Şahsiyet
Bir Osmanlı Bilgini Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561)
EKLENDİ
-:
Yazar:
Müslüm Yıldırım, Dr.Müderris, kadı, arif, alim ve bilge gibi vasıflarının yanı sıra ilim dünyasında son derece önemli eserlere imza atmış olan Taşköprülüzâde Ahmed Efendi ve oğlu Kemâleddin Mehmed Efendi kaynakların verdikleri bilgilere göre, İstanbul’da medfundurlar. Mezar yerleri hakkındaki bilgilere gelince, baba Taşköprülüzâde Ahmed Efendi “Fatih civarında Aşık Paşa mahallesinde medfundur.” Oğlu Kemaleddin Mehmed Efendi ise, “H. 1030 yılının ortalarında Sultan II. Osman’ın maiyetinde Lehistan seferine giderken İsakçı-İshakçı’da vefat ettiğinden naaşı İstanbul’a naklolunarak Aşık Paşa cami avlusunda pederinin yanına defnedilmiştir” (Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul: Meral Yayınevi, ty., 1/456-457) Diğer bir kaynağa göre ise, baba Taşköprülüzâde hakkında “cenaze namazı Fatih Cami’nde kılındıktan sonra Fatih’te Aşık Paşa Camii’nin haziresinde bulunan Seyyid Velâyet Türbesi yakınında defnedildi” denilmektedir. Oğlu hakkında ise: “Tuna nehri kenarında İsakçı’da vefat etti. Naaşı gemiyle İstanbul’a nakledilip Aşık Paşa Camii haziresine defnedildi” bilgisine yer verilmektedir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/151-153)
Büyük bilgin Taşköprülüzâde Ahmed Efendi’nin kendi kaleminden özetle sunacağımız hayatı ve eserlerine geçmeden önce mezarı hakkında bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. Bundan yaklaşık olarak bir yıl önce bir Kasım ayında yukarıda zikrettiğimiz kaynakların verdiği bilgilerden yola çıkarak hem kendisinin hem de oğlunun mezarını ziyaret etmek istedik. Bu vesileyle deniz sahilinden yukarılara doğru bazen dar sokaklardan geçerek bazen de yokuş tırmanarak İstanbul/Fatih’te bulunan Aşık Paşa Cami’ni ziyarete gittik. Gerek caminin haziresinde gerekse civarında pek çok zevatın kabrine rastlamak mümkün olsa da bütün aramalarımıza rağmen ne Aşık Paşa Cami’sinin avlusunda ne caminin hemen karşısında bulunan ve restorasyonda olduğu için içerisine giremediğimiz Seyyid Velâyet Türbesi’nin civarında adlarının yazılı olduğu herhangi bir mezara rastlayamadık. Ayrıca, Tevârih-i Âl-i Osmân adlı eserin yazarı Aşıkpaşazâde’nin kabrinin yer aldığı kısımdaki sandukaların üzerinde de herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Bunun yanında olmasını hiç temenni etmediğimiz bazı bilgilere göre ise, geçmiş zaman içerisinde cami avlusunda bulunan bazı mezarların kaldırıldığıdır. Ancak şunu da hemen belirtelim ki, mezarların yerleri hakkındaki bilgilerin netleşmesi için araştırmaların devam etmesi gerekmektedir.
Hayatı
Yazdığı eserlerle büyük bir etki bırakmış olan Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, terceme-i halini (hayatını) eş-Şekâiku’n-nu’mâniyye fî ulemâi’d-devleti’l-Osmâniyye, (Osmanlı Âlimleri) adlı kıymetli eserinin sonunda (s. 850 vd.) mütevazi bir şekilde -özetle- şöyle anlatmaktadır:
“Her şeyin sahibi ve her şeyi bilen Allah’ın yardımıyla, önde gelen âlimlerin hâlleri ve büyük şeyhlerin menkıbelerine dair anlattıklarımın sonuna geldim. Şimdi bu büyük insanlarınki gibi, bu meraklı kulun da kendi hayatını anlatma zamanı geldi. Ancak kusurlarım bu maksadımı yerine getirmeme engel oldu. Başlamakla bırakmak arasında gidip geldim. Bu şekilde tereddüt yaşarken içimde başlama isteği daha ağır bastı. Efendilerin huzurunda hizmetçilerinde anılması gerekir.” sözüne istinaden, yüce ve güçlü olan Allah’a dayanarak yazmaya başladım. Kalem korku vadilerinde kayarken kâğıt da utanç ve hayâ içinde yutkunuyordu. Diyorum ki; ben, zayıf ve hastalıklı hâliyle yüce Allah’ın acımasına muhtaç olan kul ve insanlar arasında Taşköprülüzâde diye bilinen Ahmed bin Mustafa bin Halîl’im. Allah engin keremi ve bol lütfuyla babamı ve dedemi affetsin. Allah, hidâyet ve takvâyı azığım etsin, her gün bana ilim versin ve ilmimi artırsın.
Rahmetli babamın anlattığına göre, ben doğmadan kısa bir süre önce babam, Bursa’dan Ankara’ya gitmek üzere yola çıkacağı sabahın gecesinde, rüyasında güzel yüzlü yaşlı birini görür. Babama, “Gözün aydın, bir oğlun olacak. Ona Ahmed adını koy.” der. Ertesi sabah yola çıkan babam, gördüğü rüyayı anneme anlatır. 901/1495 senesi Rebîülevvel ayının on dördüncü gecesi dünyaya geldim. Yedi yaşıma geldiğimde Ankara’ya taşındık. Orada Kur’ân okumaya başladık. Kur’ân’ı hatmettikten sonra Bursa’ya gittik. Rahmetli babam bize biraz Arapça öğretmişti. Daha sonra babam İstanbul’a gitti ve beni Yetim lakaplı büyük âlim Alâeddin Efendi’ye teslim etti.”
İlim Yolunda
Ders aldığı hocalarının yanı sıra onların yanında okuduğu kitapların isimlerine de yer veren Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, sarf ve nahivle ilgili eserler okumuştur. Amcasından sarf dersleri alan müellif, nahiv konusunda İbn Mâlik’in meşhur el-Elfiyye adlı bin beyitlik manzum eserini okuyup ezberlediğini söylemektedir. Ayrıca mantık konusunda kitaplar okumuştur. O sırada babasının İstanbul’dan Bursa’ya döndüğünü ve Amasya’daki Hüseyniye Medresesi’ne müderris olarak tayin edildiğini söyleyen müellif, Amasya’ya vardıklarında babasından mantık, akaid, kelam, belagat gibi ilimleri derinlemesine okuduğunu, sonunda ise babasının kendisine: “Ben üzerimdeki babalık görevimi tamamladım. Bundan sonra iş sana kalıyor.” dediğini ve bir daha kendisine hiçbir şey okutmadığını söylemekte ve dayısıyla beraber dersler okumaya devam ettiğini de eklemektedir. Ali Kuşçu’nun astronomi konusundaki yazdığı Kitâbü’l-Fethiyye adlı eserini en ince ayrıntısına kadar okuduğunu söyleyen müellif, bunun yanında okuduğu tefsir ve hadis kitaplarından bazılarının isimlerine yer vermektedir. Hocalarının yanında cedel ve hilaf ilmi okuduğu gibi aklî ilimlerle birlikte Arapça ilimlerinde araştırmalar yapmıştır. Müellif, babası ve hocalarından aldığı icazetlere de işaret etmektedir.
Görevleri
Hayatı boyunca müderrislik ve kadılık gibi görevlerde bulunan Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, sırasıyla Dimetoka Medresesi başta olmak üzere, İstanbul Hacı Hasanzâde, Üsküp İshâkıye, Kalenderhâne, İstanbul Vezir Mustafa Paşa, Edirne Çifte Medrese, Semân ve Edirne Sultan Bayezid Han medreselerinde müderrislik görevlerinde bulunmuştur. Müderrisliğin ardından 952/1545 yılında Bursa’da kadılığı görevine başlayan müellif, “Ah, boşa geçen ömrüm!” diye hayıflanmaktadır. 954/1547 yılında Semân medreselerinin birinde müderrisliğe dönen müellif, 958/1551 tarihinde İstanbul’da kadı oldu. Kadılık işlerinin üzerinde çalıştığı ilmî konulardan kendisini uzaklaştırdığını ifade eden müellif, 961/1553 senesinde gözlerinden rahatsızlandı. Bu rahatsızlık bir ay kadar sürdü ve gözlerine büyük zarar verdi.
Görevinden ayrılmak zorunda kalan Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, 968/1561) tarihinde İstanbul’da vefat etmiş; cenaze namazı Fâtih Camii’nde kılındıktan sonra Fatih’te Âşık Paşa Cami’nin hazîresinde bulunan Seyyid Velâyet Türbesi yakınında defnedilmiştir.
Eserleri
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi’nin yaptığı çalışmalara gelince, kendisi şöyle ifade etmektedir: “Bu kul ilimle uğraşırken tefsir, usûlü’d-dîn, fıkıh usûlü ve Arap dili konularında da bazı eserleri yazma konusunda Allah onu muvaffak kıldı. Yine bazı kapalı konuları açıklığa kavuşturma ve yüce emelleri gerçekleştirme hususlarında Allah’ın lütfuyla karşılaştım. Her bir hususta bir risâle yazdım. Bunların toplamı yaklaşık olarak otuz kadardır. Ancak talihin cilvesi Allah’ın elindedir. Ne yazık ki onları temize çekemedim. Bunlar Allah’ın bana verdiği bilgi ve mârifettir. Allah’ın bana verdikleri, doğuştan getirdiğim kabiliyetlerdir. “Her bilgilinin üzerinde daha bilgilisi vardır.” Bu, Allah korusun bilgili olduğum ya da üstünlüğümün iddiası değildir. Aksine “Allah’ın nimetini dillendir.” âyetinin emrine uymaktır.”
Hiç şüphesiz Taşköprülüzâde Ahmed Efendi’nin en önemli eseri, ilim dünyasında son derece meşhur olan ve kendisinden sonra gelenlere kaynaklık eden ve ilimler tarihi ve tasnifiyle ilgili biyobibliyografik ve ansiklopedik bir eser olan Miftâhu’s-saâde ve misbâhu’s-siyâde fî mevzûâti’l-ulûm adlı müstesna eseridir. “İlimler konusunda mutluluğun anahtarı ve efendiliğini lambası” anlamına gelen bu eseri, bilginlerin hayatlarına yer veren biyografik bir eser olmasının yanı sıra ulemanın eserlerine yer vermesi açısından da bibliyografik ve ansiklopedik bir eserdir. Kâtib Çelebî’nin de kaynakları arasında yer alan ve 300’den fazla ilim ve fennin ismine yer veren ve Osmanlı’da ilklerden olması bakımından önemli olan bu eser, müellifin mahdumu Kemâleddin Efendi (ö. 1030/1621) tarafından Mevzûâtü’l-ulûm adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Şunu da hemen ifade edelim ki oğlu Mehmed Kemâleddin Efendi’nin adı geçen tercüme çalışması dışında başka çalışmaları da bulunmaktadır. Kitapta sosyal bilimler olarak tefsir, hadis, siyer, kelam, fıkıh, mantık, ahlak vs. gibi ilim dallarına yer verildiği gibi fen bilimleri olarak da tıp, astronomi, hendese vs. pek çok bilim dalına yer verilmiştir. Ayrıca musiki, raks, ev yönetimi, gökkuşağı ilmi gibi ilim dalları da zikredilmiştir.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi’nin ikinci önemli eseri ise, eş-Şekâiku’n-nu’mâniyye fî ulemâi’d-devleti’l-Osmâniyye, adlı Osmanlı ulemâ ve meşâyihine dair biyografik kitabıdır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan telif tarihi olan 965/1558 yılına kadar yani müellifin vefatından üç yıl önce kaleme aldığı eser, Osmanlı biyografi literatürü içinde genel ulemâ biyografilerinin ilk derlemesi olma özelliği taşımakta olup on tabaka olarak tertip edilen eserde Sultan Osman Han döneminden başlamak üzere Kanûnî Sultan Süleyman Han zamanına kadar yaşamış olan 371 bilgin ve 150 şeyhin hâl tercümelerine yer verilmektedir.
Kitabın başlığında kullanılan ve “dağ lalesi” anlamına gelen eş-Şekâiku’n-nu’mâniyye terkibindeki “Nu’man” kelimesi aynı zamanda Ebu Hanife’nin ismi olup, şekâik kelimesi de kardeşler anlamında çoğul olarak kullanılmaktadır. (Osmanlı Devleti Âlimleri İçerisindeki Dağ Laleleri) ulemânın dağ lalelerine benzetilmesinde, seçkin Osmanlı Hanefî ulemâsı ve meşâyihinin biyografisini toplamış olmasından hareketle Hanefî mezhebinin imamı Ebû Hanîfe Nu‘man b. Sâbit’e bir telmih söz konusu olduğu söylenebilir. Kitabın, Mecdî Mehmed Efendi tarafından yapılan tercümesi başta olmak üzere farklı tercümeleri bulunmaktadır. Ayrıca kitabın birden çok zeyli bulunmaktadır ki en mükemmeli ve meşhuru Nev‘îzâde Atâî’nin yazmış olduğu zeyildir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 38/485-486)
Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîn ile din, hukuk, kelâm, tıp, astronomi âlimleri ve filozofların menkıbelerine dair Nevâdirü’l-ahbâr fî menâkıbi’l-ahyâr, kelam ilmi konusundaki el-Meâlim fî ilmi’l-kelâm, Risâle fi’l-kazâ ve’l-kader, Ecellü’l-mevâhib fî ma’rifeti vücûdi’l-vâcib onun diğer bazı eserleridir.
Kitabın ve Hitabın Sonu
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, eş-Şekâiku’n-nu’mâniyye fî ulemâi’d-devleti’l-Osmâniyye (Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019, s. 862 vd.) adlı eserinin sonunda şöyle demektedir:
“Burası artık bu kitabın sonu olsun. Onu gözlerin yorulduğu, tam bir kuşatma içinde, sezgilerin azaldığı, görüşün daraldığı bir zamanda, takatsizlik ve unutkanlık zâviyesine çekilmiş, dost ve kardeşlerden uzaklaşmış bir hâlde, arkadaşlarımdan birine yazdırdım. Her hâl ve durumda Allah’a övgüler olsun. Nimetleri ve lütufları için O’na teşekkür ederim. Bu kitabı, 965/1557 senesi Ramazan ayının sonunda, cumartesi günü, korunaklı İstanbul şehrinde yazmayı tamamladım.
Allah, İstanbul’u sahibinin gölgesinde her türlü afet ve belâdan korusun, her türlü bolluk ve bereketiyle onu kuşatsın. Öncesinde ve sonrasında, gizli ve açık övgü Allah’adır. Elçisi Muhammed’e (s.a.v), ailesine, arkadaşlarına bol bol salât ve selâm olsun. Yüce Allah bizden, ilmiyle amel eden âlimlerinden, dünyaya değer vermeyen, fakir ve kanaatkâr şeyhlerden razı olsun. Allah bizden önce gidenlere rahmet etsin. Lütfuyla bizden sonrakileri bâki kılsın. Şüphesiz O, acıyan ve cömert, lütuf ve ihsan sahibidir. Allah, güvenilir nebîsi Muhammed’in, kıymetli ailesi ve arkadaşlarının hatırına bu kitabı toplamak için çalışan arkadaşlardan, dostlardan ve tüm Müslümanlardan razı olsun.
En yüce salât ve selâm kendisi, ailesi ve arkadaşlarının üzerine olan yaratılmışların Efendisi’nden rivayet edilen bir grup dua ile sözümüzü tamamlayalım: “Allah’ım, bize, bizimle günahlar arasına girecek korkunu, cennetine ulaştıracak itaatini, dünya musibetlerini kaldırmamızı sağlayacak inancını ver. Allah’ım! Bizi yaşattığın sürece kulaklarımızla, gözlerimizle, güç ve kuvvetimizle bizi nimetlendir. Onları bize vâris eyle. İntikam duygumuzu bize zulmedenlere yönelt. Bize düşmanlık edenlere karşı bize zafer ver. Dinimiz konusunda bizi zarara uğratma. Dünyayı en büyük gayretimiz ve ilmimizin hedefi eyleme. Bize acımayacak olanları bize musallat eyleme. Rabbim, pişmanlığımı kabul et, ruhumu arındır, duamı kabul buyur. Rabbim, delilimi sağlam kıl, dilimi zapt et, kalbime yol göster, gönlümdeki günah perdelerini kapat. Allah tüm noksanlardan uzaktır. Övgü O’nadır. Yüce Allah noksanlardan uzaktır. Amin!”
Taşköprülüzade Ahmed Efendi’ye Göre Öğrenci ve Öğretmenin Vazifeleri
Taşköprülüzade Ahmed Efendi, Miftâhu’s-saâde adlı eserinin girişinde ilmin değeri, öğrenmenin ve öğretmenin fazileti hakkında bilgiler vermektedir. Ayrıca kitabının başında -döneminin şartlarını da göz önünde bulundurduğumuzda- öğrenci ve öğretmenin vazifelerine dikkat çekmektedir. Bu bağlamda öğrenci ve öğretici için onar vazife zikrederek bunları detaylı bir şekilde izah etmektedir. Kısaca özetlemek gerekirse öğrenci ve öğreticinin vazifeleri şu başlıklar altında zikredilmektedir:
Öğrencinin Vazifeleri
- Nefis hanesini kötü ahlaktan temizlemek, dış görünüşü de güzel ahlak ile süslemek.
- İlim yolunun zorlu, sıkıntılı ve uzun bir yol olduğunu bilmek ve ihlaslı olmak.
- Nefsini boyun eğdirip dünya ile olan alakasını azaltmak.
- Tembelliği bırakıp yükseklere ulaşmak için gece gündüz gayretle çalışmak.
- Ömrünün sonuna kadar kendisini öğrenmeye vermek.
- Kendisine iyi bir öğretmen seçmek.
- Farklı ilim ve fenlerin gaye, maksat ve yöntemlerini bilmek.
- Akran ile müzakere ve münazarada bulunmak.
- Her günün işini yarına bırakmamak.
- İlmin değerini ve mertebesini bilmek
Öğretmenin Vazifeleri
- Her zaman için talimden maksat Allah rızası olmalıdır. Gösteriş, riya, mal çoğaltma, saygı görmek için olmamalıdır. Allah’ın emrine uyma, yasakladıklarından kaçınma, ilmi yayma, cehaleti kaldırma, insanları hakka irşat olmalıdır.
- Öğretmen, öğrencisini evladı gibi görmelidir.
- Hz. Peygamber’e uyup ilim için bir mükâfat beklememelidir.
- Öğrenciye nasihatten geri durmamalıdır. Bunu yaparken de öğrencinin içerisinde bulunduğu durumu göz önüne almalıdır.
- Öğrencinin kaçınması gereken şeylerde onu üstü kapalı bir şekilde sakındırmalıdır.
- İlim öğretirken öğrenci için gerek dünyasında gerekse ahiretinde ona uygun olan ile başlamalıdır.
- Küçük öğrencileri, özellikle hıfz konusunda, öğrenmeye teşvik etmelidir.
- Muallimin sözü yaptıklarına aykırı olmamalıdır.
- Öğretirken öfkesini yenmeli ve kızmamalıdır. Şakadan uzak durmalıdır.
- Yemesine ve giyimine dikkat etmeli, ev eşyası ve mesken konusunda külfet altına girmemelidir.
Çok Okunanlar
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da TDV ile Kurban Günleri (1)”
- Düşünce-
Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
- Edebiyat-
Yaz Mevsimi
- Edebiyat-
Evlilikte Mutsuzluğun Nedenleri 2
- Edebiyat-
Gezen Güzel, Oturan Gazel Olurmuş
- Edebiyat-
Benzer İsimli Bilginler -Râzîler-
- Edebiyat-
Yüreği Olan Sözler ve Sözleri Olmayan Yürekler…
- Edebiyat-
Gazze’ye Mektup