Bizimle İletişime Geçin

Eğitim

Başarısız Bir Öğrenci Olmanın Yolları

EKLENDİ

:

Sevgili okuyucularım, hayli uzun bir zamandır sizlerle birlikte olamadık. Bunun binbir sebebi var elbette. Ancak o konulara girmeyeyim. Sitemizin editörü yeni bir yazı için sıkıştırınca ben de öğrencilere veya genelde gençlere yapılan nasihatler müspet ve olumlu noktadan yapılır. Bugün ters bir iş yapalım ve “Nasıl başarısız olunur?” sorusunun cevabını hayali bir eski devir delikanlısının diliyle aktarayım, dedim.

“Başarısız bir genç olarak ben ne yaptım?” İşte size bu işin sırrını açıklıyorum.

Aile zoruyla okula başladım. Okula gidiş gelişler, benim için bir turistik seyahat gibi oluyordu. İbrahim Hocamız vardı, Allah selamet versin, benim derste sürekli uyuduğumu görünce hep takılırdı:

“Dinlenme tesislerine hoş geldin Zeki!”

Ben sekiz yıllık ilk ve ortaokulu on üç yılda başarıyla (?) bitirdim. Bu herkese nasip olmaz.

Okula çoğu zaman geç giderdim. Sağda solda oyalanır, sokak itleriyle boğuşur, kedileri kovalardım. Biraz daha büyüyünce de iki ayaklı bazı kedilerle kovalamaca oynardım.

Okula geldiğim zaman da dersle alakam olmazdı. Sadece bir defterim olurdu, içinde “Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı” misali, ders dışında her türlü bilgi, belge ve notlar vardı. Dolayısıyla not tutmaz, ödevimi yapmazdım.

Derste açıktan yaramazlık yapmasam da dinlemediğim ve gizli işler çevirdiğim kesindi. Gerçi bazen öğretmenin sorduğu sorulara tek doğru cevabı ben verirdim. Buna öğretmenlerin tepkisi ise bağırmak olurdu.

“Oğlum kafanı derse versen herkesten daha başarılı olursun, kendine yazık ediyorsun.” fırçasını yerdim. Fakat ben buna rağmen derste ya uyur ya yanımdakilerle konuşur, onları konuşturur ya da alakasız sorularla dersi provoke ederdim. Bu sebeple idare ziyaretlerim çok sık yaşanırdı. Burası çok önemli.

Bir öğrenci başarısız olmak istiyorsa, disipline gitmesine vesile olacak davranışları sık sık tekrarlamalıdır. Bu ziyaretlerin çoğunda kısmetimize nasihat ve sopa düştü ise de birkaç defa atılıp geri döndüğümüz de olmuştur.

Yüzümde, vücudumda yara bere eksik olmazdı.

Okulda değilse de dışarıda beni çekemeyen, kıskanan, bu sebeple önüme çıkan insanlar olduğu için onlarla ister istemez didişmelerimiz olurdu. Hatta bu sebeple kaç defa karakol ziyaretlerimiz bile oldu. Başarısız olmak isteyen bir öğrencinin yolu, kavga veya bir suç vesilesiyle karakola kesinlikle uğramalıdır.

Evde en çok yaptığım iş televizyon koruyuculuğu yapmaktı. Kumandalı değildi televizyonumuz ama önüne geçer, Brezilya dizilerini ve filmleri kaçırmazdım. Tüm aktörlerin hayatlarını, Fatih Sultan Mehmed’in hayatından daha iyi bilirdim. Bugün olsa, herhalde cep telefonu ve internete bulaşırdım. Çünkü benim yolumdan gidenler buraya yönelmiş gördüğüm kadarıyla.

Dediğim gibi ders çalışmazdım. “Yazılı akşamı çalışırsam bana yeter, hallederim” diye düşünürdüm. Hep erteler, görmesem de uygun bir zamanın gelmesini beklerdim. “Sonra çalışırım.” ilkesi, benim kurtarıcı can simidimdi.

Uykuyu çok severdim. Altı yedi saat uykuyu beğenmez, dokuz on saatten aşağı yatmazdım. Hele hele hafta sonları, gece biraz geç yattığımdan, ikindiye doğru uyanırdım. Dolayısıyla rüyaları bol olan bir öğrencilik dönemi geçirdim.

Şehir kütüphanesinin yerini bilmez, okul kütüphanesine de senede birkaç defa mecburi durumlarda uğrardım ama hiç kitap okumaz da değildim. İlginçtir, elime kitap alıp okumaya başladığımda ya uykum gelir ya da zihnime elli ayrı fikir gelir, dalar gider, açtığım sayfadan ileri gidemezdim. Ama Tommiks, Teksas, Kızıl Maske, Tarkan, Karaoğlan serisini zevkle takip ederdim. Onlar bana ne kazandırdı ne kaybettirdi bilemem.

Arkadaşlarım da çoğunlukla benim gibiydi. Sınıfın veya okulun çalışkanları zaten bana pek yanaşmazlardı. Ben de bana benzeyen, başarısız, okulla alakası pek olmayan kişilerle arkadaşlık kurardım. Onlarla gezer, tozar, parklarda kız peşinde koşardık.

Tüm bunlara ek olarak, kendimi başarısızlığa mahkûm biri gibi görüyordum.

Sanki ben okulu bitirmemek, çalışmamak görevini üstlenmiştim. Gökten payıma düşen sanki tembellik ve başarısızlıktı. “Ben yapamam, edemem, başaramam!” en çok beni ziyaret eden misafirlerimdi. Kendime güveniyordum, kendimden razıydım ama başarmak için gereken hiçbir adımı da atmıyordum.

Ve sonunda da dediğim gibi, başarısız bir gençlik dönemi geçirdim.

Okulu on üçüncü senemde bitirdim. Bitirdim ama iş asıl ondan sonra başladı. Üç yıl avare bir şekilde dolaştım. Babam için en tehlikeli dönemimdi. Annem evlendirmek istiyordu ama işsiz ve sorumsuz bir gence kim kız verirdi? Ben istesem yine de kandıracak bir kız bulurdum ama evlenmemin hareket alanımı daraltacağını, serbestliğimi gidereceğini düşünüyor, bu yüzden ona hiç sıcak bakmıyordum.

Askere gittim. İki yıl sonra geldiğimde ne işim vardı ne aşım ne de eşim. Her gün tartışma, kavga, evden kaçma, serserilik yapma ve gayesiz bir hayat sürme…

Şayet, arkadaşlarınız mezun olup üniversiteli olurken, siz sürünmek istiyorsanız benim gibi yapın.

Sizden sonra okula gelenlerin aşağılayıcı bakışlarına muhatap olmak istiyorsanız benim gibi yapın.

Öğretmenlerin, “Bundan ne köy ne de kasaba olur” demesini istiyorsanız benim gibi yapın.

Ailenizden her gün fırça yemek istiyorsanız benim gibi yapın.

İnsanlara bir yük olduğunuzu, işe yaramayan bir kişi olduğunuzu hissetmek istiyorsanız benim gibi yapın.

Sorumluluk sahibi bir amir, memur, işine bağlı bir esnaf, yetenekli bir usta olmak istemiyorsanız benim gibi yapın.

Evlenmek için bir kıza talip olduğunuzda, onu size vermemelerini, kulaklarınıza kadar kızarmak, mahcup olmak istiyorsanız benim gibi yapın.

Şimdi ne mi yapıyorum?

Tüm bunlardan bir ders aldım, amcamın bir yakınının iş yerinde, bekçilik, temizlik gibi bir iş yapıyorum. Ama hedefim liseyi bitirip üniversite okumak…” ***

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar