Bizimle İletişime Geçin

Din ve Hayat

Arkadaşlık, Dostluk ve Kardeşliğin Semti Vefa Üzerine

Bir savaş sonrasında esirler arasında bulunan sütkardeşi Şeyma b. el-Haris’e ikramda bulunması da onun ne kadar vefalı olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Hz. Peygamber, sütkardeşi Şeyma’ya üzerine oturması için ridâsını yere sermiştir.  Daha sonra da onu ailesinin yanına geri göndermiştir.

EKLENDİ

:

Kur’ân’ın kelimeleri, her ne kadar Mekke ve Medine arasını kapsayan hicaz topraklarında nazil olmuş olsalar da sadece bir “semt” veya “yer”e hitap eden sözler olmayıp insanın derin iç dünyasına ve engin ufuklarına hitap eden kelimelerdir. Kur’ân’ın kelimeleri, dünya semasında inci taneleri gibi dağınık duran yıldızlar misali birbirleriyle bir ağ gibi bağlantılı olarak sûrelere serpiştirilmişlerdir. Dolayısıyla Kur’ân’da bir kelimeyi anlamak için başka kelimelere de bakmak kaçınılmaz bir hale gelmektedir.  Kur’ân, kelimeler arasındaki bağlantıyı bazen bir kelimeye farklı anlamlar yükleyerek gerçekleştirdiği gibi bazen de farklı kelimelere aynı anlamı yükleyerek yapmaktadır.

Kur’ân’ın kelime ağı içerisinde kendisine yer bulan sözcüklerden birisi de “vefa”dır. Bir şeyi tam ve eksiksiz yapma anlamına gelen vefa, insanların birbirleriyle olan sosyal ilişkilerinde son derece önemli bir yere sahiptir. Vefa kelimesini anlamak için Kur’ân’da da sıkça kullanılan adalet, yardımlaşma, cömertlik, iyilik ve ihsan kavramlarına da göz atmak gerekmektedir. İbn Hazm’a göre vefayı oluşturan öğeler “adalet”, “cömertlik” ve “yardım”laşmadır.

Vefa kelimesinin, vefakârlığın biraz daha ön plana çıkıp kendisini hissettirdiği “arkadaşlık/sadakat”, “dostluk” ve “uhuvvet/kardeşlik” kavramlarıyla da sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. Ayrıca “vefa” kavramının Türkçe’de daha çok “yan”, “taraf”, “cihet” anlamlarında kullanılan “semt” kelimesiyle de ilişkili olduğu görülmektedir. Arapça’da “yol” anlamında da kullanılan “semt” kelimesi, aynı zamanda kişinin “endamının ve vakarının güzel olması” anlamına da gelmektedir. Bu da kişinin sûret ve sîret açısından güzel bir yol izlemesi demektir.

İşte vefa, kişinin, hayatı boyunca arkadaşlarıyla, dostlarıyla, kardeşleriyle ve Nisa 36. âyette belirtildiği üzere “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez” adı geçenlerle, güzel bir ahlak ve seciyeyle donanarak özü ve sözü doğru bir şekilde sevgi ve muhabbetle güzel bir yol takip etmesidir.

Kur’ân’da Allah’ın ahdine vefa” “insanlar arasında gerçekleşen akitlerde vefa”, “ölçüyü, tartıyı adaletle, doğru terazilerle tam yapma, insanların eşyalarını eksik vermeme” “verilen sözü yerine getirme” gibi alanlarda kullanılan “vefa”, aynı zamanda bir peygamber vasfı olarak Hz. İbrâhîm için kullanılmaktadır. Yüce ahlakını Kur’ân’dan alan Hz. Peygamber’in sünneti ve sîretinde vefayla ilgili uygulamalara baktığımızda, onun, pek çok erdem ve fazileti kendisinde barındırdığı gibi son derece vefalı olduğunu da görürüz. Zira Hassan b. Sâbit’in şiirinde dile getirdiği gibi: Hz. Peygamber’in  شِيمَتُهُ الْوَفَاءُ “ahlakı ve karekteri vefa idi.”

Arkadaşı, dostu, kardeşi hâsılı insanları birbirine bağlayan vefa, aynı zamanda insanlar arasında güveni pekiştiren son derece önemli bir erdemdir. Ahde vefa, sözünün eri olmak, el-emîn olan Hz. Peygamber’in en bariz ve mümeyyiz vasıflarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun vefasına bazı örnekler vermek gerekirse, vefatından sonra bile eşi Hz. Hatice’ye olan vefasını onun dostlarını unutmamakla göstermiştir. Hatice’nin arkadaşları ve dostlarına çeşitli vesilelerle hediyeler göndermek suretiyle hem onların gönlünü almış hem de eşine vefasını göstermiştir.

Hz. Peygamber,  kendisine bir hediye geldiği zaman onu asla karşılıksız bırakmaz, aynı şekilde bir hediye ile karşılık verirdi. Bu bağlamda kendisine otuz üç deve değerindeki bir elbiseyi hediye olarak gönderen Ziyezen kralına Hz. Peygamber de yirmi deve fiyatına satın aldığı bir elbiseyi hediye olarak göndermiştir.

Onun vefasına diğer bir örnek olarak Necaşî’nin ülkesi Habeşistan’dan Medine’ye ziyarete gelen misafirlere, zamanında ashabına göstermiş oldukları ilgi ve alakadan dolayı, bizzat kendisinin ikramda bulunmasını gösterebiliriz ki Necâşî vefat ettiğinde Hz. Peygamber onun için gıyabi cenaze namazı kılmıştır.

Bir savaş sonrasında esirler arasında bulunan sütkardeşi Şeyma b. el-Haris’e ikramda bulunması da onun ne kadar vefalı olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Hz. Peygamber, sütkardeşi Şeyma’ya üzerine oturması için ridâsını yere sermiştir.  Daha sonra da onu ailesinin yanına geri göndermiştir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki hiç şüphesiz Hz. Peygamber, Medineli Müslümanlara yani ensâra tarihte görülmemiş bir vefa örneği göstermiştir. Mekke’yi çok sevmesine rağmen fetihten sonra orada kalmayarak ashabıyla birlikte Medine’ye yani ensârın yurduna geri dönmüştür. Mekke’de kalacağını düşünen ensâra da: “Hayat sizin hayatınız, ölüm sizin ölümünüz” diyerek bir nevi Medine’de hayatını tamamlamak istediğini dile getirmiştir. Ensâra karşı vefasını gösteren şu sözünü de kaynaklar kaydetmektedir: “Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki! Hicret olmasaydı ensârdan bir kişi olurdum. İnsanlar bir vadiden yol alıp giderlerken ben ensârın gittiği vadideki yolu takip ederdim. Allah’ım! Ensara merhamet et. Ensârın çocuklarına merhamet et. Ensârın çocuklarının çocuklarına merhamet et.”

Çok Okunanlar