Şair: Mehmet Kabakçı
gemiler yanaşır limanlara
senin olmadığın
sessizliği pay eder
bir yağmur tüm istasyonlara
içimde bir çocuk üşür
ve zarfların pulları sökülür
kâğıt kesiği de acıtır
cam kesiği gibi
bir mecnun var hâlâ
çöllerde dolaşan
benimse kervanım dağılmış
yitirdim develerimi
sonra ayrıldım gölgemden
eski bir komodin çekmecesi
aklıma gelir birden
bilmem nereden
oysa bulanmaz su kaynağından
dağın dağ olduğunu öğrendim
çok sonra
pelerini kaybolmuş bir prenses gördüm
dudakları dikili
kafaları kuma gömülü
elleri ceplerinde adamlar gördüm
üşüyen
hep üşüyen çocuklar gördüm
gülüyorlardı yine de
şehirsiz sokaklar
issiz dumanlar
akrebini yitirmiş saatler gördüm
mezarlıklarda gülen
ama evlerinde ağlayan
insanlar gördüm
gurbete atılmış taşlar
bir ceket astarında
yıkanmış mektuplar
dikenini yitirmiş güller
ve asla bulanmayan sular gördüm
şaşırmadım..
hiçbirine şaşırmadım bunların
başucumda bir musahhih kılıcı
ve sonra bir gün
Afrikalı bir çocuk gördüm
dişleri bembeyaz
gülüşü bembeyaz
üşümüyordu hiç
ağaçlar yeşeriyordu bakınca
bir güneş saklıyordu avucunda
sırtında bir prenses pelerini
14 Haziran 2020 – Trablusşam/Lübnan