Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Bir Kitap Neden Yazılır ve Okunur?

Felsefî kitaplar, insandaki büyük sorulara cevap vermek için yazılsa da felsefede de “yüce/ulvî” bir amaç olmadığı için neticede o da bir uğraştır, belki biraz daha yüce bir uğraş!

EKLENDİ

:

Bir Öykü (Özet)

(Giovanni Boccaccio’nun Decameron Kitabından)

Dolandırıcılıkları ve kötü alışkanlıkları yüzünden memleketini (şehrini) terk etmek zorunda kalan biri, başka bir memlekete (şehre) göç eder, orada adını değiştirerek Fransisken tarikatına girer, papazlığa kadar yükselir.

Bir gün mağrur (kendini beğenmiş), budala ve tafracı bir kadınla tanışır. Ona, Hamfendi bu ne güzellik böyle! İnanın güzelliğinize meleklerden Cebrâil (bile) vuruldu, geceleri sizi ziyaret etmek istiyor (Cebrâil kendisidir).” der. Güzelliğine düşkün mağrur kadın bu söze kanar/inanır ve kendini ona teslim ederek her gece beraber olurlar. (Dikkat edin bu cümlede, inanma ve teslim olma fiilini beraber kullandım.) Peder/papaz yaşananların kimseye anlatılmaması, özel kalması için kadını tembihler ama kadın, kadınlar arası bir sohbette, kendinin herkesten güzel olduğunu, güzelliğine Cebrâil’in bile vurulduğunu ve her gece Cebrâil’in kendisiyle beraber olduğunu anlatır. Kadınlar bu sözleri (!) merak ederler ve “ayrıntı” isterler, kadın iyice olup-biteni ortaya döker, haber tüm şehre yayılır. Kadının akrabaları bu Cebrâil’i merak ederler, papaza ulaşırlar ve eve baskın yaparlar. Peder/papaz pencereden çırılçıplak suya atlar, kurtulur ve bir eve sığınır, evin sahibi o saatte bu hâldeki birini alır, kabul eder… Akrabaları kadına, Nereye gitti, kimdi o? diye sorduklarında; kadın, hâlâ O, bir melekti, uçtu-gitti ama kanatlarını (elbiselerini!) burada bıraktı.” diye cevap verir. Buhikâyeyi burada kesiyor, kıssadan hisseye geçiyorum.

Bazıları için can çıkmayınca huy çıkmaz; bu adam, din adamı (papaz, tarikat mensubu) bile olsa, dinde yanlış/günah olduğunu da bilse, yine de bile bile din dışı hareket edebilir, günah işleyebilir.

Güzellik budalalığı ve rekabeti, kişinin aklını başından alabilir; meleklerin (üstelik Cebrail’in) cinsellikle birilişkilerinin olmadığını bile düşündürtemez hâle getirir; “sırrı” da ifşâ/fâş ettirir.

Merak, çoğu zaman kıskançlıktan doğar; diğer kadınların merakı o kadını kıskanmalarındandı.

Cehalet her yerde cehalettir. Unvanlar (papa, hoca, mürid vb. olma) cehaleti gidermeyebilir.

Din de istismara açık bir alandır. (Belki de en çok istismara açık olan, dindir.) Dinî kavramlar ve din, kişilere cazip gelir; içi doldurulmazsa (sözgelimi Meleklerin/Cebrâil’in) özellikleri bilinmezse kişi dinle/dinî sözlerle/kavramlarla çok çabuk kanar/kandırılır.

(Boccaccio, 14. yüzyılda yaşamış bir İtalyan şair ve yazarı. Döneminin (orta çağın) dinî yaşantısını en güzel/edebî anlatan bir kadın. Çağlar değişiyor ama sanki insan hiç değişmiyor.)

Bir kitap neden yazılır ve okunur?

Giovanni Boccaccio’nun Decameron adlı kitabından aktardığım bu özet öykü bağlamında bu sorunun cevabını kendimce vermek istiyorum.

Kendi kelimelerimle sunduğum bir öyküyü tam benzemese de bir “fotoğrafa” benzetebilirsiniz. Fotoğraf hayattan anlık kesit sunar, bu öyküyse zamanı biraz yayar. Fotoğrafın da öykünün de önü/öncesi ve sonu/sonrası vardır, hayat akar…

Kitaplar da (tam benzemese de) bir fotoğrafa ya da öyküye benzer; bir yazarın düşünceleri geçmişe, şimdiye ve geleceğe ne kadar çok temas ederse bir başka deyişle, hayatı bir “bütün” olarak ele alırsa bence o kitap o kadar kalitelidir.

Aktardığım öykünün de elbet bir başlangıcı (!) ve bir bitişi (!) var; bir yazar bu bitiş ve başlangıçları vermeyebilir. Bu öyküde “Adamı eve alan ev sahibi, adamla ne yaşadı, adam sağ mı, yoksa onu öldürdü mü, kadının sonu ne oldu?”bilinmiyor; yazar isterse bir sona da ulaşır, kendine göre öyküye bir son da verir; isterse de öyküyü ucu açık bırakarak işi okurun muhayyilesine havale eder; burada otorite yazardır, o bilir. Yazar, İngilizcede author demektir ki bu kelime otorite ve yaratıcı anlamında da kullanılır.

Özellikle roman (yazarlığı), insanları eğlendirmek, onlardaki can sıkıntısını gidermek için ortaya çıkmıştır. Açık uçlu düşünürsek insanların canı neden sıkılır? Kısaca anlamsızlıktan sıkılır, diyebiliriz. Romanın ortaya çıkışı tam da bunalım çağındadır. Kilisenin baskısı ve söylemlerinin insanları doyurmaması, tatmin edememesi, sanayi devrimine geçiş hazırlıkları, merkantalizm, göç ve geleneksel değerlerden kopuş ve bunalım vs. (Giovanni Boccaccio’nun Decameron’u da ilk roman olarak kabul edilir.)

Nereye geleceğim?

Romandan yola çıkarak kitapların niçin yazıldığına ve okunduğuna değinelim şimdi.

Bilimsel kitaplar adı üstünde bilim için yazılır ve onları genelde bilim adamları okur. Bilimin “yüce/ulvî” bir amacı olmazsa neticede o da bir uğraştır (meslektir), hem para kazandırır hem de insana vakit geçirtir/onu eğlendirir.

Felsefî kitaplar, insandaki büyük sorulara cevap vermek için yazılsa da felsefede de “yüce/ulvî” bir amaç olmadığı için neticede o da bir uğraştır, belki biraz daha yüce bir uğraş!

Dinî kitaplara gelince, İlahî olanları şimdilik ayrı tutuyorum, çünkü Onların (Onun/Kur’ân’ın) yazarı (Yaratıcısı = Authoru) Tanrı’dır ve Tanrı yazdığı Kitab’ı (Kitapları) zamanlar üstü yazar, ucu açık yazar. O, hem Evvel hem Âhir’dir; önce dini konu edinen (konusu din olan) ve insanların yazdığı kitapların neden/niçin yazıldığını ve okunduğunu ele almak istiyorum. Müneccim değilim, dinî bir kitap da yazmadım ama çok okudum, söyleyeceklerim sadece beni bağlar. Dinî kitapların hemen hepsi sınırlı bir ânın (bir dönemin, tıpkı bir fotoğraf gibi) ruhunu, biraz daha genişletelim ve buna Johann Gottfried Herder’in tabiri ile “çağın ruhunu (zeitgeist), zamanın ruhunu” diyelim; bütün bu kitaplar o ruhun içinden yazılır ve okunurlar; o ruhun (ânın) içinde yaşayan insanlar o kitapları yazarlar ve okurlar. Kimi eğlenmek için yazar, okur; kimi de bir derdi olduğu için.

İlâhî Kitab’a (Kur’ân’a) gelince, O çağlar üstüdür. O’nu “Yazan” çağlar üstü mesajlar verir.

Amma!

Okuyan Onu niçin okur?

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar