Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Benzer İsimli Bilginler: (Dede-Baba-Torun) İbn Rüşdler

“İbn Rüşd’ün Batı’daki etkisi Doğu’ya göre daha geniş ve kapsamlı olmuş ve bu etki asırlar boyu devam etmiştir. İbn Rüşd’ün fikirleri modern bilim ve düşüncenin oluşumunda önemli roller üstlendiği gibi, Avrupa Birliği onu Avrupa’nın fikrî mimarlarından biri olarak kabul etmektedir. İbn Rüşd’ün Batı’ya etkileri, Renan’ın kitabında ele aldığı üzere, “yahudi İbn Rüşdcüler”, “Latin İbn Rüşdcüler” ve “skolastikler” olmak üzere üç kısımda incelenebilir. Ayrıca filozofun görüşlerinin modern düşünceye yansımalarını da bunlara eklemek mümkündür.”

EKLENDİ

:

Endülüs

Daha çok Arapça’da “torun” anlamına gelen “el-Hafîd” lakabıyla bilinen ve 595/1198 yılında yani bundan 823 yıl önce 11 Aralık’ta vefat eden fakih, kadı, hekim ve filozof Ebü’l-Velîd İbn Rüşd’ün yaşadığı çağa gelinceye kadar ve sonrasında büyük bir kültür ve medeniyete ev sahipliği yapan Endülüs topraklarında bir taraftan yeni şehirler kurulduğu gibi diğer taraftan Endülüs’ün imarı için başta Kurtuba olmak üzere farklı şehirlerde pek çok cami, medrese, kütüphane, rasathane, hastane, hamam, köprü, su kemeri, kale ve saray inşa edilmiştir. Gerçekleştirilen bu imar faaliyetlerinin yanında Endülüs’te pek çok fakih, kadı, müfessir, kurrâ, muhaddis, tarihçi, biyografi yazarı, dilci, mutasavvıf, edip, şair, seyyâh, matematikçi, fizikçi, astronom, coğrafyacı, botanikçi, baytar, doktor, hekim, eczacı, filozof, modacı ve musikişinas yetişmiştir. 

Gökteki yıldızlar misali yaşadıkları çağı aydınlatan ve çağlar ötesine ışık tutan Endülüslü bilginler, ilim ve irfan dünyamızı bugün de aydınlatmaya devam etmektedirler. Endülüs’te yetişen ve İbn Rüşd’ten önce yaşamış olan sayısız bilginden bazılarının isimlerini kronolojik olarak şöyle sıralamak mümkündür. Musikişinas kimliği yanında tarih, edebiyat, astronomi ve coğrafya dallarında söz sahibi olan Ebü’l-Hasen Ziryâb (ö. 238/852), tarihte ilk uçma denemelerini gerçekleştiren Abbâs b. Firnâs (ö. 274/887), filozof İbn Meserre (ö. 319/931), âlim ve şair İbn Abdürabbih (ö. 328/940), matematikçi ve astronomi âlimi Mecrîtî (ö. 398/1007), İbnü’l-Faradî olarak bilinen tarihçi, edip, fakih ve hadis hâfızı Ebü’l-Velîd Abdullâh (ö. 403/1013), cerrahî alanında getirdiği yeniliklerle meşhur olan tıp bilgini Zehrâvî (ö. 404/1013), usûlcü, fakih, muhaddis, tarihçi, edip ve şair İbn Hazm (ö. 456/1064), kadı, tarihçi, matematikçi ve astronomi bilgini Sâid el-Endelüsî (ö. 462/1070) muhaddis, tarihçi İbn Abdilberr (ö. 463/1071), fakih, muhaddis ve edip Ebü’l-Velîd Bâcî (ö. 474/1081), “safîhatü’z-Zerkıyâl” adıyla yeni usturlap icat eden ve Tuleytula şehrinin büyük hayranlık uyandıran su saatlerini imal etmekle ünlenen astronom İbnü’z-Zerkâle (ö. 493/1100).

İbn Rüşd’ün çağdaşı ve ondan sonra gelen Endülüslü bazı bilginlerin isimleri ise şöyledir. Filozof, şair, müzisyen, tabip, tarihçi, astrolog ve mühendis Ebü’s-Salt ed-Dânî (ö. 529/1134) Saragossalı filozof İbn Bâcce (ö. 533/1139), müfessir İbn Atıyye (ö. 541/1147), müfessir, fakih ve kadı Ebû Bekir İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148), Kâdî İyâz (ö. 544/1149), tarihçi, fakih ve muhaddis İbn Beşküvâl (ö. 578/1183), filozof ve hekim İbn Tufeyl (ö. 581/1185), er-Ravzü’l-ünüf adlı eseriyle tanınan Abdurrahmân Süheylî (ö. 581/1185), mutasavvuf Ebû Medyen (ö. 594/1198), tarihçi ve hadis âlimi Ahmed b. Yahyâ Dabbî (ö. 599/1203), seyyâh İbn Cübeyr (ö. 614/1217), sufî kimliğiyle öne çıkan Muhyiddîn İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240), sûfî filozof İbn Seb’în (ö. 669/1270) hadis âlimi, edip, şair, tarihçi ve kâtip İbnü’l-Ebbâr (ö. 658/1260) müfessir Muhammed Kurtubî (ö. 671/1273), müfessir Ebû Hayyân Endelüsî (ö. 745/1344), fakih ve dilci Ebû İshâk Şâtıbî (ö. 790/1388). 

X-XIII. yüzyıllar arasında Endülüs’te yetişen bilginler olarak Benî Zühr ailesine mensup beş hekimi de unutmamak gerekmektedir. İşbiliye’de dünyaya gelen hekimlerin isimleri tarihsel sıralamaya göre şöyledir: Ebû Mervân Abdülmelik b. Muhammed b. Mervân b. Zühr (ö. 470/1078), Ebü’l-Alâ b. Zühr b. Ebû Mervân b. Abdülmelik (ö. 525/1131), İbn Rüşd ile arasında yakın bir bağ bulunan ve İbn Rüşd’ün  Câlînûs’tan sonra en büyük doktor kabul ettiği Ebû Mervân Abdülmelik b. Ebü’l-Alâ b. Zühr (ö. 557/1162), Ebû Bekir Muhammed b. Ebû Mervân Abdülmelik b. Ebü’l-Alâ b. Zühr el-Hafîd (ö. 595/1199), Ebû Muhammed b. el-Hafîd Ebû Bekir b. Zühr (ö. 602/1205).

İbn Rüşdler

Endülüslü Rüşd ailesinden isimlerine yer vereceğimiz ve her üçü de son derece saygın bir yere sahip olan benzer isimli bilginlerden ilki, “el-Ced/Dede” olarak isimlendirilen fakih Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed İbn Rüşd, diğeri ise “el-Hafîd/Torun” olarak anılan fakih ve filozof Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed İbn Rüşd’tür. Bu arada her ne kadar dede ile torunu arasında kalsa da baba Ahmed b. Ebi’l-Velîd Muhammed b. Ahmed İbn Rüşd (ö. 563), Kurtuba’da Murabıtlar döneminde kadılık görevi yapmış bir bilgin olması bir tarafa âlim bir babanın oğlu ve bilge bir evladın babası olması onun bulunduğu yeri göstermesi açısından önem arz etmektedir. Tefsir ve hadis çalışmaları olduğunu kaynaklar haber vermektedir. (Muhammed Mahlûf, Şeceretü’n-nûri’z-zekiyye, Kahire: 1349, s. 146)

Ebü’l-Velîd Muhammed İbn Rüşd el-Kurtubî el-Ced/Dede

Büyük dedelerinden Rüşd’e nispetle İbn Rüşd olarak tanınmakla birlikte aynı isim, künye ve nisbeye sahip olan ve daha çok felsefeci kimliğiyle tanınan torunundan ayırt edilmesi için İbn Rüşd el-Ced/Dede İbn Rüşd, el-Ekber/Büyük, el-Fakih/Fakih olarak bilinen Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Ahmed el-Kurtubî İbn Rüşd 450/1058 yılında Kurtuba’da dünyaya gelmiştir. Torununun doğduğu yıl olan 520/1126 yılında vefat eden İbn Rüşd, doğum yeri olan Kurtuba’da defnedilmiştir. Kendi zamanındaki pek çok bilginden ilim tahsil eden İbn Rüşd, kadılık görevi yanında Kurtuba Camii’nde imamlık görevi de yapmıştır. Öğrencileri arasında meşhur bilginlerden Kâdî İyâz (ö. 544/1149) ve İbn Beşküval’ın (ö. 578/1183) isimlerini zikretmek mümkündür. (“İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi,  c. 20, s. 254-257)

İbn Rüşd’ün eserlerine gelince, fıkıh alanındaki El-Beyân ve’t-tahsîl limâ fî’l-Müstahrece mine’t-tevcîhi ve’t-ta’lîl adlı eseri onun en önemli çalışmasıdır. Muhammed b. Ahmed el-Utbî’nin (ö. 255/869) el-Müstahrece mine’l-esmia (el-Utbiyye) adlı eserinin şerhi niteliğinde olan bu hacimli eser, Mâlikî fıkhının temel kaynaklarından birisi olup yirmi cilt halinde yayınlanmıştır. Dede İbn Rüşd’ün El-Beyân dışında farklı baskıları bulunan ve son derece uzun bir isme sahip olan El-Mukaddimât el-mümehhidât –tam adı şöyledir: el-Mukaddimâtü’l-mümehhidât li-beyâni mâ iktedathü rüsûmü’l-Müdevvene mine’l-ahkâmi’ş-şer’iyyât ve’t-tahsîlâtü’l-muhkemât li-ümmehâti mesâilihe’l-müşkilât- adlı eseri yanında En-Nevâzilel-Mesâil ve Fetâvâ isimleriyle farklı baskıları yapılmıştır-, ve Kitâbü’l-Câmi’ adlı eserleri bulunmaktadır. İbn Ebû Usaybia, El-Beyân ile El-Mukaddimât adlı eserleri yanlışlıkla torun İbn Rüşd’e nispet etmektir.

Başta siyer-i nebi olmak üzere ilgili diğer bazı konuları içeren Kitâbü’l-Câmi’, el-Mukaddimât’ın Muhammed Haccî- Saîd A’râb neşrinde eserin son bölümü olarak yer alırken, Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî ise Kitâbü’l-Câmi’ mine’l-Mukaddemât adıyla müstakil olarak yayınlamıştır. İbn Rüşd, İhtisâru Müşkili’l-âsâr li’t-Tahâvî, Mukaddime fi’l-ferâiz, Kitâbü İhtisâri’l-Kütübi’l-mebsûta adlı çalışmalar da kaleme almıştır. (İbn Beşküvâl, Kitâbü’s-Sıla  fî târîhi eimmeti’l-Endelüs…, Kahire: Mektebetü’l-Hancî, 1414/1994, 546-547; “İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 20, s. 254-257)

Ebü’l-Velîd Muhammed İbn Rüşd el-Kurtubî el-Hafîd/Torun

Şarkiyatçı Yusuf Hammer’in (ö. 1856) ifadesiyle, İbn Bâcce ismini Avempace, İbn Sînâ ismini Avicenna ve bunlar dışında pek çok Müslüman bilginin ismini bir nevi tahrif ederek kullanan Avrupalılar, İbn Rüşd ismini de “Averroes” olarak kullanmaktadırlar. (Hammer, Uebersicht der Literaturgeschichte dder Araber, Viyana: 1850, s. 1) Batı dünyasında “Averroes” olarak bilinen ve “şarih” deyince ilk akla gelen fakih, hekim ve filozof yönleriyle meşhur Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Kurtubî el-Hafîd, 520 yılında Kurtuba’da ilmi bir çevrede dünyaya gelmiştir. Dedesinin vefatından birkaç ay önce dünyaya gelen İbn Rüşd’e dedesinin ismi olan Muhammed ismi verilmiştir. Başta babası olmak üzere Endülüslü bilgin Ebü’l-Kâsım Beşküval’dan (ö. 578/1183) hadis ve usûl fıkıh dersleri alan İbn Rüşd, Mâlikî mezhebinin kurucusu olan Mâlik b. Enes’in (ö. 179/795) Muvatta adlı eserini ezberlemiş ve babasına arz etmiştir. İbn Rüşd, müfessir Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin (ö. 543/1148) öğrencilerinden Ebu Ca’fer İbn Hârûn et-Tercali ve Belensiyeli İbn Cüryûl’dan tıp ve matematik dersleri almıştır. (Mahlûf, Şeceretü’n-nûri’z-zekiyye, s. 146-147)

İbn Rüşd, hayatında önemli bir yeri olan Merâkeş’e çeşitli vesilelerle seyahatler yapmıştır. Yirmi sekiz yaşında iken 548/1153 yılında Merâkeş’e giden İbn Rüşd, orada filozof ve hekim İbn Tufeyl ile tanışma fırsatı bulmuştur. İbn Tufeyl, veliahtlığı döneminde hayatının büyük bir kısmını Endülüs’te geçiren Muvahhidi hükümdar Ebû Yakûb Yûsuf b. Abdülmü’min’e (ö. 580/1184) İbn Rüşd’ü takdim etmiştir. Hükümdar, İbn Tufeyl’den Aristo’nun eserlerini şerh etmesini isteyince, o da bu konuda İbn Rüşd’ü tavsiye etmiştir. 565/1169 yılında İşbiliye kadılığına tayin edilen İbn Rüşd, hükümdarın isteği doğrultusunda Aristo’nun eserlerini şerh etmeye başlamıştır. 567 yılında Kurtuba kadısı olan İbn Rüşd, 1182 yılında İbn Tufeyl’in yerine Ebû Ya’kub Yûsuf tarafından özel doktoru olması için Merâkeş’e davet edilmiştir.

Muvahhidi hükümdarı Yûsuf b. Abdülmü’min’in vefatından sonra onun yerine Ebû Yûsuf Yakûb Mansûr geçmiştir. Mansûr, Kurtuba’ya geldiğinde İbn Rüşd hakkındaki şikayetlerle karşılaşmıştır. O zamanki hassas durum da gözetilerek İbn Rüşd, Kurtuba’ya 73 km mesafedeki Elîsâne’de mecburi ikamete tabi tutulmuştur. Ancak kısa bir süre sonra bu sürgün emri kaldırılmış ve akabinde tekrar Merâkeş’e davet edilmiştir.

İbn Rüşd’ün Vefatı Naaşının Kurtuba’ya Nakli

Hicri 9 Safer 595, miladi 11 Aralık 1198 yılında Merâkeş’te vefat eden İbn Rüşd’ün naaşı üç ay sonra doğduğu yer olan Kurtuba’ya nakledilmiştir. Bilindiği üzere, İbn Rüşd’ün çağdaşlarından birisi de babasıyla arkadaş olduğu meşhur bilge Muhyiddin İbnü’l-Arabî’dir. (d. 560/1165-ö. 638/1240))  İbn Rüşd vefat ettiğinde yaklaşık olarak otuz beş yaşlarında olan İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye fî ma’rifeti’l-esrâri’l-mâlikiyye ve’l-mülkiyye adlı eserinde İbn Rüşd ile görüşmesine yer verdiği gibi naaşının Merâkeş’ten Kurtuba’ya nakledilişi sırasında yaşadıklarına da yer vermektedir. 

İbnü’l-Arabî, şöyle demektedir: “Merâkeş şehrinde 595 senesinde ölünceye kadar bir daha onunla hiç karşılaşmadım. Oradan Kurtuba’ya taşındı, kabri Kurtuba’dadır. Naaşının bulunduğu tabut hayvana yüklendiğinde, eserleri hayvanın diğer tarafına yüklenmişti. Ben de fakih edip Ebû Hasen Muhammed b. Cübeyr Seyid Ebû Saîd, arkadaşım Ebû Hakem Amr b. Serrâc ile beraber orada bulunuyordum. Ebü’l-Hakem bize dönüp şöyle dedi: “İmam İbn Rüşd’ün bineğinde kiminle denkleştirildiğini görüyor musun? Bu imam, şunlar da amelleri yani eserleri” Bunun üzerine İbn Cübeyr şöyle karşılık verdi: Evladım! Ne güzel düşündün. Ağzına sağlık. Ben de bu ifadeleri bir öğüt olarak kaydettim. Allah hepsine merhamet etsin. Artık oradaki gruptan benden başka yaşayan kalmamıştır.

Bu imam, şunlar da amelleri

Keşke, bilebilsem! Emelleri gerçekleşmiş midir?” (Muhyiddin İbni’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, trc. Ekrem Demirli, İstanbul: 2007, c. 1, s. 447)

İbn Rüşd ile İbnü’l-Arabî Arasında “Evet” ile “Hayır” Arasında Gerçekleşen Görüşme

Henüz genç bir delikanlı olan İbnü’l-Arabî ile koca bilge ve Kurtuba kadısı olan İbn Rüşd arasında “evet” ve “hayır” arasında gerçekleştiği anlaşılan görüşmeye gelince, söz konusu görüşme hakkında İbnü’l-Arabî şunları söylemektedir: “Bir gün Kurtuba’da şehrin kadısı Ebü’l-Velîd İbn Rüşd’ün huzuruna girdim. Halvetimde, Allah’ın bana açmış olduğu şeyleri duyup öğrendiği için benimle karşılaşmak istiyordu. Duyduklarından dolayı şaşkınlığını izhar ediyordu. Babamın arkadaşlarından birisi olduğu için babam İbn Rüşd’ün arzusu üzerine benimle bir araya gelsin diye bir vesileyle beni ona gönderdi. O esnada bıyıkları henüz terlememiş bir delikanlıydım. Huzuruna girdiğimde sevgi ve saygıyla kalkıp beni kucakladı ve şöyle dedi: Evet! Ben de cevap verdim: Evet! Söylediğini anladığım için sevinci arttı. Sonra, sevincinin sebebinin farkına vardım ve ona “hayır” dedim. Bunun üzerine üzüldü, rengi değişti ve sahip olduğu şeye karşı kuşku duydu. Bana şöyle dedi: Keşif ve ilahi feyizde, işin nasıl olduğunu gördün. Acaba teorik düşüncenin bize verdiği gibi midir? Şöyle cevap verdim: Evet ve hayır! “Evet ve hayır” arasında ruhlar maddelerinden, boyunlar bedenlerinden uçar. Bunun üzerine rengi sarardı ve kendisini sıkıntı bastı, bağdaş kurup oturdu ve işaret ettiğim şeyi anladı. İşte bu, kutup imamın, başka bir ifadeyle müdâviü’l-külûm’ün zikretmiş olduğu meselenin aynısıdır.” (İbnü’l-Arabî, el-Fütûhât, c. 1, s. 447. )

İbnü’l-Arabî, bu görüşmeden sonra da şöyle demektedir: “İbn Rüşd sahip olduğu bilgiyi sunup (bizim söylediğimize) uygun veya farklı olup olmadığını öğrenmek için daha sonra babamın tavassutuyla bizimle bir araya gelmek istedi. Çünkü kendisi, fikir ve teorik düşünce mensubuydu. Ardından halvete cahil girip ders görmeden ya da araştırma, okuma ve kitapları inceleme olmaksızın bu şekilde dışarıya çıkan birisini gördüğü bu devirde yaşadığı için Allah’a şükretti. (Benim tecrübem hakkında) şöyle demiştir: “Bu bizim kabul ettiğimiz, fakat mensubunu görmediğimiz haldir. Kapıların kilitlerini açan o hal mensuplarından birisinin bulunduğu bir zamanda bulunduğum için Allah’a hamd ederim. Bana onu gösterme ayrıcalığını bahşeden Allah’a hamdolsun!” (İbnü’l-Arabî, Fütûhât, c. 1, s. 446-447.)

İbnü’l-Arabî, diğer bir görüşme hakkında da şunları söylemektedir. “İbn Rüşd ile ikinci kere karşılaşmak istedim. Bunun üzerine, İbn Rüşd misal âleminde bir surete yerleştirildi ve orada aramızda ince bir perde vardı. Bu perdeden ben ona bakıyor, o ise beni görmüyor ve nerede bulunduğumu bilmiyordu. Kendisiyle ilgilenmek onu benden alıkoymuştu. Bunun üzerine şöyle düşündüm: İbn Rüşd’ün sahip olduğumuz hale ulaşması irade edilmemiş!” (İbnü’l-Arabî, Fütûhât, c. 1, s. 447; Miguel Asin Palacios, İbn Arabî, trc. Abdurrahman Bedevî, Kuveyt-Beyrut, 1979, s. 12-13)

Eserleri

Kendisinden aktarıldığına göre, biri babasının vefat ettiği, diğeri ise evlendiği iki gece dışında okumayı bırakmadığını söyleyen İbn Rüşd, (Mahlûf, Şeceretü’n-nûri’z-zekiyye, s. 146) hayatının belli devrelerinde felsefeyle de ilgilenmiş bir tabip ve hekim olmasının yanı sıra biraz da felsefi kimliğinin gölgesinde kalan aynı zamanda babası ve dedesi gibi Kurtuba’da kadılık görevi yapmış büyük bir Mâlikî fakihidir. İbn Rüşd, fıkıh, usûl, gramer, metafizik, tabiat bilimleri/fizik, astronomi, tıp, felsefe, mantık ve siyaset dallarında eserler kaleme almış; İbn Sînâ (ö. 428/1037), Aristo (m.ö. 384-322) ve Câlînûs/Galenos’un (ö. 200) eserlerine şerhler yazmıştır. Gerek Doğu’da gerekse Batı’da büyük bir ilgiye mazhar olan İbn Rüşd’ün kitaplarının farklı baskıları yapıldığı gibi başta İbranice olmak üzere, Latince, Almanca, İspanyolca, İngilizce, Fransızca ve Türkçe gibi farklı dillere de tercüme edilmişlerdir. İbn Rüşd’ün günümüze ulaşan eserlerinin yazma nüshaları başta Fas olmak üzere Türkiye, İspanya, Fransa, Almanya, Hollanda ve İngiltere’deki kütüphanelerde bulunmaktadır. Bazı eserleri İbranice harflerle Arapça olarak istinsah edilmiş ve günümüze ulaşmışlardır. 

Muhyiddin İbnü’l-Arabî, İbn Rüşd’ün naaşının nakli esnasında bineğin bir tarafına naaşının diğer tarafına ise kitaplarının konulduğunu aktarmaktadır ki bu, yazdığı eserlerin çokluğunu göstermektedir. Kaynaklarda eserlerinin sayısı hakkında farklı bilgiler mevcuttur. Ernest Renan (ö. 1892), İspanya/Escurial Kütüphanesi’ndeki bir yazma nüshada “bernâmec/program…Ebü’l-Velîd b. Rüşd…” diye başlayan listede -Renan, bu listeyi kitabında neşretmiştir- İbn Rüşd’e ait yetmiş sekiz eserin zikredildiğini aktarmaktadır. İbn Ebû Usaybia’nın (İbn Ebû Usaybia, Uyûnü’l-enbâ fî ṭabakâti’l-etıbbâ, Beyrut, Mektebetü’l-Hayat, ty., s. 532-533) elli eserinin ismini zikrettiğini söyleyen Renan, yaptığı karşılaştırmalardan sonra altmış yedi eserin ismine kitabında yer vermektedir.

İbn Rüşd’ün fıkıh alanında kaleme aldığı ve karşılaştırmalı olarak mezheplerin görüşlerine yer verdiği Bidâyetü’l-müctehid ve nihâyetü’l-muktesıd adlı eseri onun bu konudaki yetkinliğini göstermesi açısından önemlidir. Söz konusu eser, Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Fıkıh metodolojisi hakkında Kitâb fî usûli’l-fıkh adlı çalışması yanında Gazzâlî’nin el-Müstasfâ adlı eserinin özeti olan Muhtasarü’l-Müstasfâ adlı çalışması da bulunmaktadır. (Ahmed b. Muhammed Makkarî, Nefhu’t-tîb min ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb ve zikru vezîrihâ Lisâni’d-dîn İbni’l-Hatîb, Beyrut: Daru Sadır, c. 3, s. 180-181) Renan, İbn Rüşd’ün fıkıh konusunda yazdığı eserlerden sekiz tanesinin ismine yer vermektedir.

Din-felsefe ilişkisi bağlamında yazdığı eserlere gelince, büyük bilgin Gazzâlî’nin Tehâfütü’l-felâsife adlı eserine reddiyesi olan Tehâfütü Tehâfüti’l-felâsife, el-Keşf an menâhici’l-edille,  din felsefe ilişkisi ve te’vil gibi konuların ele alındığı Faslü’l-makâl fîmâ beyne’l-hikme ve’ş-şerîa mine’l-ittisâl ve ona ek olarak yazdığı ed-Damîme adlı risâle kelam ve felsefe konusunda yaptığı çalışmalardır. Tehâfütü Tehâfüt, el-Keşf, Faslü’l-makâl ve ed-Damîme adlı eserleri Türkçe başta olmak üzere pek çok dile çevrilmişlerdir.

İbn Rüşd, metafizik konusunda Kitâb fi’l-fahs hel yümkinü’l-aklü’llezî fînâ -ve hüve’l-müsemmâ bi’l-heyûlânî- en ya’kıle’s-suvere’l-müfârika ve Makâle fi’ttisâli’l-akli’l-müfârik bi’l-insân, Risâle fi’l-akl ve’l-ma’kûl, Arapça aslı kaybolan ve İbrânîce tercümesinin tek nüshası bugüne kadar gelen İbn Sînâ’nın “mevcûdât” ayrımına reddiye olarak kaleme aldığı Makâle fi’r-red alâ İbn Sînâ adlı telif çalışmaları yanında başta Mâ Ba’de’t-tabîa şerhleri olmak üzere, Şerhu Risâleti ittisâli’l-akl bi’l-insân li’bni’s-Sâiğ, Şerhu Makâleti’l-İskender fi’l-akl,  Telhîsü’l-İlâhiyyât li-Nikolâvus adlı şerh çalışmaları yapmıştır.

Tıpla ilgili çalışmalara gelince, Batı dünyasında Colliget adıyla tanınan ve 1939 yılında General Franco Enstitüsü tarafından tıpkıbasımı gerçekleştirilen Kitâbü’l-Külliyyât fi’t-tıb (Mağrib/el-Arâiş) başta olmak üzere, Makâle fî esnâfi’l-mizâcât, Kitâb fî Hıfzi’s-sıhha, Makâle fî zamâni’n-nevbe (bir varak), Makâle fi’t-tiryâk, el-Kavl fî âlâti’t-teneffüs,  Makâle fî hummeyâti’l-ufûn onun tıp konusundaki telif çalışmalarıdır. İbn Rüşd, Şerhu Urcûzeti İbn Sînâ, Talhîsu Kitâbi’l-ilel ve’l-a’râz li-Câlînûs, Telhîsu üstukussâti Câlînûs, Telhîsu Kitâbi’l-Mizâc li-Câlînûs, Telhîsu Kitâbi’l-Kuva’t-tabîiyye li-Câlînûs, Telhîsu Kitâbi’l-Humeyyât li-Câlînûs, Cümle mine’l-edviyeti’l-müfrede adlı şerh çalışmaları yapmıştır. Renan, tıp konusunda İbn Rüşd’e ait yirmi eserin adını vermektedir.

Astronomi alanında Makâle fî cevheri’l-felek adlı te’lif çalışması yapan İbn Rüşd, şerh olarak da Batlamyus’un ünlü eserine Muhtasarü’l-Mecistî adlı bir çalışma yapmıştır. Renan, astronomi konusunda dört eserin ismine yer vermektedir. Tabiat bilimleri konusunda Makâle fi’l-büzûr ve’z-zer’ isimli bir telif çalışması yapan İbn Rüşd,  Aristo’nun Arapça’ya çevrilen tabiat bilimleri alanındaki es-Semâ’ü’t-tabîî, es-Semâ ve’l-âlem, en-Nefs adlı üç eserine kısa, orta ve uzun şerh; el-Kevn ve’l-fesâd, el-Âsârü’l-ulviyye adlı iki eserine kısa, orta şerh; Kitâbü’l-Hayevân, el-Hissü ve’l-mahsûs adlı iki eserine de kısa şerh yazmıştır.

İbn Rüşd’ün mantık konusunda yirmi bir eserinin ismi kaydedilmekte ise de “Alâ keyfiyyeti’l-kadâyâ” adlı makalesi dışında hiçbirinin günümüze ulaşmadığı ifade edilmektedir. İbn Rüşd, Îsâgûcî ile birlikte Organon’da yer alan Kitâbü’l-Makûlât, Kitâbü’l-İbâre, Kitâbü’l-Kıyâs, Kitâbü’l-Burhân,  Kitâbü’l-Cedel, Kitâbü’s-Safsata, Kitâbü’l-Hatâbe ve Kitâbü’ş-Şi’r üzerine şerhler yazmıştır. 

Siyaset konusunda Cevâmi’u siyâseti Eflâtûn adlı bir eser kaleme alan İbn Rüşd’ün bu çalışması, Eflâtun’un Devlet (Cumhûriyet) diyaloguna yazdığı özettir. Tarihte birçok ünlü kişiye yapıldığı gibi dede ve torun İbn Rüşd’e gerek isim benzerliğinden gerekse başka nedenlerden ötürü bazı eserler nispet edilmiştir. (Renan, İbn Rüşd ve’r-Rüşdiyye, s. 79-93; “İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi,  c. 20, s. 257-288.)

“İbn Rüşd ve İbn Rüşdcülük/Averroïsme” Etkiler ve Tepkiler

İbn Rüşd’ün Batı’daki etkisi Doğu’ya göre daha geniş ve kapsamlı olmuş ve bu etki asırlar boyu devam etmiştir. İbn Rüşd’ün fikirleri modern bilim ve düşüncenin oluşumunda önemli roller üstlendiği gibi, Avrupa Birliği onu Avrupa’nın fikrî mimarlarından biri olarak kabul etmektedir. İbn Rüşd’ün Batı’ya etkileri, Renan’ın kitabında ele aldığı üzere, “yahudi İbn Rüşdcüler”, “Latin İbn Rüşdcüler” ve “skolastikler” olmak üzere üç kısımda incelenebilir. Ayrıca filozofun görüşlerinin modern düşünceye yansımalarını da bunlara eklemek mümkündür. (“İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 20, s. 268-272)

“Latin İbn Rüşdcülüğü”, özellikle de XIII ve XIV. yüzyıllarda Avrupa’da bir hayli etkili olmuştur. İbn Rüşd’ün Avrupadaki en sadık takipçisi Siger de Brabant’tır. (ö. 1294) “Latin İbn Rüşdcülüğü”, Avrupa’daki bu olumlu etkisinin yanında bir de olumsuz bir tepkiyle karşılaşmıştır. “Latin İbn Rüşdcülüğü”nü Hıristiyan teolojisine dolayısıyla Katolik kilisesinin otoritesine bir tehdit olarak gören Paris Piskoposu Tempier, 1217 yılında yayımladığı bir deklarasyonda İbn Rüşd ve onun Latin takipçilerini sapıklıkla suçlamış, Paris Meydanı’nda İbn Rüşd’ün kitaplarını toplu olarak yaktırmıştır. (İbrahim Kalın, İslâm ve Batı, Ankara: 2021, s. 53, 95; “İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 20, s. 270-271) 

Renan’dan Farah Antun’a ve Muhammed Abduh’a Uzanan Süreç Yahut

İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki

Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı    (Ziya Paşa)

İbn Rüşd’ün eserlerinin neşri ve dünyanın farklı dillerine tercüme edilmelerinin yanı sıra hayatı, eserleri ve düşüncesi hakkında müstakil çalışmalar yapılmıştır. Mısır’da Abbâs Mahmûd Akkâd (ö. 1964) ve Muhammed Yûsuf Mûsâ (ö. 1963) “İbn Rüşd” adlı çalışmalara imza attıkları gibi, hayatının büyük bir kısmını İbn Rüşd araştırmalarına ayıran ve İbn Rüşdcü düşüncenin İslâm dünyasındaki çağdaş temsilcilerinden biri sayılan Mısırlı Mahmûd Kâsım da (ö. 1973) bu konuda çalışmalar yapmıştır. Kısaca Doğu’da ve Batı’da İbn Rüşd üzerine geçmişte önemli çalışmalar yapıldığı gibi günümüzde de yapılmaya devam etmektedir.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İbn Rüşd felsefesi İslâm dünyasında belirli bir aydın kesim için ilgi odağı olmuş, bir kısmı onun görüşlerini benimseyerek İslâm düşüncesinde yeni bir ihya hareketi başlatmayı tasarlarken bir kısmı da filozofun akılcı yaklaşımını, Latin İbn Rüşdcüler’i ve Renan tarzında pozitivist bir yorumla değerlendirerek kendi laik, demokratik ve özgürlükçü anlayışları için temel yapmaya çalışmışlardır ki Farah Antun bunlardan birisidir. Yazdıklarıyla tartışmalara neden olan ve 1897 yılında Mısır’a göç eden Lübnanlı Arap asıllı bir Hıristiyan olan Farah Antun’un (ö. 1922) bu konuda yazdıklarına geçmeden önce takipçisi olduğu Renan’ın İbn Rüşd hakkında yazdığı önemli çalışmasından bahsetmek gerekmektedir. Zira Antun’un İbn Rüşd konusundaki kaynağı, bir ara Lübnan’da görev yapmış ve oradaki Marunilerle son derece ilgilenmiş olan Fransız materyalistlerinden şarkiyatçı Ernest Renan’dır. (“İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 20, s. 268 )

Ernest Renan “Averroès et l’Averroïsme”

Fransız şarkiyatçı Ernest Renan,  Arapça’ya Âdil Züaytir tarafından İbn Rüşd ve’r-Rüşdiyye/İbn Rüşd ve İbn Rüşdcülük (Kahire: 1957) olarak tercüme edilen Averroès et l’Averroïsme Essai Historique (Paris: 1852, 1867) adlı bir doktora çalışması yapmıştır. İki cüz/bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde İbn Rüşd’ün hayatı, eserleri ve düşüncesine geniş bir şekilde yer verilmiştir. İkinci bölümde ise “er-Rüşdiyye/İbn Rüşdcülük” başlığı altında Yahudilerin yanında, Skolastik felsefe ve özellikle de Batı’daki diğer bazı ekollerde İbn Rüşdcülük konuları detaylıca ele alınmıştır. Ayrıca kitabın 1867 yılındaki ikinci baskısında İbn Rüşd’ün biyografisi ve eserleri hakkında o gün için henüz yazma halinde bulunan Arapça kaynaklardan bazı metinlere ek kısmında yer verildiği gibi Batı dillerinde kaleme alınmış bazı metinlere de yer verilmiştir. Bu bağlamda Belensiyeli/Valencia  bilgin İbnü’l-Ebbâr’ın (ö. 658/1260) İbn Beşküval’ın es-Sıla adlı eserinin zeyli olan et-Tekmile li Kitâbi’s-sıla (Tunus: Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî: 2011, c. 2, s. 247 vd.) adlı eseri başta olmak üzere İbn Ebû Usaybia’nın (ö. 668/1269) doktorların biyografilerine yer verdiği ve tıp tarihinin en önemli eserlerinden olan Uyûnü’l-enbâ fî tabakâti’l-etıbbâ adlı eserinden ve diğer bazı kaynaklardan pasajlara yer verilmektedir.

İlim ve Medeniyet Arasında İslam ve Hıristiyanlık

Farah Antûn, Renan’ın Averroès et l’Averroïsme Essai Historique adlı eserini, ilk yayınlandığı sırada adı el-Câmia el-Osmaniyye/Osmanlı Birliği olan sonra ise sadece el-Câmia/Birlik adını alan kurucusu olduğu dergide özetleyerek yayınlamıştır. Antun, İbn Rüşd’ün hayatı, eserleri ve düşünce sistemini konu edinen makalelerinde tıpkı Renan’ın İslam’a ve Müslümanlara karşı düşüncelerinde olduğu gibi oldukça sübjektif, rasyonalist ve pozitivist yaklaşımlar sergilemiştir. Söz konusu düşünceleri Muhammed Abduh (ö. 1905) tarafından el-Menar dergisinde eleştiriye tabi tutulmuştur. (“İbn Rüşd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 20, s. 268) Abduh’un, kaleme aldığı yazılar daha sonraları öğrencisi Reşîd Rızâ (ö. 1935) tarafından kitaplaştırılarak el-İslâm ve’n-Nasrâniyye maa’l-ilm ve’l-medeniyye adıyla yayınlanmıştır ki kitabın farklı baskıları bulunmaktadır. Muhammed Imâra da (ö. 2020) Abduh’un bütün çalışmalarını derlediği el-A’mâlü’l-kâmile li’l-İmâm Muhammed Abduh (Abduh Külliyatı) adlı çalışmasında Abduh’un Farah Antun ve biraz sonra zikredeceğimiz Gabriel Hanotaux’un iddialarını çürüttüğü ilgili yazılarına yer vermektedir. (III, 201-309) Abduh’un reddiyelerinden sonra Farah Antun, konuyu tekrar gündeme taşımış ve İbn Rüşd ve felsefetühü (İskenderiye: 1903) adlı bir kitap yazmıştır. Kitabın ek kısmına Abduh’un kaleme aldığı altı makale ile el-Camia dergisinin daha doğrusu Antun’un altı cevabına yer verilmiştir. 

Renan’ın soydaşı Fransız tarihçi ve dışişleri bakanlığı yapmış olan Gabriel Hanotaux (ö. 1949), Le Journal du Paris gazetesinde bir makale kaleme alır. Söz konusu makale  Arapça’ya çevrilip Mısır’da el-Müeyyed gazetesinde yayınlanır. Muhammed Abduh, Hanotaux’nun Ârî ırkın Sâmî ırktan üstünlüğü iddiasından hareketle İslâm ve Hıristiyanlık arasında mukayeseler yaptığı makalesine aynı gazetede bir yazı dizisiyle cevap vermiştir. Abduh’un makaleleri daha sonra bir araya getirilmiş ve el-İslâm ve’r-red alâ müntekıdîh adıyla neşredilmiştir. Ayrıca Hanotaux’nun yazılarıyla birlikte el-İslâm beyne’l-ilm ve’l-medeniyye/İlim ve Medeniyet Arasında İslâm başlığıyla birçok defa yayınlanmıştır. Mehmed Âkif Ersoy, Hanoto’nun Hücûmuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh’un İslâm’ı Müdafaası başlığıyla Türkçe’ye (İstanbul: 1331) çevirdiği eseri daha önce Sırât-ı Müstakîm dergisinde (1909, c. 3, sayı. 57-58-59-60.)Gabriel Hanotaux ile Şeyh Muhammed Abduh’un Münakaşası”, başlığıyla neşretmiştir. (“Muhammed Abduh”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 30, s. 482-487).

Abduh’un el-İslâm beyne’l-ilm ve’l-medeniyye adlı eseri Mısır’da 1993 yılında el-Muvâcehe/Karşı duruş!, et-Tenvîr/Aydınlatma! mottosuyla ulaşabildiğimiz kadarıyla Rifâa Râfi‘ et-Tahtâvî’nin (ö. 1873), Tahlîsu’l-ibrîz fî telhîsi’l-Bârîz, Abdurrahman Kevâkibî’nin (1854-1902) Tabâiu’l-istibdâd, Farah Antun’un Felsefetü İbn Rüşd, Ahmed Lutfî es-Seyyid’in (ö. 1963) Kıssatu hayatî, Abbâs Mahmûd Akkad’ın (ö. 1964) el-İslâm fî’l-karni’l-işrîn, Taha Hüseyin’in (ö. 1973) Müstakbelü’s-sikâfe fi Mısır ve Hasan Hanefî’nin (ö. 2021) Da’vetün li’l-hivâr adlı eserleriyle birlikte bir seri olarak yeniden basılmıştır.

İbn Rüşd hakkında kitap yazan ve: “Aristo, kainat kitabına isabetli bir bakışla baktı ve onu açıklayarak kapalılıklarını şerh etti. Sonra İbn Rüşd geldi ve Aristo felsefesine harika bir bakışla baktı ve onu tefsir ederek kapalılıklarını şerh etti.” (İbn Rüşd, Kitâbü’l-Külliyât, s. 3) ifadelerini kullanan ve: “İbn Rüşd olmasaydı Aristo felsefesini anlamazdım” (Necîb el-Akîkî, el-Müsteşrikîn, 1/191) diyen Renan’ın çeyrek asırdan biraz fazla bir zaman sonra 1883 yılında Sorbonne’da verdiği “l’Islamisme et la Science” İslâm ve bilim konulu konferansında İslâmiyet’in bilime ve terakkiye mâni olduğunu! fikir ve kültür yönünden Müslümanların geri kalışını dinlerine bağlaması hakkında başlattığı polemik ve peşinden soydaşı Hanotaux’nun benzer görüşler ileri sürmesi ve Antun’un da bunları sürdürmeye çalışması ilginçtir.  Renan’ın ve soydaşının iddialarına Namık Kemal, Muhammed Abduh ve diğer bazı zevat tarafından reddiyeler yazılmıştır. (Dücane Cündioğlu, “Ernest Renan Ve ‘Reddiyeler’ Bağlamında İslâm-Bilim Tartışmalarına Bibliyografik Bir Katkı”, Divan Dergisi, 2/1996) Ernest Renan’ın İbn Rüşd gibi sayısız bilgin yetiştiren ve sözün başında bir nebze olsun adlarına ve branşlarına yer vermeye çalıştığımız bilginler ve bilime sundukları katkılar ortada iken komşuları olan ve sokakları Paris’ten iki yüzyıl önce lambalarla aydınlanan şehirlere sahip (Endülüslü) Müslümanlar hakkında böyle düşünmesi eğer “hep o kötü niyetin” dışa vurumu değilse acaba nedir? 

Müslüman bilginlerin özgün çalışmaları, Endülüs İslam medeniyeti ve gece ülkesi Batı üzerindeki İslam güneşi hakkında geniş bilgi için Alman Arabist Sigrid Hunke’nin (ö. 1999),  Allahs Sonne Über dem AbendlandUnser Arabisches Erbe/Allah’ın Güneşi Batı Üzerinde -Arapça Mirasımız adlı eserine müracaat edilebilir. Ayrıca bkz. Mehmet Ali Ayni, Şeyh-i Ekberi Niçin Severim, (İstanbul: 1339), s. 7-8.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar