Bizimle İletişime Geçin

Dünyanın Renkleri

Afrika’nın Ölü Kalbine Yolculuk

Afrika’nın ölü kalbi olan Çad’da yaşanmışlıklarımızın üzerinden tam iki yıl geçmişti[2]. Kurban Bayramı arifesine yaklaştığımız bu günlerde yine bu milletin güzel insanları ırk, dil, renk ve mezhep ayrımı yapmadan yollara revan olacaktı.  Evet ‘Dünyayı iyilik kurtaracaktı.’

EKLENDİ

:

Encemine’den  (‘N’Djamena)  yola çıkalı yaklaşık üç saat olmuştu. Logon[1] ırmağının kenarından geçerken çamaşır yıkayan birkaç erkeği görünce deklanşöre basmıştım. Bizi fark eden biri el kol hareketi yaparak yüksek bir sesle haykırınca bize mihmandarlık yapan öğrenci kardeşimiz Musa Tamai[2]’ye   ne söylediğini sordum. Musa Tamai  “Bizleri sömürdünüz ve gittiniz, şimdi de bu perişan halimizi dünyaya yaymaya mı çalışıyorsunuz?”  dediğini söyleyince bir anda hayatımın en derin sessizliğini yaşamıştım. Yola devam ettik, ancak aklım hâlâ ırmağın kenarında kalmıştı. Ne onlar bizi tanıyorlardı ne de biz onların düştüğü bu durumun tanığıydık.  Sömürgeciliğin zihinlerinde bıraktığı  tahrifat  ne kadar ağırdı ve onlar için her beyaz adam sömüren bir insan mıydı, buna cevap bulamamıştım.

[1] Logon (Logone) ırmağı, Çad’da bulunan Chari Nehri’nin en büyük koludur.

[2] ÇAD asıllı  Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesinde okuyan  ve bize mihmandarlık yapan öğrenci kardeşimiz.

Akşam yaklaşmıştı ve küçük bir yerleşim yerinde mola verdik.  Kulübeyi andıran ve jeneratörle aydınlatılan bir dükkâna girdiğimde üç kişinin televizyonda   “Diriliş Ertuğrul” dizisini izlediklerini gördüm. Gerçekten gördüklerim doğru muydu, bir daha baktım. Evet doğruydu.  Türkiye’den çok uzaktaki küçük bir yerleşim yerinde bir Türk dizisi izleniyordu,  şaşırmıştım doğrusu. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bizlere ikramda bulunmak istemişlerdi ama yol uzundu.

Gece bastırınca yol üzerinde kerpiçten yapılmış bir konaklama yerinde geceledik. Odaya çıktığımda ilk gözüme çarpan şey masaya bırakılmış İncil (Fransızcaya çevrilmiş Ahdi Cedid) olmuştu. Bu durumu sabahleyin arkadaşlarla paylaştığımızda İncil’in her odaya konulduğunu fark etmiştik.[1]  İncili elime alınca Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyata’nın şu sözleri aklıma geldi “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların da İncil’leri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim incilimiz, onların toprakları vardı[2]” Misyonerlik faaliyetlerinin bu topraklarda hız kesmeden hâlâ devam ettiğine bizzat şahit olmuştuk.

[1] 17 milyon nüfusu olan   Çad’ın  %60’ı  İslam,  %35’i Hristiyanlık ve  %5’i ise geleneksel Afrika dinlerine inananlardan oluşmaktadır  ( http://www.mfa.gov.tr/ulke-kunyesi___.tr.mfa)

[2]https://www.trthaber.com/haber/gundem/gozumuzu-actigimizda-bizim-incilimiz-onlarin-71204.html

Yolculuğumuzun ikinci günü arife günüydü, akşama doğru sazlık ağaçlardan ve teneke barakalardan oluşan Kamp merkezine vardık[1]. Kurban kesim alanına geldiğimizde küçük bir çocuğun solmuş bir Türk bayrağı ile bizlere doğru koştuğunu fark ettik.  Çocuğu bağrımıza bastığımızda çocuğun annesinin “İki gündür bayrak koynunda sizleri yollarda bekliyor” demesi bütün yorgunluğumuzu almıştı. Bekleniyorduk, bir insana dokunmanın âleme dokunmak olduğu gerçeğini yeniden yaşadık.

[1] Mülteci Kampının,  Orta Afrika Cumhuriyeti’nin  Müslümanlara uyguladığı zulümden kaçarak ÇAD’a sığınan mültecilerin yaşadığı Maundou Bölgesindeki Logones – Danajama mülteci kampı idi.

Bayram namazını çokluk, çocuk, kadın, erkek hep birlikte açık alanda eda ettik.  Namaz kıldıran şeyhin (imam) hutbeye çıkarken asa kullanması bir Peygamber sünnetini ihya etmesi açısından dikkatimizden kaçmamıştı. Namaz sonrası yapılan dua içinde Türkiye ve Erdu[1] vardı.

Türkiye’den gönderilen kurbanları tekbir getirerek tek tek eda ettik. Etler ihtiyaç sahiplerine ulaştırılırken, niyetler de Allah ile kurbiyyete dönüşmüştü.  Akşam vaktine doğru da Kurban eti dağıtılan yerlere ziyaretlerde bulunduk. Kurban etlerinin hiçbir ayrım yapılmadan farklı dinlere mensup (az da olsa)  kişilere de dağıtıldığına bizzat şahit olduk.

İki gün devam eden kurban kesiminden sonra başkent Encemine’ye dönmek için yola revan olduk. Yol üzerlerinde mola verdiğimiz birçok yerde Türkiye’deki STK’ların açtığı su kuyusundan su içerken iyiliğe uzanan şefkat elinin vücudumuza değdiğini hissettik.

Türkiye’ye dönmeden önce Encemine sokaklarında gezerken Picasso’nun tablosu gibi rengârenk giyinen çocuklar etrafımızdan hiç ayrılmamışlardı. Zira beyaz insanlar çocukların dikkatini çekiyordu. Ancak birçok çocuğun ellerinde boş yemek kapları ile dolaşması dikkatimizden de kaçmamıştı. Bu durumun bir açıklaması olmalıydı. İlgili durumu Musa Tamai’ye sorduğumda,  bu  çocukların yakın bölgelerden okumak için şehre gelen yetim veya fakir aile çocukları olduklarını,  kaldıkları mekânlarda yemek olmadığı için akşam vaktine doğru yemek dilenmeye çıktıklarını ve hayatlarını bu şekilde idame ettirdiklerini söyledi. Neden ellerinde yemek kabı ile gezdiklerini sorduğumda; Musa Tamai bölgenin genelde sıcak olması ve evlerde yemek saklama imkânının bulunmamasından dolayı (buzdolabı olmadığı için)  ailelerin  akşam vakti kalan yemekleri dağıttıklarını, bu kültürün hâlâ devam ettiğini söyledi.  Belki de yarına yemek yapmak için erzakı olmayan bu insanların rızık kaygısı gütmeden ellerindekileri dağıtmaları ne güzel bir ahlaktı! Bu, ancak infakın îsâr’ı olabilirdi.

Afrika’nın ölü kalbi olan Çad’da yaşanmışlıklarımızın üzerinden tam iki yıl geçmişti[2]. Kurban Bayramı arifesine yaklaştığımız bu günlerde yine bu milletin güzel insanları ırk, dil, renk ve mezhep ayrımı yapmadan yollara revan olacaktı.  Evet ‘Dünyayı iyilik kurtaracaktı.’

[1] Cad’da Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, soy ismininin ülke halkınca kısaltılmışı  “Erdu” şeklinde  hitap ediliyordu.

[2] 2019 yılı Ağustos ayında Diyanet Vakfı  aracılığı  ile  bir grup gönüllüyle Cad’da düzenlenen  Kurban Organizasyonu.

Çok Okunanlar