Bizimle İletişime Geçin

Düşünce

Aldanılan ve Fark Edilmeyen Büyük Nimet: Zaman

Bağdat’ta Ağustos sıcağı ortalığı yakıp kavurmaktaydı. Herkes, serinleyeceği gölge bir yer, ferahlatacak bir rüzgâr arıyordu. Çarşı-pazar kurulmuş, alışveriş başlamıştı. Bu arada bir adam, yüksek dağların mağaralarından getirdiği buzları satıyordu. Buz kalıpları eriyip ziyan olmadan bir an önce onları satmalıydı.

EKLENDİ

:

İnsanların zihin dünyasında anlamı ve mahiyeti tam anlaşılamayan bazı kavramlar bulunmaktadır. Bunlardan biri de zaman kavramıdır. Bu yüzden zaman kavramı ve olgusu, genelde her devirde anlaşılması zor konularından biri olmuş ve tartışılmıştır. Bunu zaman kavramına yapılan tanımlarda da görmek mümkündür. Zamanı genelde bir işin, bir oluşun içindegeçtiği,geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit; devir, dönem, çağ, mevsim, bir vaktin belirli kısmıolarak tarif etmek mümkündür. Kutsal kitabımız Kur’ânKerîm’e baktığımız zaman zamanı ifade eden çeşitli kelimeler hem bir işin ya da ibadetin vaktini bildirmek yahut tarihî bir hadiseye atıfta bulunmak amacıyla kronolojik bağlamlarda hem de kozmolojik anlamda yer aldığı görülür. Kur’ân’da zamanla ilgili geçen kelimeler genelde yevm (gün), şehr (ay) ve senedir (yıl). Bunlar arasında sınırlı zaman belirtenler içinde en sık kullanılanı yevmdir. Kur’an’da yevmkelimesi yirmi dört saatlik tam gün anlamının yanı sıra süre kaydı olmaksızın zaman dilimi anlamında da kullanılır. Ayrıca Kur’an’da zamanla ilgili bir başka kavram olan “sâat” çoğunlukla kâinatın son bulacağı zamanı ifade etmekte, bazı âyetlerde de insanların ecellerinin değişmezliği bağlamında geçmektedir.Ayrıca İslâm, zaman kavramını gündelik hayatın bir parçası yaparak, dünya hayatında geçirilen zamanın geçiciliğini ısrarla dile getirmiştir. Bu bağlamda ayrı bir süre olarak zikredilen Asr süresinde şöyle buyrulmaktadır: Asra (Zamana) yemin olsun ki, İnsan gerçekten ziyân içindedir. Ancak iman edip sâlihameller yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabretmeyi öğütleyenler müstesnâ! (Onlar ziyanda değillerdir)”.(Asr 103/1-3)

Genelde müfessirler el-Asr süresinde zikredilen asrkelimesini “ikindi vakti”, “ikindi namazı”, “mutlak zaman” “Hz. Muhammed’in asrı” ve “âhir zaman” diye tefsir etmişler, asra yapılan yeminle insan hayatında zamanın önemi ve değeri arasındaki ilişki üzerinde durmuşlardır. Asr Sûresi’ndeki ayetlerde asra ve zamana yemin edilerek, insanın zaman karşısında hüsranda olduğunun ancak bunun istisnaları bulunduğunun söylenmesi, Câhiliye Araplarının zamana karşı yok oluş içinde oldukları şeklindeki düşüncelerinin aksine, insanların dünya hayatında süresi belirlenmiş olan zamana karşı hüsrandan kurtulabileceklerine kapı aralamaktadır. Zira bu süreden iyi istifade edildiği takdirde, yerini mutlu bir âhiret hayatına bırakabilir. Bu çerçevede aynı sûredeinanç, salih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye zamana yenik düşmemek için önerilen bir formül olarak insanlığa sunulmuştur. Asr suresiyle ilgili büyük müfessir Fahreddin er-Râzî şöyle der “Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu:– Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!…

Onun bu sözünü duyunca, “İşte bu söz Asrsûresinin mânasını izah etmektedir” dedim. Aslında insana verilen ömür güneşin altında bir buz gibi hızla erimektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa insanın hüsranına sebep olur.” (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’lgayb, XXXII, 81) Bu hikâyenin geniş şekli Mesnevi’den hikayelerde şöyle anlatılmaktadır:

Bağdat’ta Ağustos sıcağı ortalığı yakıp kavurmaktaydı. Herkes, serinleyeceği gölge bir yer, ferahlatacak bir rüzgâr arıyordu. Çarşı-pazar kurulmuş, alışveriş başlamıştı. Bu arada bir adam, yüksek dağların mağaralarından getirdiği buzları satıyordu. Buz kalıpları eriyip ziyan olmadan bir an önce onları satmalıydı. Gel gör ki, ekonomik durgunluk sebebiyle fazla buz satılmıyordu. Öğle sıcağı bastırınca buzlar yavaş yavaş erimeye başladı. “Mal canın yongasıdır!”ya; tek sermayesi olan buzlarının gözü önünde eridiğini görmek, adamın içini de eritiyordu. Erimenin hızlanmasıyla içi yanan adam şöyle bağırmaya başladı:

“Sermayesi sürekli tükenen bu fakirden buz alan yok mu?”

O sırada talebeleriyle oradan geçmekte olan büyük veli Cüneyd-i Bağdadî bu sözleri duyunca birden durdu ve olduğu yere çöktü. Başını ellerinin araşma aldı. Talebeler telaşlandılar ve “Ne oldu hocam?” diye sordular.

Cüneyd-i Bağdadî, “Şu adamın söylediklerine dikkat edin!” diyerek, buz satıcısının tarafına baktı. Adam, içinin yandığı sesinden belli olacak şekilde sürekli bağırıyordu: “Sermayesi tükenen buzcudan alışveriş yapan yok mu?” Büyük veli, o durumun, “Fırsat eğitimi” için iyi bir vesile olduğunu düşünerek şunları söyledi talebelerine:

“Bu sözler beni sarstı. Eriyenin sadece buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu farkettim. Sıcak, adamın maddî sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor. Saniye saniye, dakika dakika ömür buzumuz eriyor, hissedebiliyor musunuz? Sahip olduğunuz en değerli sermaye ömürdür. Onun ne kadarını Allah’a satabilirsek yani Onun yolunda değerlendirirsek elimizde o kâr kalacak. Gerisi, satılmadan eriyip toprağa damlayan buzlar gibi boşu boşuna ziyan olup gidecek. Ayrıca bizden de hesabı sorulacak. Bunun unutmamalıyız. Adamın buzlarının erimesine olduğu kadar, ömürlerinin boşa tükenmesine karşı içi sızlamayanlara yazıklar olsun…” Talebeler ayak üstü unutamayacakları iyi bir ders almış, çok etkilenmişlerdi. Düşüne düşüne yollarına devam ettiler.

Bu hikaye aldanılan ve kıymeti bilinmeyen nimetlerle ilgili Hz. Peygamber (sav) “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman (Buhârî, Rikâk, 1) hadisini hatırlatmakta ve onu teyit etmektedir. Diğer taraftan konuyla ilgili yine Mevlânâ eserindeki bir beyitinde şöyle der:

Demek ki senin için her an ölüm ve geriş dönüş var. Mustafa: “Dünya bir andır” buyurdu....(Mevlânâ, Mesnevî, Beyit: 70-71) Mevlânâ bu beyitinde Hz. Peygamber’in (a.s.) “Dünya bir andır, onu kullukla geçir (el-Hâkim, el Müstedrek, IV, 324). hadisine işaret eder daha sonra şöyle açıklamalarda bulunur:

“Her nefeste dünya yenilenir. Fakat biz dünyayı öylece durur gördüğümüzden bu yenilemeden haberdara değiliz. Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömürde, pek çabuk akıp geçtiğinden daimi bir şekilde görülür. “Bu ömrün uzunluğuda Allah’ın yeniden yeniye ve suratle halk etmesi, ömrü öyle uzun ve daimi gösterir.”(Bkz. Mevlânâ, Mesnevî, çev. Veled İzbudak, I, 92, 98)

Sonuç olarak bizlere düşen Asr süresi ve bu bağlamda zikredilen örneklerde görüldüğü üzere zamana önem vermek, değerini bilmek, bir anın bile heba etmemek, zamanlarını Asr süresinde zikredilengüzel amellerle doldurduğumuz nispette hüsrandan kurtulacak ve kendilerine ebedî kurtuluşun yollarını aralayabileceğimiz düşüncesine sahip olacağız. Böylece hem fert hem de toplum olarak kötülüklerden uzaklaşıp Allah’ın rızâsı istikâmetinde mesafe alma imkânı bulacağız. Nihayetindeinsanlığı şefkat ve merhametle kucaklayacak, onlara hak ve adâlet tevzi edecek, her din, ırk ve milletten insanların İslâmla buluşmasına zemin hazırlayacak ve onları İslâm’ın ebedî huzur ikliminde buluşturacak mükemmel bir İslâm toplumu inşâ edebileceğiz. Mehmed Âkif’in şu mısraları bu hakîkati ne güzel ifade etmektedir:

Hâlık’ın mütenâhî adı var, en başı: Hak.

Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak!

Hani, AshâbKirâm, ayrılalım derlerken,

Mutlaka Sûre-i ve’lAsr’ı okurmuş, bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh;

Başta iman-ı hakiki geliyor, sonra salâh,

Sonra hak, sonra sebât, işte kuzum insanlık.

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık. (M. Akif Ersoy, Safahat, s. 419)

Kaynakça

Hadislerle İslâm, DİB Yayınları, Ankara 2013.

Kur’an Yolu, DİB Yayınları Ankara 2020

M. Akif Ersoy, Safahat, İst. 1944.

Mevlânâ, Mesnevi, çev. Veled İzbudak. MEB Yay., İstanbul, 1968.

Ömer Çelik, Hakk’ın Daveti, Kur’âKerîm Meal ve Tefsiri, İst.2013

1

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar