıymış!”
Fatih kardeşim buruk bir tebessümle gözleri yolda olduğu halde duygularını dile getirdi:
“İnanmış insanlar zamanı değiştirdi. Ezanları susturan darbe dönemlerinden darbeleri susturan ezanlar dönemi geldi. Ruhları şad olsun yiğit insanlarımızın.” dedikten sonra teypten gelen sese kulak verdik:
Bir tebessüm yanağında
Güllerden demet kondurur
Yummuş gözlerini şehit
Gören sanar sanki uyur
Gören sanar sanki uyur
Baş ucunda yetimleri
Elleri elimde soğur
İnci inci gözyaşları
Ağlar durur ağlar durur