Bizimle İletişime Geçin

Müzik

Barış Abi’nin Halil İbrahim Sofrasında Oturmak

Farkındalıklar arttıkça hayranlık, saygı ve sevgimiz de artıyordu. Halil İbrahim Sofrası, Yaz Dostum, Gülpembe, Ahmet Bey’in Ceketi, Benden Öte Benden Ziyade ve diğerlerinin içine girdikçe muhatap olduğumuz kişinin ne kadar sade ve derin olduğunu anlamaya başlıyorduk… Benim en çok dikkatimi çeken şarkılarından biri de “Kazma” isimli şarkısı olmuştur, Çünkü şarkının içine 10’dan fazla atasözü ve deyim o kadar ustaca yerleştirilmişti ki bunu ancak dile hâkimiyet ve edebi derinlikle açıklayabiliriz.

EKLENDİ

:

Onu anlatmak hem çok kolay hem de çok zor aslında. Çünkü o kadar çok yönlü bir karakter ki…

Bir bakıyorsun çocukla çocuk yaşlı ile yaşlı köylü ile köylü, kentli ile kentli, bir de bakıyorsun Afrikalı ile Afrikalı Japon’la Japon Amerikalı ile Amerikalı Arap’la Arap… İletişim gücünün ne kadar kuvvetli olduğunu ve buna ne kadar önem verdiğini o ünlü Japonya konserinin yayınlanan albüm kapağının içini  okuyanlar  hatırlayacaklardır…

Barış Manço sadece müzik mi üretiyordu, tabii ki hayır, müzik onun kitlelere ulaşma sürecindeki kullandığı dillerin en önemlisiydi çünkü her topluluğun kendi dili vardı ama üst dil müzikti. Bu dili kullanırken de kendi kültürünün unsurlarını sonuna kadar kullanıyordu.

Özellikle, 1970 yılında kayıtlarını o dönem için iki zıt kutup gibi görülen klasik kemençe ve gitarla yaptığı Dağlar Dağlar’ın yakaladığı başarı ile birlikte dönemin popüler Aranjman türüne karşı Anadolu Pop – Anadolu Rock tarzının geniş halk kitlelerine yayılması noktasında büyük bir katkı sağladı…

Barış Manço şarkılarının herkeste farklı anıları vardır mutlaka, bende de kalanlardan bir iki tanesini paylaşmak isterim:

“Can Bedenden Çıkmayınca” isimli şarkısını ilk kez dinlediğimi hatırlıyorum. Bir pazar günü 7’den 77’ye programında klibi yayınlanıyordu, şarkının nakaratında ki “Unutma ki dünya fani veren Allah alır canı” ifadesini duyunca babamın dikkatini çekti ne güzel söylüyor dedi. O anda fark ettim ki Barış Manço sadece çocuklara hitap etmiyormuş. Yaşımız biraz daha büyüyünce şarkı sözlerine daha bi kulak kesiliyoruz, yıllarca hafif bir gülümseme ile dinlediğim “Domates, Biber, Patlıcan” şarkısının içindeki platonik aşk hikâyesini anladığımda da gülüşümün şekli değişmişti…

Tabi farkındalıklar arttıkça hayranlık, saygı ve sevgimiz de artıyordu. Halil İbrahim Sofrası, Yaz Dostum, Gülpembe, Ahmet Bey’in Ceketi, Benden Öte Benden Ziyade ve diğerlerinin içine girdikçe muhatap olduğumuz kişinin ne kadar sade ve derin olduğunu anlamaya başlıyorduk…

Benim en çok dikkatimi çeken şarkılarından biri de “Kazma” isimli şarkısı olmuştur, Çünkü şarkının içine 10’dan fazla atasözü ve deyim o kadar ustaca yerleştirilmişti ki bunu ancak dile hâkimiyet ve edebi derinlikle açıklayabiliriz.

Dünyanın neredeyse her tarafına hem konser hem de televizyon programı vesilesi ile gitmiş bir sanatçı olarak Barış Manço misyonunu şöyle anlatıyor:

“Şimdi dünyayı turlamak, oralardan eğlenceli görüntüleri sunmak, bunlar hoş şeyler ancak bizim bir önemli görevimiz daha vardı, gittiğimiz ülkelere Türkiye’yi tanıtmak. Acaba o yöre insanı bizi nasıl tanıyordu, daha neler öğrenmeliydi, bizim sanatımızı, kültürümüzü, yaşam tarzımızı biliyor muydu? Bunun tek çıkar yolu tabii ki her ülkenin televizyon kanalına konuk olmaktı. Biz de öyle yaptık zaten… Konuk olduğumuz kanallar arasında BBC gibi CNN gibi bütün dünyaya yayın yapan kuruluşlar var ama bunun yanı sıra birkaç kişinin baktığı kutup televizyonu da var…” diyor ve yayına başlıyor…

Yükseköğrenimini Belçika Kraliyet Akademisinde, “Resim-Grafik-İç Mimari” alanında tamamlayan ve okulunu birincilik ile bitiren Barış Manço Batı kültürünü öğrenirken alçaklık kompleksine hiç kapılmıyordu ve her fırsatta gerçekleri onların yüzüne vuruyordu. Fransa’da bir programda küstah bir sunucunun üstü örtülü aşağılamalarına cebinden çıkarttığı Türk paralarının üstündeki resimlerle cevap veriyordu. Düşünür, mimar, şair, abide, sultan… Ve bu değerleri de “Anahtar” isimli şarkısında anlatıyordu…

Başka bir çekimde Barış Manço’yla röportaj yapan BBC muhabiri Avrupalıların pek alışık olmadığı bir tarzda tabiri caizse ayar üstüne ayar yiyordu.

– Doğulu muyuz, Batılı mıyız? Bazıları bizim Doğu’da olduğumuzu öne sürüyor. Ama Dünya Kupası ya da Eurovizyon Şarkı Yarışması söz konusu olduğunda ise Batı’da yani Avrupa’da değerlendiriliyoruz. Ama benim, senin ülkene gelmem için vize almam gerekiyor. Bence Türkiye bazı ülkeler için hâlâ sözde Avrupa ülkesi. Batılılar için Doğu’da, Doğulular için Batı’dayız. Boğazdaki köprü gibiyiz. Mesela şu an doğudayız. Yani Türkiye’nin Asya tarafındayız. Burası artık Schofield’in Avrupası değil, Asya. Burada olmaman gerekiyordu. Evet burada olmaman gerekiyordu. Neyse bunu söyleme. Şu anda Asya’dasın. Biz ise ülkeleri Türklerin dostu olanlar ve olmayanlar olarak ayırırız. Çünkü biz kendimizi dünyanın merkezinde görüyoruz.
Muhabir:
– Peki İngiltere?

Barış Manço:
– Dostumuz değil, hayır. Yani eğer uzak geçmişe gidersek hayır. 1. Dünya Savaşı’na gidecek olursak. Arabistanlı Lawrence’ı bilirsin… hı, hı !!!

Evet, 2 Ocak 1943’te doğan ve 1 Şubat 1999 yılında vefat eden Cumhuriyet döneminde yetişmiş en önemli ve değerli sanatçılarımızdan Barış Manço’yu buradaki birkaç satırla anlatmanın yetersiz olduğunun farkındayım. Şimdiki neslin de ondan, bizim aldığımız lezzeti alma şansının olmadığını biliyorum ama Barış abinin Halil İbrahim Sofrasına oturma imkânını yaşamış bir nesil olarak, en azından birkaç Barış Manço şarkısı öğrenerek dinledikleri birçok şarkıcının nasıl boşluğa düştüğünü görsünler isterim… Gerçi Barış abi sofrasında  “Sapa, kulpa, kapağa, itibar etme dostum, içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok.” diyor ya… Anlayana…

Çok Okunanlar