Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Ay Vakti Dergisi 205. Sayı (Temmuz-Ağustos 2023) Üzerine

EKLENDİ

:

 

Düşünce-Kültür ve Edebiyat Dergisi Ay Vakti’nin 23. yıl, 205. sayısı geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Yaz ve buğday hasadı ve dünya, güneş, dağlar imgeleriyle sarı bir kapakla çıkan bu sayıdaki yazılar, klâsik tür sınıflaması ile sunuluyor: Giriş, şiir, deneme, inceleme, hikâye, günlük, piyes.

Müminin havf ve recâ arasındaki duruşunu ele alan Ay Vakti imzalı giriş yazısından şu ifadeleri alıntılıyorum:

“Bugün, bütün alıcılarımızı felce uğratan bir algı bombardımanı altındayız.

İnternet çağında neredeyse bütün ‘operasyonlar’ sosyal medya platformları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Egemen güç -kapital düzen- kendi meşruluğunu teyit ve geleceğini garanti altına almak için her ‘an’ yeni bir algı operasyonu yapmaktadır.

Kapital düzenin en sık kullandığı argüman ‘korku’dur. Egemen güç, insana ait zaaflar üzerinden algoritmalar geliştiren yapay zekâ aracılığıyla sürekli bir korku yaratma ve yayma düşüncesindedir.”

“Mümin, imkanları mümkün kılan değil, imkansızlıklara da iman edendir. Zira, hiçbir mümin şikâyet etme acizliğine düşemez, düşmemelidir. Şikâyet etmek, kolaycılıktır. Mümin, en zor ‘an’larda fiili dua eden ve gereğini hayr üzere O’na havale edendir.”

 

Edebiyatın ufku şiirdir, derler. Bu sayı bir şiir zengini dense yeridir. Tam sekiz şiir bekliyor okurunu. Bu sayının söz ustaları Nurettin Durman, Selami Şimşek, Ali Yaşar Bolat, Ferhat Öksüz, Muhammed Korkmaz, Yasemin Kuloğlu, İmran Sadâi, Mehmet Sertpolat.

 

“ateş yaktık hüzünle dağlara karşı mehtaplı bir gecede

sessizlik ormanında rüzgârın saklanışını görmeliydin

görmeliydin yıldızların ellerindeki beyaz çiçekleri”

(Selami Şimşek, Yüzünde Düğün İçinde Yas’tan)

 

Bu arada Sayın Selami Şimşek’in şiirlerinin geçtiğimiz aylarda Ay Vakti Kitap tarafından “Yara Söylemeyin” adıyla kitap olarak yayımlandığını hatırlatmak istiyorum okuyuculara. Derginin değerli şairlerinden Ali Yaşar Bolat’ın şiirlerinin de aynı yayınevinden “Üşüyen Ovanın Uykusu” adıyla yayımlandığını ekliyorum, affınıza sığınarak…

 

“Bir de kurşun gibi tüketilen kelimeler

Kalpte cam kırıkları: Dilin yitirdikleri

Giderken yükselir mi bu tenzili rütbe

İnsan bir çiğnem et, bir tutam yanılgı”

(Mehmet Sertpolat, Anlam/a Durağı’ndan)

 

“Sevgili hayat bir bak kendine şöyle

Bu menekşeli ebruli dünyanın

Seyrine dalıp gör bakalım hayrını

Beş vaktin içinden bir nida ile”

(Nurettin Durman, Ola ki Aşk İle’den)

 

Denemelere bakalım: Dergi kapağındaki sözün (İyilik Varlığın Esası, Asil Ruhların Erdemidir) alındığı ve aynı başlığı taşıyan Nurettin Evci’nin denemesi buluş, üslup ve ifade ölçülerinde takdiri hak ediyor kanımca.

 

“Kutlu Nebi’nin insanlara hayırlı olanın insanların en hayırlısı olduğu şeklindeki kelâmı, eylemde ve söylemde temel doğrumuz, doğrultumuz olmalıdır…” (s. 9)

 

Bu sayının diğer denemeleri “Geç Kalmış Randevu” başlığıyla Ahmet Yılmaz’a, “Özgül Şiir ve Diyoloji” başlığıyla Hayrettin Taylan’a ait.

 

Sait Özer’in üstat Bekir Oğuzbaşaran’ın edebî kişiliğini ve şiir sanatını konu alan makale-incelemesi, “Bekir Oğuzbaşaran’ın Şiir Dünyası” adını taşıyan bir emek ürünü. “…Oğuzbaşaran, İstanbul başta olmak üzere son dönem Türk matbuatının, yaşayan en mühim şahitlerindendir, dolayısıyla bu denli velûd bir ismi, şair yönünden hareketle şiir sanatı (poetika) hakkındaki görüşlerini manzum-mensur eserlerini tarayarak belli başlıklar halinde ortaya koymak istedik.” şeklinde belirtiyor sayın Özer, çalışmasının amacını. Çalışma, Ay Vakti sayfalarında okuyucusunu bekliyor.

