Bizimle İletişime Geçin

Kitap

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

Yazar sadece bir idam mahkûmunun son gününü değil aynı zamanda suç psikolojisini, insanın yetiştiği çevrenin suça ortam hazırlayıp hazırlamayacağını da tartışmaktadır. Başka bir idam mahkûmunun küçük yaşta anne babasız kalışının sonucunda hırsızlığa yönelme sürecini ele alırken yargıya ve toplumsal vicdana adeta şu mesaj vermektedir: Bir insanı yargılarken onun yetiştiği çevrenin kişi üzerinde etkisini mutlaka gözetilin. Kimsesizliğinden ve açlığından dolayı hırsızlık yapmak zorunda kalan bir çocuğun gençliğinde zindana atılması, onu daha büyük suçlara mahkûm edecektir.

EKLENDİ

:

Yazar bu kitabında bir idam mahkûmunun son gününü ele alırken idam, ölüm ve adaleti de sorgulamaktadır. Bir yönüyle kitap, ölüm cezasına karşı bir reddiye gibi değerlendirilebilir. Ancak sayfalar arasında gezinirken yazarın kafasının bu konuda biraz karışık olduğunu görüyoruz.

Ölüm cezası bütünüyle mi kaldırılmalı? Veya hangi şartlarda kimler için bu ceza verilebilmeli?

Bu sorular yazarın düşünce dünyasında tam yerine oturmamış gibi görünmektedir. Veya cevabını bize bırakıyor… “Yine de şu an için meclisin şaşkınlıkla yapmış olduğu gibi ölüm cezasının birden ve tamamen kaldırılmasını talep etmiyoruz.” Sf. xxv

Victor Hugo filozof ve bilge bir yazar olarak yüreğiyle de düşündüğünü sosyal ve siyasal olaylara bakışında göstermektedir. İdam cezasının, bakan olma ihtimali olan dört kişinin kurtulması için geçici olarak kaldırılmasını şiddetle kınamaktadır.

Güçlüler için yapılan ve güçsüzlerin hiçbir şekilde faydasına olmayan ayrımcı yasalara karşı devrimci bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Sosyal adaleti incitecek her türlü yaklaşım adaletin katledilmesi anlamına gelmektedir. Gerçek adalet hiçbir kişi ve kurum için ilkelerinden taviz vermez. “Ey halk, ölüm cezasını sizin için değil bakanlık görevine gelebilecek biz vekiller için kaldırıyoruz.” Sf. x

Yazar kaldırılan idam cezasının (ki sonradan tekrar getirilmiştir) üst düzey yetkililer için değil de gerçekten zayıf olan, zorunluluktan dolayı suça mahkûm olanlar için kaldırılmasının daha etik olacağını açık bir şekilde ifade ederek protest bir yaklaşım sergilemektedir. “Ölüm cezasını bu felaketin kendi başınıza gelmesini beklemeksizin halk için kaldırsaydınız siyasi bir başyapıt olmaktan öte toplumsal bir başyapıt ortaya koyacaktınız.” Sf. xıı

Yazar sadece bir idam mahkûmunun son gününü değil aynı zamanda suç psikolojisini, insanın yetiştiği çevrenin suça ortam hazırlayıp hazırlamayacağını da tartışmaktadır. Başka bir idam mahkûmunun küçük yaşta anne babasız kalışının sonucunda hırsızlığa yönelme sürecini ele alırken yargıya ve toplumsal vicdana adeta şu mesaj vermektedir: Bir insanı yargılarken onun yetiştiği çevrenin kişi üzerinde etkisini mutlaka gözetilin. Kimsesizliğinden ve açlığından dolayı hırsızlık yapmak zorunda kalan bir çocuğun gençliğinde zindana atılması, onu daha büyük suçlara mahkûm edecektir.

Burada Peygamberimiz Hz Muhammed’in (as) bir hadisini hatırlayabiliriz: “Çocuk fıtrat üzere doğar. Onu anne babası Hristiyan, Mecusi veya Yahudi yapar.”

Çocuklar dünyaya masum gelirler. Allah bütün insanları tertemiz yaratmaktadır. Ancak anne baba ve toplum onları hırsız, cani, eşkıya ve suçlu yapar. Yazar bu konuyu ele alırken şuna da dikkat çekmektedir: Suçunun cezasını çeken bir kişinin cezaevinden çıktıktan sonra ötekileştirilmeye devam edilmesinin onu yeniden suça mahkûm etmek anlamına geleceğini belirtmektedir.

“Bir kürek mahkûmu! İnsanları ürkütüyordum, küçük çocuklar benden kaçıyor, herkes yüzüme kapısını kapatıyor, kimse beni işe almıyordu… Ne yapmam gerekirdi? Bir gün çok acıktığımda bir fırının camına dirsek atıp bir ekmek aldım ama daha yiyemeden fırıncı beni yakaladı.” Sf.42

Aslında yazar İslam’ın adalet sistemiyle tanışsaydı bu konuları daha farklı ele alabilirdi diye düşünüyorum.  Hırsızlığa ortam hazırlanan zamanlarda hırsızlığın cezasını geçici olarak tehir eden ve suça meydan verecek durumları ortadan kaldırdıktan sonra suça adalet çerçevesinde ceza tespit eden bir yasa İsa’nın İnsanlık Yasası’ndan daha güçlü olacaktır.

Victor Hugo ölüm cezasını değerlendirirken bana, toplum vicdanını da göz ardı ediyor gibi geldi. Bir insan başkasını öldürürken, canına kıyarken, öfkesine yenilip o kişiyle birlikte ailesinin de canını yakarken duymadığı acıyı idam edilirken veya ölüme mahkûm edilirken mi yaşamaktadır?

Can yakanın canı yanmalı değil mi?

Ölüm cezasına çarptırılan kişinin topluma kazandırılması için onun yaşadığı ruhsal travmaları dramatik bir şekilde dile getirirken öldürülen insanın ve ailesinin yaşadığı travmayı nasıl çözümleyeceğiz? Küçük çocuklara istismarda bulunan, çocuklara cinsel tacizde bulunan, küçücük bebeleri gözlerini kırpmadan öldüren, kısaca başkasının yaşam hakkını hiç rahatsızlık duymadan yok edenlerin yaşattığı acıları nasıl dindireceğiz?

Yazar bu konuda bir değerlendirme yapmamaktadır.

Aslında Victor Hugo sorunlara dair çözümü kitabında sunarken dile getirdiği bir ifade çok dikkat çekicidir.

“İsa’nın insani yasası nihayet anayasa halini alıp etrafında ışıklar saçacak.” Sf. xxvii

“Çarmıh darağacının yerini alacak. Hepsi bu.” Sf. Xxvii

Bu ifade aslında Victor Hugo’nun bir din devletinden yana olduğunu veya dini referans alan bir bakış açısına sahip olduğu sonucunu çıkarmamıza neden olmaktadır. Victor Hugo’ya göre insanların çözüme kavuşturamadıkları konularda yetkinlik ve karar mercii İsa’nın İnsanlık Yasası olacaktır. İsa ve İncil bu açıdan yazarın önemli bir referansı olmaktadır.

Bu konuları ele alırken yazar ölüm olayını da farklı bir şekilde değerlendirmektedir. İdama mahkûm olmakla ölüme mahkûm olmak aslında çok da farklı bir şey değildir yazar için. İdam mahkûmu ölüme mahkûm edildikten sonra ölüm zamanı gelinceye ölüme mahkûm olmamış birçok insanın farklı nedenlerden dolayı ölmesi yazarı düşündürmektedir.

“İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdur.”

Bu söz bize Kur’an’ı kerimde geçen bir ayeti hatırlatmaktadır. “Her nefis ölümü tadacaktır.”

Aslında Victor Hugo bu yaklaşımıyla şunu demeye çalışmaktadır. İlahi yasa zaten insanların ölüme mahkûm etmiştir. O halde kaçınılmaz olan ölümü idamla erkene almaktansa onu tedaviyle iyileştirmek ve yaşatmanın daha iyi olacağını düşünmektedir.

Ölüm yazarın üzerinde çok düşündüğü konulardan birisidir. İdam mahkûmu ile kızının arasında geçen replik dikkat çekicidir.

“Öldü diyorsun Marie, ölmenin ne demek olduğunu biliyor musun?”

“Evet bayım. O hem yerin altında hem de gökte!”

Bu ifadelerden sanki ölüm sonrası hayata dair bir inancının olduğu sonucu çıkarılabilir. Çünkü ölümü yok oluş olarak görmemektedir.

Yazarın bu kitabının idama karşı bir reddiye olarak değerlendirilebileceğini söylemiştik. Veciz ifadelerle idamın nasıl ve niçin kaldırılması gerektiğini belirtmektedir.

“Öfkeyle cezalandırılan kötülük, şefkatle tedavi edilecek!”

Ancak yazarın burada da açıklamadığı ve salt duygusal bir yaklaşımla ele aldığını konuya şöyle itiraz edilebilir. Şefkatin tedavi etmediği veya edemediği kötüleri nasıl ele alacağız!

Bir insanı öldürürken işlemeyen vicdan, ölümün eşiğinde kendisi için haykırıyor. “Bağışlayın beni!”

Bir insanı öldürürken cesaret dolu yürek ölümün eğişine gelindiğinde titreyen, bağışlanma dileyen bir âcize dönüşüyor. Peki öldürürken karşısındaki kişilerin acizliklerine, feryatlarına sessiz kalanlara ne demeli!

Ey şiddet uygulayan yüreksiz alçak!

Bir gün eller senin için de kalkacak

Masumların hesabı da alınacak

Zulümler yanınıza kar kalmayacak

Yazar kitabının satır aralarında toplumun yapısına dair değerlendirmelerde de bulunur. Toplumun anlayışını sarsıcı kitaplara karşı özellikle burjuvazinin mesafeli olduğunu ve tepkisel bir bakış açısına sahip olduklarını belirtir.

“Kitaplar çok korkunç etkiler yaratıyor.”

“Kuşkusuz pek çok kitabın toplumsal düzeni yıkıcı etkisi var.”

Aslında kitapların insanları uyarıcı ve sarsıcı bir etkiye sahip olması gerektiğini yazarın bu eserinde görebiliyoruz. Uyarıcı etkisi olmayan kitaplar uyuşturucu etkisine sahip birer afyondur. Kitabı bu açıdan ele aldığımızda üzerinde kafa yorulacak epey konu olduğunu görebiliyoruz.

Kitapta başlıca şu konulara değinilmektedir: Suç psikolojisi, adalet, ölüm gerçeği, toplumsal vicdan ve din.

Filozof bir yazar olan Victor Hugo’nun bu eserini siz okurlarla baş başa bırakıyorum. Sorgulayıcı okumalar dileğiyle.

(Victor Hugo, Bir İdam Mahkûmunun Anıları/ İş Bankası Kültür Yayınları)

Çok Okunanlar