1. Anasayfa
  2. Sinema

Amerikan Rüyâsı Yahut Mağara Metaforu: “Don’t Worry Darling”

Amerikan Rüyâsı Yahut Mağara Metaforu: “Don’t Worry Darling”
0

Âdet Üzere Künye

Don’t Worry Darling yönetmen koltuğunda Olivia Wilde’nin oturduğu, senaryo metnine Katie Silberman, Carey Van Dyke ve Shane Van Dyke’nin imza attığı bir ABD yapımı. 2022 yılında gösterime giren filmin yapımcıları Olivia Wilde, Roy Lee ve Katie Silberman.

Tipik bir Warner Bros yapımı olan film, “özgürlük, mutlak mutluluk, mükemmellik, ideal” gibi kavramlar arasında kurgulanmış; aşk, bilim kurgu, gerilim ve distopya temalarına sahip olma özelliği gösteriyor. Filmin baş rollerindeyse Florence Pugh, Harry Styles, Crhis Pine, Gemma Chan ve Olivia Wilde isimleri yer alıyor.

 

Özet Hükmünde

Don’t Worry Darling, Zafer Projesi’nin 987. gününde başlıyor. Victory adlı kasabada yaşayan bir grup insan, 1950’li yılların imajı içinde hayatlarına devam ediyor. Erkekler her sabah toplu bir biçimde işlerine giderken kadınlar ev işlerini yapıp, baleye gidiyor. Paranın geçmediği bu kasabada “mutlak mutluluk” üzerine kurgulanmış ve sistematik bir biçimde akan, neredeyse birbiriyle aynı olarak kabul edilebilecek hayatlar yaşanıyor. Erkekler ve kadınlar için belirlenen roller çok net. Baş roller olan Alice ve Jack de bahsi geçen sistem içinde hayatlarına devam ediyor. Çeşitli gelişmeler Alice’yi kasabanın varlığı üzerine düşünmeye itiyor. Alice sınırları keskin bir biçimde belirlenmiş çölün ortasındaki bu kasabanın etrafına bir uçağın düştüğünü görüyor ve onu bulmak için aşmaması gereken sınırları aşıyor. Bir yandan hayatına devam ederken diğer yandan sorgulamaları artıyor ve komşusunun intiharına şahit oluyor. Kasabanın ve Zafer projesinin kurucusu Cristof’un da yer aldığı bir yemekte kasabadaki herkesin aynı şehirlerde doğmuş olduğunu, aynı şehirlerde balayı yaptığını, hepsinin eşleriyle Boston treninde tanıştığını dillendiriyor ve sistemi anlamaya çalışırken içinde bulunduğu her şeyi eleştiriyor:

“Bize anlatılan hikâyelerin sayısı belli. Hatırladıklarımız anlatılıyor. Ta ki bizler unutmamızı istedikleri şeyleri hatırlayana kadar.”

Güven kavramının tartışıldığı bu yemek sonrasında Jack, Alice’yi kasaba görevlilerine teslim ediyor ve Alice cerrahi bir operasyon geçiriyor. Bu esnada film, kasaba hayatı öncesindeki hayatlarına konsantre oluyor. Alice’nin doktor olduğu ve dinlenemeyecek kadar çok çalıştığı hayatlarından bu kasabaya geçişin mimarının Zafer Projesi’ne eşine haber vermeden katılmayı tercih eden Jack olduğu anlaşılıyor. Yeniden kasabaya dönen filmde Alice her şeyi hatırlamaya başlıyor. Jack durumu itiraf edip sonrasında ölüyor, Alice ise son anda kasabanın sınırına geldiğinde film sona eriyor.

 

Amerikan Rüyâsı yahut Mağara Metaforu

Platon’un mağara metaforu, “gerçekliğin doğası” ve “bilginin nasıl elde edildiği” hakkındaki en ünlü felsefi metaforlardan biridir. Bu metafora göre insanlar bir mağaranın içinde, duvarlara yansıyan gölgeleri gerçeklik olarak gören zincirlenmiş mahkumlardır. Mağaradan dışarı çıkan kişi ise gerçekliği olduğu gibi görür ve mağaradaki mahkumların yanıldıklarını fark eder. Platon, mağara ile toplumu ve değişim âlemini; zincir ve prangalar ile toplumdaki insanı sınırlandıran kalıplar, dogmalar ile hukuk ahlak ve din kurallarını kasteder. Mağaranın dışındaki dünya ile kusursuz, ebedi ve değişmez olan bilgilerin olduğu varlık âlemini yani idealar dünyasını anlatır. Gölgeler ile toplum tarafından belirlenmiş ve sorgulanmamış doğrular anlatılır. Tutsaklar gölgelere bakarak gerçeği göremezler.

Metaforun, sanatın pek çok dalında kullanılmasına rağmen en güçlü bağını sinemayla kurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Metropolis (1927), Matrix (1999), Truman Show (1998) ve Barbie (2023) gibi meşhur yapımlar da bu metafor etrafında kurgulanmıştır.

Mağara metaforu sinemada, “gerçekliğin çarptırılması”, “yanılsamanın gücü” ve “gerçekliğin keşfi” bağlamlarında kullanılır. Don’t Worry Darling, bahsi geçen üç bağlamın da doğrudan işlendiği bir yapım olarak izleyici karşısına çıkar. Bir “Amerikan rüyası” olan sözde “mutlak mutluluğun” sonucu olarak yaratılan Zafer Projesi ve onun bir sonucu olan Victory Kasabası, Alice ile birlikte izleyicilerin gerçeklikle olan ilişkilerini sorgulamalarını sağlar. Peki gerçek nedir?

Gerçek, mükemmelliğin sınırları içinde statükocu bir bilinçle yerimizi sağlamlaştırmak için çaba göstermek midir? Mutlak bir mutluluk talebiyle toz pembe rüyalar görmek midir gerçek? Gerçek, kendisi olduğunu iddia edeceğimiz alternatif bir kurgu evreni inşâ edip kendimizi kandırmak mıdır yoksa? Gerçek aslında bizim ne düşündüğümüz değil, olan’dır.

Film boyunca Alice farkındalık eşiklerini atladıkça gerçekliğe ulaşmayı arzular. Onun için gerçeklik metafora da adını veren mağaradan çıkmakla mümkündür. Zira kasaba tıpkı bir mağara gibi gölgelere ev sahipliği yapan mekânıdır. Gerçek olan, mağaranın dışında ve gölgelerin sahibindedir.

Sinemanın evrensel bir dili ve sembollerle dolu bir dünyası vardır. Don’t Worry Darling, “mutlu olma” kavramının kutsal kabul edildiği ve “mutluluk” üzerinden inşa edilen bir fantastik dünya sunar. Bu dünya, büyüleyici bir hırs dinamiği ile şekillendirilmiştir ve insan bedenine olan ihtiyacın reddedildiği bir düşsel galaksiyi yansıtır. Gökyüzündeki yıldızların gücü, bu galaksinin yegâne konumu olarak kabul edilir ve organize edilmiş ayrıcalıklı zihinlerin işleyişi tarafından sembolize edilir. Filmin temel sorusu, “mutluluk” etiketi altında sunulan bu yaşam formunun ne kadar gerçek ve sorgulanabilir olduğudur. Bu soru, film boyunca izleyiciye sunulan aristokrat kasaba sakinlerinin yaşamlarını ve etiket altındaki mutluluklarını sorgulamaya teşvik eder.

Don’t Worry Darling, baştan sona “Amerikan rüyası” izini sürer. Ancak, bu rüyanın içine yerleştirilen yaşamda “sorgulama” en büyük yasak olarak kabul edilir. Bu nedenle bireyler günlük rutinlerine devam ederler ancak içlerinde bir yerlerde bir şeylerin eksik olduğuna dair hisleri güçlenerek büyür. Bu durum rüyanın içeriğine sorgulama getiren bir kapı olarak görülebilir. Film “mutluluk” ve “mükemmellik” arayışındaki estetik kaygılara odaklanır. Bahsi geçen odak filmi daha çok görselliğin ön plana çıktığı bir imaj dünyası haline getirir. İnşâ edilen kasaba, kasabadaki dekor, evlerin mimarisi, kıyafetler, araba tercihleri gibi pek çok unsur bu imajı güçlü kılar. Karakterlerin “Zafer” adı altında bir şirket için çalışmaları, hayatlarının anlamını aradıkları imkânsız arasındaki farkı eleştirir. Karakterler, ussal içgörülerden kaynaklanan bir kuruntuya kapılarak, aynı yolda avladıkları bir silah haline gelirler.

Don’t Worry Darling, Amerikan rüyasının eleştirisi ve karakterlerin içsel yolculukları üzerinden karmaşık bir dünya sunar ve gerçeklik ile fantezi arasındaki ince çizgiyi keşfederken, izleyiciyi düşünmeye ve sorgulamaya teşvik eder. Aristokrat kasaba sakinlerinin yaşam biçimleri ve arayışları, modern insanın mutluluk arayışlarına yansıtılarak, insanın içsel sorgusu ve toplumun değerleri üzerine derin bir felsefi perspektif sunar. Don’t Worry Darling, sinemanın gücünü kullanarak izleyiciyi düşünsel bir yolculuğa çıkarır ve iz bırakıcı sorular sormaya teşvik eder. Film, gerçeklik ve fantezi arasındaki dengeyi araştırarak, insanın mutluluk arayışını çarpıcı bir şekilde tasvir eder.

 

Eleştirel Bir Son Yerine

Filme dair en keskin ve kesin eleştiri hikâyenin özgün olmayışıdır. Zira, Black Mirror’a hatta Barbie’ye kadar getirilebilecek bir tekrarın temsilcisi olan bir hikâye mevcut. Bu bağlamda hikâye özgün olmasa da işleniş biçiminin derinlikli olmasını beklemek yanlış olmayacaktır. Fakat eser bu yönüyle de derinlikten son derece uzak. Alice’nin finalde hikâyeden çıkış süreci için “geçiştirilmiş” ifadesini kullanmak da mümkün duruyor. Zira hikâye tüm yavaşlığı içinde bir anda ivme kazanıyor ve yalnızca nefes sesiyle son buluyor. Nefes her ne kadar yaşamın devam ettiğine işaret etse de bir yerlerde bir şeyler eksik kalıyor. Geçişlerin etkileyici olmaması da finalin gücünü düşüren bir diğer unsur olarak işaret edilebilir. Shelley’in kocasını öldürmesi de arka planı boş bırakılması sebebiyle oldukça göze batıyor. Zira Shelley’in kasabaya dair herhangi bir anlam arayışı yahut sorgulama içinde yer aldığı gösterilmemişti. Filmin tüm meselesi olan Alice’nin sorgulamalarını ve verdiği mücadele düşünüldüğünde Shelley’in eylemi, karşılıksız olmasa da güçsüz olma özelliği gösteriyor. Kısaca hikâye, seyirciyi sonuna dek meraka teşvik edecek yahut gerecek bir havaya sahip değil. Akıcı olmayan yapımların sürelerinin kısa tutulması beklenirken, filmin bunun tam karşısında konumlandığını söylemek mümkün olacaktır.

 

 

 

 

Mehmet Önder Karakaş, 1995 yılında Kırşehir Çiçekdağı’nda doğdu. Lisans eğitimini Karabük Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda devam ediyor. Bir süre Karabük Üniversitesi Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Şiir ve yazıları Dergâh, Notlar, Barbar, Nordik, İzdiham gibi muhtelif dergilerde yayımlandı.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir