Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Bir Deste Berceste – Ref’-i Te’ayyün

Nihat Sami Banarlı “Edebiyat Sohbetleri” adlı eserinden bu anekdotu anlattıktan sonra şu değerlendirmeyi yapar: “Fransız, ilk sorusunda Türklere karşı ne kadar Avrupalı ise son cümlelerinde de şiire karşı o kadar Avrupalıdır. Yani bugün Türkiye’de bir kısım münevverlere ne yapsanız, Türk milletinin eski ve büyük bir şiiri olduğunu kabul ettiremezsiniz. O, bir kere mâzî düşmanlığında insaf kabul etmez bir mutaassıptır. Hâlbuki tarihi Türk düşmanlığına rağmen bir Avrupalı, hakiki şiirle karşılaşınca, düşmanlığını unutur. Şiirin güzelliğini düşünür.”

EKLENDİ

:

Ettik o kadar ref-i te’ayyün ki Neşâtî

Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihanız

(Neşâtî)

[Neşâtî! Ten kafesinde hapsolmuş ruhumuzu öylesine vücudumuzdan kurtardık, maddi varlığımızdan sıyrılıp, o kadar ruhtan ibaret kaldık ki şimdi parlak cilalı aynalarda bile görünmez olduk.]

(ref’: yükseltme, lağvetme,  te’ayyün: görünme, itibar kazanma, âyine: ayna, pür: çok,
-tâb: parlayan, âyîne-i pür tâb: çok parlak ayna, mücellâ: cilalı, nihân: gizli)

Yahya Kemal Beyatlı vapur yolculuğunda tanınmış bir Fransız yazarla sohbeti esnasında Fransız yazar, Türk şiirinin olmadığını iddia eder.

Yahya Kemal, Neşâtî’nin yukarıdaki makta beytini paylaştığımız “nihanız” redifli gazelini okur. Şiirin tasavvufi derinliğini de göz önünde bulundurarak uzun uzun izah eder.

“Melami şair, Allah görünmez, biz de görünmeyiz, demek istiyor.” şeklinde özetlediği son beytin izahından sonra Fransız yazar:

“Bu mısraları söyleyen milletin büyük şiiri olmak tabiidir. Medeniyet namına bir başka eseriniz olmasaydı yalnız bu beyit, ne derin millet olduğunuzu ve büyük medeniyet kurduğunuzu ifade etmeye kâfi gelirdi.” diyerek Yahya Kemal’i ikrar eder.

Nihat Sami Banarlı “Edebiyat Sohbetleri” adlı eserinden bu anekdotu anlattıktan sonra şu değerlendirmeyi yapar: “Fransız, ilk sorusunda Türklere karşı ne kadar Avrupalı ise son cümlelerinde de şiire karşı o kadar Avrupalıdır. Yani bugün Türkiye’de bir kısım münevverlere ne yapsanız, Türk milletinin eski ve büyük bir şiiri olduğunu kabul ettiremezsiniz. O, bir kere mâzî düşmanlığında insaf kabul etmez bir mutaassıptır. Hâlbuki tarihi Türk düşmanlığına rağmen bir Avrupalı, hakiki şiirle karşılaşınca, düşmanlığını unutur. Şiirin güzelliğini düşünür.”

Bu beytin anlamı “ref‘-i ta‘ayyün” terkibine atfedilen anlama göre değişiklik arz edebilir. Ref‘ kelimesinin “lağv etme, ortadan kaldırma” mânâları göz önüne alındığında beyit şu şekilde şerh edilebilir: Maddî varlığı, cismi ortadan kaldırmakla, benlik davasından vazgeçmekle insan sevdiğine, “mutlak mâşûk”a kavuşabilir, onda kaybolabilir.

“Ref‘-i ta‘ayyün” terkibi “varlığın, vücudun yükseklere çıkarılması” şeklinde anlamlandırılırsa mutlak varlıktan ayrılan, yeryüzüne inen ve her zaman “nostaljik” (asıl yurduna, koptuğu makama geri dönme arzusu) bir hâlet-i rûhiyeye sahip olan insanın belli bir sistem dahilinde irtifâ ederek mutlak varlığa, ana yurduna kavuşmasıdır. Bu da benlik dâvâsından, mâsivâdan (sevgiliden, Allah’tan başka her şey), maddî ve fânî olan her şeyden vazgeçmekle mümkün görülmektedir.

Gazelin tamamı şöyle:

Şevkız ki dem-i bülbül-i şeydâda nihanız

Hûnuz ki dil-i gonca-i hamrâda nihânız

 

Bu cism-i nizâr üzre döküp jale-i eşki

Çün rişte-i can gevher-i mânâda nihanız

 

Mahrem yine her hâlimize bâd-i sabâdır

Dâim şiken-i zülf-i dilârâda nihânız

 

Olsak n’ola bî nâm-u nişân-ı şöhre-i âlem

Biz dil gibi bir turfe muammâda nihânız

 

Hem gül gibi rengînî-i mânâ ile zâhir

Hem neş’e gibi hâlet-i sahbâda nihânız

 

Geh hâme gibi şevke tarâz-ı gam-ı aşkız

Geh nâle gibi hâme-i şekvâda nihânız

 

Ettik o kadar ref-i te’ayyün ki Neşati

Âyîne-i pür tâb-ı mücellâda nihanız

Günümüz Türkçesi:

Biz, çılgın bülbülün nefesinde gizli olan neşe ve arzu, kırmızı gülün kalbinde saklı olan kanız.

Bu zayıf vücudun üstüne çiy tanesi gibi gözyaşını döküp, mana incisinin sıkı sıkıya dizildiği can ipliği gibi görünmez olduk.

Adsız, esersiz dünyaca meşhur olsak ne var! Biz, gönül gibi acayip, anlaşılmaz bin bilmecede gizliyiz.

Her zaman sevgilinin zülfünün büklümünde gizli olduğumuz için her halimizi bilen, her sırrımıza vâkıf olan gene tanyelidir.

Biz, hem gül gibi mana renkliliği ile meydandayız, hem de neşe gibi şarabın halinde gizliyiz.

Bazen kalem gibi, aşk gamının şikâyetini donatır, söyleriz; bazen de inilti gibi, şikâyeti döken kalemde gizliyiz.

 

Neşâtî! Ten kafesinde hapsolmuş ruhumuzu öylesine vücudumuzdan kurtardık, maddi varlığımızdan sıyrılıp, o kadar ruhtan ibaret kaldık ki şimdi parlak cilalı aynalarda bile görünmez olduk.

Kaynakça:

Yahya Kemal Yaşarken, Nihad Sami Banarlı

Edebiyat Sohbetleri, Nihad Sami Banarlı

https://www.academia.edu/15922424/

Çok Okunanlar