Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Azez’in Yazdırdıkları

Gönüllüler, sivil toplum kuruluşları, kardeşlik cemiyetleri, türlü aktivistler; bomba seslerinin kesilmediği vatandan kaçıp mülteci kamplarına gelenlere binalar açarlar. Burada tek bir salıncak vardır. Plastik sandalyeler… Beton… Kablolar… Büyük salonda bir televizyon… İnce defterler ve boya kalemleri… Vatan yoktur. Kocaman bir vatansızlık beton zeminde çakılıdır. Çevresinden dolanıp geçerler.

EKLENDİ

:

TÜRDEB (Türkiye Dergiler Birliği) aracılığı ile bir grup gazeteci, yazar, akademisyen Suriye-Azez’e gittik. Aşağıdaki cümleler bu seyahatin yazdırdıklarıdır. Yazının ve yazarın muktedir olamadığı bir grup akışını bulamamış cümleden ibarettir.

…….

Suriye’de sıradan bir gün siren sesiyle başlayabilir. Evlerinin köşelerine koşup birbirinin üstüne kapanan insanlar, bomba onlara denk gelmemişse Allah’a sığınarak kalkar ve evlerini süpürürler.

Toz dalgaları arasından güneş, yoksunluğu netleştirmek ister gibi çatıların üstüne yükselir. Her an bombalanabilir bir pazara bir şeyler alıp satmaya giden insanlar, akşamları evlerinin bahçesine sığınak kazmak için uğraşırlar.

Adil olmayan ve bitmeyen bir savaşta kavrulmuş çocuklar, duvarlara tebeşirle çizdikleri alfabeyi tekrar tekrar okurlar. Erkekler eski motosikletleriyle ve ceplerinde telsizle sürekli iş ararlar. Her ne iş olursa…

Yağmurla beraber kurtarılmış bölgedeki çadır kentte ortalık çamur deryası olur. Çadırdan rutubet tüter. Defterler ıslanır. Tüm çadırlarda birbirine benzeyen o battaniyeler nemlenir. Ayaklarına büyük gelen naylon çizmelerle çamurda gezen çocukların saçları karmakarışıktır. Gelecek gibi… Belirsiz ve çamurlu… O travmatik karmaşaya rağmen sadece bir çocuk yağmura sevinebilir. Karnı doymuşsa birikintilerde bir kâğıttan sandal yüzdürebilir.

Gönüllüler, sivil toplum kuruluşları, kardeşlik cemiyetleri, türlü aktivistler; bomba seslerinin kesilmediği vatandan kaçıp mülteci kamplarına gelenlere binalar açarlar. Burada tek bir salıncak vardır. Plastik sandalyeler… Beton… Kablolar… Büyük salonda bir televizyon… İnce defterler ve boya kalemleri… Vatan yoktur. Kocaman bir vatansızlık beton zeminde çakılıdır. Çevresinden dolanıp geçerler.

Bu acıklı manzaranın içinde su depoları her yerden görünen İHH adlı bir yıldız parlar. Bu topluluk, emperyalistlerin zulmü altındaki İslam dünyasının ve mağdur durumdaki tüm insanlığın kutup yıldızı olmuştur. Özel öğretim okulları, imam hatip okulları, savaşta ailesini kaybetmiş kadınlara meslek edindirme kursları açmıştır. Makineler başında durmaksızın elbise diken, kumaş kesen, zeytin çekirdekleriyle süslü çantalar ören kadınlar Türkiye’den geldiğinizi öğrenince başlarını kaldırıp bir an için gülümseyebilirler. Yetimhanelerinde çocuklarla top oynayan öğretim görevlileri vardır. Oradan kürsüye geçer; yıkılan evlerin yeniden inşası için, topraktan daha iyi verim almak için mühendislik öğretirler. Dışarıdaki hırçın bakışlı, kemikleri sayılan, öfkeli çocukların tersine yetimhane çocukları başları okşanmış, oruçlarını hep beraber neşeyle açan, uzaktan size parlak parlak göz kırpan muzip çocuklardır. Biraz daha ilgi için yanınıza yanaşmanın yollarını bulurlar.

Devletimiz merhamet elini Suriye topraklarında İHH ile dolaştırır. Briket evler kurmuştur çadırda arkasına bile yaslanamadan yaşamaya çalışanlar için. Azez’de üniversite kurmuştur. Umut dolu gençler bizimle geleceğe dair konuşur bahçesinde.

TÜRDEB aracılığı ile bir grup eli kalem tutan insanın bu Azez ziyareti hem hayatın dibe vuruşuna hem de umudun asla tükenmeyeceğine dair bir tanıklık olmuştur. Bu kuvvetli tanıklık, acil çözüm bekleyen savaş mağduriyetini gözlemlemek dışında kendi güzel ülkemizin varlığı için de binlerce şükre vesile niteliğindedir.

Azez’de göz alabildiğine uzanan o yumuşak sulak topraklarda dalgalanan buğday başakları, bozuk ve sarsıntılı yolların kenarında hışırdayan fıstık ve zeytin ağaçları savaş denen şeyin anlamsızlığını kocaman bir soru işareti olarak bırakır zihnimize. Şarkılar söyleyerek tarlada çalışan, çay içen insanlar görmek ister gözlerimiz.

Tampon bölgeden Kilis’e geçtiğimizde resim keskin biçimde değişir. Işıklı caddelerde bolluk ve hareketlilik sahur saatine kadar sürer. 70’li yıllara ait gibi duran çay bahçesinde dondurma yalayan çocuklar koşturur. Sayısız motosiklet, daracık kavşaklarda insan ve araç yığını arasından sıyrılır. Bize göre kaotik ve iç içe geçmiş bu renk, ses ve koku yumağı her seferinde tekrar düğümlenmek üzere çözülür. Karmaşa kendi hâlinde yuvarlanır gider. Kimse kimseye çarpmaz, korna çalmaz; yoluna devam eder.

Hayat; savaşa karşı sulh, güçsüzlüğe karşı talim, kuraklığa karşı verim isteyerek geçer. Merhamettir ki tüm var olma çabasının üstünde çeşitli kanatlar açarak görünür.

Tel örgüyle bölünen aileler… Anasız babasız çocuklar… Kilis sizin, Azez bizimdir.

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar