Son zamanların en önde gelen tartışmalarından birisi: Yapay zekâ.
İnsanoğlu tarihin belirli dilimlerinde teknoloji konusunda çok ileri gitti.
Hz. Süleyman (a.s.) zamanında kendisine ilim verilen birinin Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar “ışınlama” yolu ile getirmesi ya da Mısır Piramitleri’nde radyasyonun kullanımı insanoğlunun teknoloji konusunda düz bir çizgiden ziyade dairesel bir yol yürüdüğünü gösteriyor.
Teknolojik yolculukta ise insanın en çok dikkat etmesi gereken konu haddini aşmaması, kendine çizilen kırmızıçizgiyi zorlamaması.
Sınır koymadığı/koyamadığı teknoloji genellikle insana yarardan çok zarar verdi.
Hatta bazı kavimlerin helâkine neden oldu.
Allah her an kendini kullarına hissettirmek ister.
Bu sebeple her şeyde vahidiyet içerisinde ehadiyet sırrı dediğimiz apaçık bir deliller silsilesi yaratıyor.
Mesela; her insan genelde birbirine benzerse de (vahidiyet) özelde hiç kimse diğerinin aynı (ehadiyet) değildir.
Bu benzerlik içerisinde farklılık Allah’ın en yaygın ve güçlü ayetlerindendir.
Yapay zekâ dünyada mevcut verileri toplayıp insan-gibi çıkarımlar yapıyor.
Bütün teknolojik gelişmelerin dozunda kullanılmasını savunduğum gibi yapay zekâya da kesinlikle başvurulmasından yanayım.
Her faydalı gelişmeyi zarara dönüştüren doz aşımına dikkat çekmek isterim.
Günümüz teknolojisinin gelişmesi ile insanoğlu her talebine en hızlı şekliyle ulaşmak istiyor.
Her daim hedef: Hız, hız, daha da hız.
Çok, çok, daha da çok.
Oysa hayat hazmedildiği kadar hayattır.
“Kısık ateş” yemeğin lezzetinin sırrıdır.
Büyük mutfaklardan güzel yemek çıkmaz.
Çünkü oralarda “kısık ateş” yoktur.
Tekasür suresini her namazda okumamız gereken günlerdeyiz.
Günümüz teknolojisi özellikle yapay zekâ insanoğlunun önüne kayarak ilerlediği bir yol açtı.
Her faydalı şey gibi teknolojide de doz aşımı şifayı-devayı maraza döndürür.
İnsan bal arısı gibidir.
Bal arısı insan ulaşabildiği her kitap, eser ve insandan nektarını toplar, kendi kovanına çekilir ve balını yapar.
Yapay zekâ da ulaşabildiği bütün bilgileri toplar ve kendisine verilen komut-promtlarla ortaya bir şeyler çıkarır.
İnsan direkt diğer insan ve çiçekten nektar alıp, ilahi bilgisayara da bağlanıp (vahiy/ilham) doğal bal yaparken; yapa zekâ insanların yaptığı şekerden bal yapar.
Doğal yayla balı ile şeker balı arasında ne kadar fark varsa insanın özgün eserleri ile yapay zekânın üretimlerinde o kadar fark vardır.
Özetle; yapay zekâdan –abartmadan- istifade etmek, onu en kaliteli reçel olarak görmek düşüncesindeyim.
Reçellere takılıp balları ihmal etmeyelim; daha da önemlisi reçel yapacak şekeri ve meyveleri üretmeyi bırakmayalım.
Ama doğal balın yerini tutmaz.
Adı üstünde yapay zekâ.
İnsan kısıtlı zaman için bulunduğu dünyadan geriye rahmete vesile güzel bir şeyler bırakmak istiyorsa; kolaydan, hızdan, konfordan uzaklaşıp; zahmeti, sabrı, emek vermeyi tercih etmeli.
Kavak gibi hızlı ve yukarı değil; çınar gibi yavaş ve her tarafa büyümeli.
Sonunda; birisi (kavak) mobilyanın görünmeyen döşeme altı malzemesi, diğeri (çınar) anıt ağaç oluyor.