Bir akademisyenin, Prof. Dr. Selami Şimşek’in “Keçecizâde İzzet Molla’ya Göre Edirne’nin Mânâ Kutupları” yazısı, özellikle Edirneli okuyucuların ilgisini çekecektir. İzzet Molla, klâsik şiirimizin Tanzimat öncesi önemli şâirlerindendir. Sayın Şimşek, İzzet Molla’yı tanıttıktan sonra şâirin Mihnet-Keşan adlı eserinin “Sıfât-ı Şehr-i Edirne” kısmını günümüz Türkçesine aktarıyor ve düzyazıya çeviriyor.

“O şehrin felek-veş iki kutbu var

N’ola rif’ati olsa gerdun medâr

(Edirne şehrinin âdeta gökyüzüne benzeyen iki büyük kutbu vardır ki âdeta yüceliği gezegenler gibi yörüngesinde dönmektedir.)

Birisi Enîs-i dil-i âşıkân

Birisi Sezâyi-i mu’ciz- beyân

(Birisi âşıkların gönlüne taht kuran Enîs (Recep Dede), diğeri sözleri acze düşüren Sezâyî (Hasan Gülşenî)dir.”

 

Edirne’ye yıllar önce gittiğimde Hasan Sezâyî Hazretlerinin türbesini ziyaret ederken, metruk haldeki türbenin Kıbrıs Barış Harekâtına katılan bir asker tarafından imâr edildiğini yerel halktan öğrenmiş idim. Sezâî Hazretlerine rahmet ola, imâr edenlerden de Allah razı ola…

Değerli dostlar, geldik derginin hikâyelerine: Kosova’dan Kalkan Tren, Nurşah Karaca; Bir Akşamüstü, Seher Özden Bozkurt; Külhan, Ebubekir Koçak bu sayının hikâyecileri ve hikâyeleri.

Ay Vakti Kitap’tan geçen aylarda “Adım Aden’de Saklı” adlı hikâye kitabı yayımlanan Nurşah Karaca Hanımefendi “Kosova’dan Kalkan Tren” hikâyesi ile medeniyetimizin Balkan acılarını, işlenmiş bir dil ve kurguyla anlatmaya devam ediyor. Sayın Karaca hikâye dilini yakalamış bir sanatkâr. Başarılı çalışmalarının devamını dilerim.

“Rüstem’in başını dayadığı pencerenin önünde, mavi renkli bir tabelada, ay yıldızlı bayrağın hemen altında büyük harflerle yazılmış “TÜRKİYE” yazısını göremediler bile.

Onlar hâlâ rüyalarında Zlipotok köyünün şırıl şırıl akan deresini, kekik kokan dağlarını, çayırda meleşen kuzularını, uzun yeleleriyle, bir koştumu rüzgârı ardında bırakan atlarını görüyor, şimdi sonsuz bir uyanıklıkta geride bıraktıkları köylerinin yollarında yürüyorlardı.

Rüstem, o at hırsızlarının kim olduğunu, karısını kimin öldürdüğünü hiçbir zaman bilemedi. Nasıl bilebilirdi ki, o gece atlarını çalmaya gelenlerin yıllarca canciğer komşu oldukları Sırp ailenin içip içip de artık zıvanadan çıkmış iki delikanlısı olduğunu?” (Nurşah Karaca, Kosova’dan Kalkan Tren’den)

 

“Toprak kokusunu duyar, kendi halinde az çok demeden her sene meyvesini veren ihtiyar yüzü ve gövdesiyle bahçenin kıdemlisi kayısı ağacı, gözünde canlanırdı ara sıra. Geceleyin geç saatlere kadar sokak lambalarının ışığında oynayan çocukların cıvıltılarını yanlarında getirmişlerdi. Bazı uykusuz gecelerde tavanda çağıldardı bu sesler.” (Ebubekir Koçak, Külhan’dan)

 

“Akşam oluyor. İnsanlar, gecenin sessizliğini ve karanlığını bir yorgan gibi çekiyor üzerine.

Yazar, son bir dize bırakıyor geceye:

‘Her insan ayrı bir âlem, her ses ayrı bir lisandır,

İnsan küçük bir âlem, âlem ise büyük bir insandır.’”

(Seher Özden Bozkurt, Bir Akşamüstü’den)

 

Şeref Akbaba, “Bir-İki Erzurum” günlüklerinin üçüncüsünü paylaşıyor okurla. Sayın Akbaba’nın hayata dair sanatçı dikkatiyle geçmişin izi sürülüyor günlüklerde.

Naz’ın “Aforizmalar” başlığı altıdaki günlük-didaktik metinleriyle Semra Saraç’ın “Sezai Karakoç’u Yazmak İsterken” piyesinin dördüncüsü yayımlanıyor bu sayıda. İlgilenen okuyucuların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Dergiler bir okul şüphesiz. Ay Vakti yazarlarının yine Ay Vakti Kitap yayınlarınca ürünlerinin kitap olarak yayımlandığını belirtiyorum.

Ay Vakti dergisini www.dergikapinda.com ve ayvakti@ayvakti.net adreslerinden, önemli satış noktalarından temin edebilirsiniz.

Hoşça kalınız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar