Bizimle İletişime Geçin

Din ve Hayat

Ayna Kim? Sır Kim?

Merhum Sezai Karakoç “Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır” der… Kendini görmek, ötelere gitmek için bir ayna bulmak… Kendisini ne eksik ne fazla yansıtacak, umutsuz gecelerine muştular sunacak, yaratılışın inceliklerini kendisine gösterecek, özünü onun özünde ve yüzünde seyredecek, sırrını paylaşacak, her dem taze kalacak, paslanmayacak, tozlanmayacak bir ayna bulmak…

EKLENDİ

:

Sen sırsın ben arayan,

Sen bana ayna,

Ben sana sır.

Sen bana sır,

Ben arayan.

Ayna ve sır…

Ayna suret… Âyîne, mir’at, gözlü diye isimler alan, arkasına ince bir metal sır tabakası sürülen saydam bir cam parçası… Bütün aynalar sırlı olurmuş.

Camın arkasını sırlayınca, sır sürünce ayna olur. Böylelikle ayna aksinizi, yansımanızı gösterir. Sır olmazsa ayna olmaz… Eğer bir cam ayna olmuşsa, arkasındaki sırrıdır, bize bizi gösteren.

Yârdır ayna, yarendir ayna, cemrenin toprakla buluştuğu zamanlarda. Hâlden anlar, dillenir; gülüşür, söyleşir konuğuyla. Dosttur ayna, “dost acı söyler” toprağın sarardığı çağlarda. Şaşırtır, üzer şairi:

“Neden böyle düşman görünürsünüz/Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?” (Cahit Sıtkı Tarancı)

Ne yapsın ki ayna, zaman denilen kurmacaya bel bağlayanlara?

Ne zaman bakar nasıl bakar insan aynaya? Hep kendinden bir şeyler çalarken aslında, bilmem ki ne zaman bakar, hangi aralıkta.

Sırsa aynanın arkası, viransa ebedî sarayı, bakar mı aynaya kendini tanımayan? Bilir ki, sırrını açık eder aynalar… Hem görmek istemediklerini gösterir; saçlarına düşen aklar, göz kenarlarındaki kırışıklıklar konuşur bir bir… Yılların yorgunluğu, hal ve ahvalin durgunluğu, öfke, sevinç ve hüzün yansır aynaya.

Ayna hem sırdır, hem de ona yansıyan her şeyi kaydeden bir hafıza aslında. Bazen de esrarını içinde saklayan bir başka dünya:

“Ellerim bir kanat gibi titrekti / Tutmasam gözümden yaş inecekti/ Bir his beni alıp aynaya çekti/ Ondaydı gecenin esrarı güya.”

“Çıkamam, aynalar, aynalar zindan/Bakamam, aynada, aynada vicdan;/Beni beklemeyin, o bir hevesti;/Gelemem, aynalar yolumu kesti.” (Necip Fazıl Kısakürek)

Bazen önlem alır da insan, aynanın gösterdiklerini yok eder… Ancak aynada kalır gizledikleri. Çünkü ayna bilir, saklar sırrı…

Arkasına sürülmüş sırdandır, sır tutar aynalar…

En çok güzeller mi bakar aynaya, kibirli bir edayla?

“Ayna ayna söyle bana”

Masaldaki gibi gerçekleri mi söyler sahici aynalar da? Yoksa ağır bir ceza mı kırılmak ve kullanılmamak bir daha?

Hâlbuki aynalar ibret içindir. İnsanın kendine gelmesi, kendini toparlaması, kendini bulması, yanlışlardan dönmesi, hatalarını kabul etmesi, rayına girmesi adına anlamlı bir kırılma çizgisi…

Aslında arada bir aynaya bakmalı insan. Güzel miyim diye değil de, insan mıyım diye…Zira ayna, gerçeği olduğu gibi yansıtır. Çirkini güzel, güzeli de çirkin göstermez. Kendisine akseden şey her ne ise görüntüsü de ondan ibarettir. Yansır ama ters akseder. Sağ görünen soldur aslında. Yani aynalar yalan söylemez ama doğruyu ters anlatır.  Öyle okumak gerekir.

“Her ne yüzle baksa göz âyînede kendin görür/Vechini pâk eyle kim mir’âta bühtân olmasın” (İnsan, aynaya nasıl bakarsa kendisini o yüzle görür, Sen yüzünü temiz tut, Sonra aynayı sen doğru göstermiyorsun diye yalancılıkla suçlama) Osman Kemâlî Efendi

“Ayna ayna söyle bana, bir sır var mı ki görünenin ardında?”

Geceyi daraltan ne varsa hatıraların sarıp sarmaladığı ıssız, loş, bomboş odalarda… sırdaştır ayna.

 “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/Merdüm-i dîde-i ekvân  olan  âdemsin  sen”. (Kendine hoş nazarla bak. Çünkü sen âlemin özüsün. Sen, varlık âleminin göz bebeği olan insansın.) (Şeyh Galib)

İnsan öyle bakmalı aynaya. Hoşça bakmalı zatına. Sır dökülür, perde kalkar; kapanır kapılar ağyara. İşte o zaman sormalı “Ayna ayna! Söyle bana. Bir ben var mı benden başka?” Bir ben ki, tanışıklığımız ebedî zamanlarda. Bir ben ki kopmuş yatağından, kendi kendini sürmüş yalancı diyarlara. Kim bilir neler söyler, neler anlatır ayna?

Yabancısın, şaşkınsın, yorgunsun. Bir nefes al, bir durakla; kalbini kılavuz eyle de çal o sırlı kapıyı. Ömründe bir kerecik “hoşça bak zatına”, unutma ki aslolan ayna camının ardına sürülen sırda…

Öyleyse aynaların ruhumuzu gösteren derinliğinin arka yüzüne geçebilmek, kendi derinliklerimizi görebilmek için aynaya bakabilmek ne kadar da önemli…

Merhum Sezai Karakoç “Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır” der… Kendini görmek, ötelere gitmek için bir ayna bulmak… Kendisini ne eksik ne fazla yansıtacak, umutsuz gecelerine muştular sunacak, yaratılışın inceliklerini kendisine gösterecek, özünü onun özünde ve yüzünde seyredecek, sırrını paylaşacak, her dem taze kalacak, paslanmayacak, tozlanmayacak bir ayna bulmak…

İbnü’l-Arabî, kişinin aynada aslolanı gördüğü zaman, insandaki sırra ulaşacağını söyler. Dolayısıyla aynada aslolan, insanın özü, varlığın birliğidir.

Mevlana da diyor ki, “Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cam’a bakar, özünü görmek isteyen can’a bakar.”

Sır sensin, sır sendedir, sır senindir. Âlem sensin, âlem sendedir, âlem senindir. Aynadaki aksinden korkma. Açık duran nefsinin üzerine perdeleri çek, örtülü bulunan ruhunun da üzerinden perdelerini kaldır: Aynada gördüğün şimdi sensin.

Önünde duran ayna saplar durur okunu.

Gör aynadan kendini bilmenin zorluğunu.

Unutma, ‘Kendini bilen Rabbini bilir’. Haydi nefsini unut, gönüllere sultan ol. Haydi sırlan, unutma ki sırlanırsan ayna olur, hakikat güneşini aksettirirsin!..

Öyleyse ya ayna ya da aynaya sır olmak önemli… Mevlâna’ya Şems olmak… Birbirine sırdaş olmak… Dost ve arkadaş olarak yâr olmak… Mü’min kardeşinin aynası olmak…

“Mü’min mü’minin aynasıdır.” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 49; Tirmizi, “Birr”, 18)

İnsan nasıl ayna olur bir diğerine?

Bu soruya Niyâzî-i Mısrî şu veciz ifade ile cevap verir:

Halk içre bir âyineyim herkes bakar bir an görür /  Her ne görür kendi yüzün ger yahşi ger yaman görür”

Ayna, yüzü parlak; ardı kara. Işığı toplar, yansıtır ayna. Işığı toplamak ve yansıtmak… Gerçeğe ihanet etmemek, emanet edilen her ne ise sızlanmadan, usanmadan, yorulmadan taşımak, hem de ifşa etmemek başka dillere… Sana söylenenin sen de kalması, sana söylenenin senle ölmesi, yani sırrı beraberinde götürmek öteler ötesine…

Gazzâli’nin de işaret ettiği gibi; insan, kendisinde mevcut olup doğrudan doğruya göremediği kusur ve hatalarını din kardeşi vasıtasıyla görür. Bunun içindir ki Mü’min din kardeşinin iyiliklerini görüp göstermeli, tıpkı ayna gibi… Takdir etmeli, kusur ve hatalarını da nezaketle ve incitmeden hatırlatmalı…

Sır olmak üzere, sırra kadem basabilen ve sırrın sırrına erebilen sır dostlarına selam olsun!

Rabbim, ayna olacak dostlar ve dostluklar versin. (Amin!..)

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar