Bizimle İletişime Geçin

Düşünce

DEĞİŞİM

EKLENDİ

:

 

Geçen gün Üniversitede görevli değerli bir arkadaştan halk arasında anlatılan bir öykü/masal dinledim. Özetle; “Bir köyde/beldede insanlara ve sahip olduklarına zarar veren bir dev yaşarmış. Gün geçtikçe bu dev çevreye zarar vermeye başlamış. Civardaki köylüler toplanmış ve bir çözüm aramaya koyulmuşlar. İçlerinden biri “Bu devi öldürmek gerek ve bunu ben yapabilirim” demiş. Gitmiş lakin geri dönmemiş. Korku ve telaş köylüleri sarmış ama “Bu beladan kurtulmak lazım” diye düşünmüşler. Birkaç hafta sonra biri daha devi öldürmeye gitmiş, o da dönmemiş. Daha sonra birileri daha, fakat dönen olmamış. Sonunda inançlı ve cesur bir genç “Ben de giderim” demiş. İnançlı genç gitmiş ve o devi öldürmüş. Öldürünce devin mekânını incelemiş, gözlemlemiş.

Çok görkemli bir makamı varmış devin. Bir süre orada kalmaya karar vermiş. O görkemli makamda çok ihtişamlı bir taht (koltuk) duruyormuş. İnançlı genç oturmuş koltuğa, bir de ne görsün! Duygularında, düşüncelerinde ve vücudunda değişimlerin başladığını hissetmiş. Vücudu kabarmaya başlamış, değişik kılların çıktığını görmüş. Bu süreçte inançlı genç daha fazla durmadan kalkmış koltuktan. Sonra anlamış ki buraya devi öldürmeye gelen her kişi öldürmüş devi ve o tahta oturunca kendisi devleşmiş. Gencin inancı, idealleri ve köklere bağlılığı o koltukta oturmaya müsaade etmemiş.”

Bu masalı dinleyince aklıma Oğuz Kağan Destanı ve Doğunun Yedinci Oğlu/Sezai Karakoç’un Masal şiiri gelmişti. Oğuz Kağan, buna benzer bir dev öldürmüştü destanında ve milletine kağan/önder olmuştu. Oğuz Kağan Gök Tanrı’ya inanan, milletini korkularından arındıran ve onları devlet yapan bir liderdi… Devi öldürmeye giden öncekiler gibi devleşip halkına ve sahip olduklarına zarar vermemişti. İnançlı genç devi öldürmüş, beldesine dönmüştü ve civar köyler onu önder/lider yapmışlardı. Herkes kazanmıştı.

Doğunun Yedinci Oğlu’nda da altı oğul gitmişlerdi Batı’ya; öğrenmek, donanım sahibi olmak ve ülkelerine/milletlerine faydalı olmak için. Ama altısı Batı’nın büyülü dünyasına aldanmıştı; kimisi makama, kimisi paraya, kimisi kadına… Yedinci oğul da gerçek anlamıyla galip gelememişti Batı’nın kurumsallaşmış yapısına. Aldanmamak için en büyük Batı kentinin en büyük meydanında kendisini yarı beline kadar gömmüştü. Çocukları geri dönmemiş, babaları kahrından ölmüştü. Yedinci oğul kendisine gelen ilhamla adamıştı ruhunu ve bir sembole (sütun) dönüşmüştü.

Her şey değişir, bir saniye sonra evrendeki hiçbir şey aynı kalmaz. Yani hayat monoton değil. Bazısı eksiye bazısı artıya doğru değişir/gelişir. İçimizdeki kötü seslere kulak verince eksiye doğru ilerleriz ve biz kendimizi ne ile beslersek o sesleri duyarız. Yol belli, kılavuz belli; tercih bize bırakılmış. Taht (güç) iyi bir çözücüdür. İnsanın ne olduğunu ortaya çıkarır. Madeni altın olan, koltuğu kendi kişiliğiyle yüceltir, madeni teneke olan koltukla değer kazanmaya çalışır ama cüceleşir.

Bu kısacık dünya serüveninde “kul” olarak yücelmek varken nefsimizi devleştirip ateşi hak etmek ne aptalca bir hâl! Kulluk, ruhun aslına benzemesi; isyan, küçük olmak için deni(alçak)leşmektir. Ki Allah; Sübhan’dır, âlemlerin Rabbi, büyük arşın sahibidir. Nefsimizin istekleriyle değil, Yüce Allah’ın kaideleriyle değişme/gelişme ümidiyle…

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar