1. Anasayfa
  2. Edebiyat

Boğaz Yılı

Boğaz Yılı
0

İstanbul’daki yedinci eğitim-öğretim yılımın da sonuna geldim. Sakarya’nın, Bolu’nun yeşil dağlarını izleyerek Ankara’ya dönüyorum. Bu şehir, Allah’ın kullarına karşı ne kadar lütufkâr olduğunun en açık delillerinden biri. Mavisiyle, yeşiliyle, sunduğu imkânlarla, içerisinde topladığı güzel insanlarla, dost meclisleriyle nimetleri saymakla tükenmez. Bu şehre olan borç, ödemekle kapanmaz.

Bu senenin benim İstanbul maceramda müstesna bir yeri vardı. İstanbul’un her mevsim farklı güzelliklere gebe efsanevi Boğaz’ıyla çok fazla haşır neşir oldum. Boğaz, gri şalını örtündüğünde, turkuaz elbisesini takındığında, beyaz köpükten takılarıyla süslendiğinde hep onunla beraberdim. Göğün her türlü renk oyununa nasıl eşlik ettiğini, kıyılarında öngörülemez kıvrımlarla uzanan sahillerle ettiği ahenkli dansını, bir anda yükselen tepeleri süsleyen ağaçlarla nasıl uyum sağladığını kendi gözlerimle gördüm. Sarayburnu’nun kayalıklarından kendimi suya bırakıp manzaranın bir parçası gibi hissettim, vapurlara akrobatik hareketlerle eşlik eden yunuslarla Boğaz’ın mucizelerine şahit oldum. Gerek Aşiyan sahillerinde gerek Üsküdar kıyılarında uzun uzun Boğaz’ı seyrettim. Acaba ne zaman sıkılırım diye düşündükçe susuzluğum daha da arttı. Bugün, yedi yıl sonra ilk defa İstanbul’dan ayrılırken daha önce hissetmediğim bir burukluk var içimde. Birkaç ay sonra geri döneceğimi bilmek bu sefer beni teselli edemiyor. Boğaz’ın varlığının ne kadar güzel bir şey olduğunu hep biliyordum. Yokluğunun bende bir eksikliğe sebep olacağını ise ilk defa hissediyorum.  

Birkaç gündür, belki vedalaşmaya gücüm yeter umuduyla, geceleri Üsküdar sahilde yürüyorum. Aşiyan’da bir sonraki vapura kadar bekliyorum. Her seferinde büyük bir iç huzuruyla, Allah’a karşı derin bir şükran duygusuyla varacağım yere varıyorum. Boğaz’ın hemen yanıbaşımda olduğunu bilmek beni rahatlatıyor. Bir süreliğine de olsa bu “lüks”ten uzak kalmak ise…

Teker teker her nimet geçici, Allah’ın üzerimizdeki in‘âmı ise kesintiye uğramıyor. Bunu bana Boğaz öğretti. Kötü geçen bir günden sonra, başarılamayan işlerin ardından dönülecek yere Boğaz vasıtasıyla dönmek, bu hakikatin benim hayatımdaki tezahürü oldu. Bir nimet elinizden alındıysa, onun yerine ikame edeceğiniz mükemmel bir Boğaz manzarası her zaman vardır.

Boğaz bana şunları, şunları da öğretti diye sayıp dökmek belki bu yazı için yerinde bir hareket olurdu. Oysa Boğaz bana pek bir şey öğretmedi, belki de ben öğrenemedim. Sadece bir açıklık hissi, ferahlık duygusu ile içimi doldurdu. Bu açıklığı Boğaz’a yakışır güzelliklerle doldurmaksa herkesin tek başına yapması gereken bir iş.

Güzellik bir müslümanın hayatında her zaman bulunması gereken bir şey. Müslüman için güzellik istisnai veya lüks bir şey olmamalı. Görmek isteyenler için içerisinde yüzdüğümüz nimetler bu ihtiyacımızı karşılamaya yeter de artar. Boğaz ise görmek istemeyenlerin bile gözlerini alamayacakları bir nimet. İnsan fark etmeden kendini Allah’a hamdederken buluyor Boğaz karşısında. Boğaz’ın güzelliğini ve hamdetmenin lezzetini tadan kişi içinse veda etmek zor oluyor.  

“Avrupa yakasının saraylarını, camilerini izleyerek, Anadolu’nun yalılarını, kasırlarını seyrederek yaptığım yolculuklar bende neyi, nasıl değiştirdi?” henüz tespit edemiyorum. Güzele maruz kalmanın insanı hangi makamlara ulaştıracağından henüz haberdar değilim. Menfi bir tesirinin olmayacağından ise şüphem yok.

Yusuf Esad Özgüner 2003 yılı Erzurum doğumlu. Aslen Adanalı. 2022 yılında Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. Şu anda Boğaziçi Üniversitesi İktisat Fakültesi birinci sınıf öğrencisi.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir