Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Cüneyt Arkın ve Biz

1975 yılında Terme/Evci Sineması’nda Mustafa Rıfat ağabeyimle hayatımızda seyrettiğimiz ilk film, Cüneyt Arkın’ın başrolde oynadığı “Battal Gazi” isimli filmdi. Bu sinema filminden öyle etkilenmiştik ki, Battal Gazi ile birlikte Cüneyt Arkın da hayatımızın ilk ve en büyük kahramanı olmuştu gönlümüzde.

EKLENDİ

:

Çocukluğumun geçtiği 1970’li yıllarda Samsun’un Terme ilçesi, Bağsaray köyü, Arımdere mahallesinde elektrik olmadığı için televizyonumuz da yoktu. Gaz lambasının aydınlattığı evimizde geceleri annem bize Keloğlan Masalları,evliya menkıbeleri anlatırdı. Hz. Yusuf Kıssası, Hz. Eyüp’ünsabrı, Hz. Ali Cenkleri, Köroğlu Destanı bizleri çok etkilerdi.

Elektriksiz mahallemizde sadece bizde radyo vardı. “Arkası Yarınlar” isimli radyo tiyatrosunda Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber Hikâyelerini can kulağımızla dinler; film seyretmiş gibi olurduk.

1975 yılında Terme/Evci Sinemanda Mustafa Rıfat ağabeyimle hayatımızda seyrettiğimiz ilk film, Cüneyt Arkın’ın başrolde oynadığı “Battal Gazi” isimli filmdi. Bu sinema filminden öyle etkilenmiştik ki, Battal Gazi ile birlikte Cüneyt Arkın da hayatımın ilk ve en büyük kahramanı olmuştu gönlümüzde.

1977 yılında Terme/Miliç İlkokulundaki sınıf arkadaşım Ali Öztürk’ten 1 liraya (100 kuruşa) satın aldığım ve 45 yıldır sakladığım kartpostal; Cüneyt Arkın’ın bu filmlerden birinde beyaz gömleğiyle ok atarken çekilmiş fotoğrafıydı.

Cüneyt Arkın’ın muhteşem oyunculuğuyla büyük bir heyecan ve hayranlıkla seyrettiğimiz Malkoçoğlu, Köroğlu, Kara Murat, “Hacı Murat”, “Alparslan’ın Fedaisi, Kılıç Arslan, Osmanlı Kartalı, Korkusuz Cengaver”, “Ferhat ile Şirin” gibi önemli tarihî filmler; bizim kuşak için kitaba ulaşamadığımız dönemlerde bizlere hak, fetih, yiğitlik, adalet, sevgi şuuruyla birlikte vatan, millet ve millî tarih sevgisini aşılayan en önemli eğitim aracı olmuştu.

Doktorluk mesleğini bırakıp aktör olan Cüneyt Arkın’ın tarihî filmleri; bizi öyle çok etkiliyordu ki ilk ve ortaokuldaki oyunlarımızın birçoğunda her birimiz, bu filmlerdeki tarihîkahramanlardan biri oluyordu. Fakir köy çocukları olarak en büyük oyuncaklarımız da ağaçtan yontarak yaptığımız bıçak, kılıç ile ok ve yaydı. Benim yaptığım tahta kılıç ve bıçağı çok beğenen arkadaşlarım Fahri ve Mehmet ile komen gibi savaş oyunları oynardık. Amcamların atına bindiğimizde kendimizi Kara Murat, Malkoçoğlu sanırdık.Hendeklerden, derelerden, köprülerden, binalardan, fıraktılardan Cüneyt Arkın gibi atlar; dev gibi ağaçlara tırmanır ve hatta ıssız evde geceleri yalnız kaldığımızda hayalimizdeki kötülerle onun gibi dövüşürdük. Bazen onun konuşma repliklerini bile taklit ederdik. Ortaokul yıllarında Fahri arkadaşım ile Cüneyt Arkın’ın tarihîfilmlerindeki kahramanlarla öyle bir bütünleşmişiz ki yulaf tarlasında taklalar atarak savaş oyunu oynarken tarladaki yulafların çoğunu farkına varmadan perişan etmiştik.

Aktör Cüneyt Arkın, “Cemil” filminde mert, alçakgönüllü, yardımsever, fedakâr, adaletli komiserimiz;“Maden” ve “Vatandaş Rıza” filmiyle ezilenin yanında, zulmedenin karşısında savaşan işçimiz; “Büyük Yemin”de çilekeş, vefalı, namuslu evladımız; “Sevgili Oğlum” ve “Sevgili Babam” filmlerinde müşfik, namuslu ve fedakâr babamızdı bizim. Özellikle de lisede okurken seyrettiğim “Sevgili Oğlum” filminin tesiri öyle derin olmuştu ki -yurt dışında çalışan babama olan büyük özlemin de etkisiyle– yüreğimdeki sızıyı birkaç gün hissetmiştim. 12 Eylül 1980 öncesi sağ-sol çatışmasının zirvede olduğu karanlık dönemde günler öncesinde “davamızı anlatan film diye heyecanla beklediğimiz Güneş Ne Zaman Doğacak” isimli unutulmaz filmini, Terme/ Turan Sinemasında gece seyretmek için Nihat ve Mustafa Rıfat ağabeyimle birlikte annemizden yalvararak izin aldığımızı ve final sahnesinden dolayı gözyaşlarıyla evimize döndüğümüzü unutmadım hiç.

Cüneyt Arkın’ın gönlümüze dokunan filmleri; yaşattığıkahramanlarıyla küçük köy ve kasabada çocukluk ve gençlik hülyalarımızı büyüten, bizi hayata, ülkemize, tarih ve kültürümüze bağlayan, Simeranya gibi bir hayal ülkesiydibizim için. Bizler, Cüneyt Arkın ve çevirdiği filmler sayesinde Batı’nın sahte kahramanları olan “Robin Hud”lara, “Hiymen”lere, “Süpermen”lere, “Rambo”lara, “örümcek adam”lara değil; bizim tarihî ve millî kahramanlarımıza özenmiştik.

Cüneyt Arkın; 1990’lı yıllarda TGRT’de seyrettiğimiz, Ömer Lütfi Mete’nin senaryosunu yazdığı, İsmail Güneş’in yönettiği “Bizim Ev” isimli yerli aile dizisindeki büyükbaba rolüyle de gönüllerimizi fethetmişti. Daha sonra yine İsmail Güneş’in yönettiği Gülün Bittiği Yer isimli sansüre takılan sinema filmindeki rolü ve performansı da bizleri çok etkilemişti.

Gençlerimizi sigara, alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan ve kültür emperyalizminden kurtarmak için yurdumuzun çeşitli illerinde ve bazı Avrupa ülkelerinde sosyal ve kültürel sorumluluk adına çeşitli konferanslar verip panellerde konuşması; Türk milletinin gönlündeki Cüneyt Arkın’ın özel yerini daha da anlamlı ve güçlü kılmıştı.

     Çocukluk ve gençlik yıllarımızın en büyük kahramanlarından; millî bir duruşa sahip olan, kültür emperyalizmine karşı bizim kuşakların millî şuurla yetişmesinde önemli etkisi olan, Türk sinemasının en büyük aktörlerinden Cüneyt Arkın’ın (Fahrettin Çüreklibatır’ın) vefatı; özellikle de 80 öncesi kuşağı, derin bir teessüre gark etti. “Benim en büyük kahramanım, Türk halkıdır.” diyen, Kurtuluş Savaşı gazisinin oğlu Cüneyt Arkın’ı biz de bu halkın kahramanı olarak özleyeceğiz ama o, filmleriyle ve örnek duruşuyla gönlümüzde yaşayacak. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Ailesi ve sevenlerine sabırlar niyaz ederim.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar