(İki bin yirmi üç; on bir ilin ve tüm ülkemizin tamamının, depremle imtihanı)
Daraldım, bunaldım anne, toz duman buralar
Enkazın içinden gelen çocuk sesleri
Paranın pulun geçmediği anlara uyandım anne
Razı olmak, rıza almak için çıkmalıydım hemen şimdi buradan.
Enkazlar, depremin çığlığından doğmuş.
Merkez üssü, ne fark eder, on il hepsi bir yerdi.
Altı şubat, sabahın dördü, insanlar uykuda
Lambalar sönmüş, rüya mı, gerçek mi bu başa gelen.
Tam tamına yaşanan bir küçük kıyamet
Işımadı gökler, soğuk ve kar enkazları kapattı
Şimdi tam seher vakti, yüksek ve alçak hep bir olmuş
Uçuşan kelebekler gibi ruhlar tenden ayrılmış, dolaşıyor.
Bak gör ki her yer enkaz, tek tük yaralanmış binalar
Alış veriş, gökle yer arasında; fakat toprak bu ağırlığı kaldıramadı,
Titredi, üşüdü canlar, sabah olmadı, sesler arşa yükseldi.
Şehirler gazi oldu insanlar şehit
Hatay’ım, Kahramanmaraş’ım, Adıyaman, Malatya’m,
Diyarbakır ve Adana’m,
Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis’im
Gafil olma ey insan
Aklını azat eyle kötülükten.
Zan ile zanda bulunma
İnsan kal, insanlıktan olma.
Hatay’ım güneye, denize bakan pencerem
Al, yeşil, mavi, sarı hep bir arada
Teninde taşıdığın türlü canlarla
Aldın, vermedin şimdiye kadar hiçbir zaman
Ya hep, ya hiç dedin, hepi tercih ettin
Kahramansın adın üstünde
Aldın vermedin, kimliğin yerli yerinde.
Hava soğuk, kalpler kırık olsa da
Razı oldun, yine göklerden gelene.
Aldın mesajı, boynun kıldan ince
Mal da yalan, mülk de yalan.
Ah Maraş’ım, oyalandığımız yer bizim sanmışız.
Ne var ki bu yalan dünyaya aldanmışız.
Mola verdik, zaman geçmek bilmiyor.
Ara; on yedi saniyede yer yerinden oynadı ve taş üstünde taş kalmadı.
Rabbim bize bir daha bunu yaşatmasın.
Alırsın verirsin, sen her şeyin en iyisini bilirsin.
Şükür ve sabır, en değerli nimet.
Adın gibi yamansın, Adıyaman.
Dağların, bağların vermiyor aman.
Isınmak için güneş gözlenir
Yarılmış toprak, birleşmeye bilenir.
Aman bana ne demeden
Malından mülkünden ver verebildiğinden
Alan el olmadan, vermeyi düşle.
Ne sana kalır bu dünya, ne de bana.
Malatya’m altı şubat on ilde
Alan da veren de canlar oldu.
Limanlar, istasyonlar, her taraf yardımla doldu.
Almadan verebilmekti hayallerimiz
Tarihte bu gün unutulmaz oldu.
Yer sarsıldı, un ufak oldu evler
Asrın felaketi böyle yaşandı
Geçmişte yaşanmışlıkların vardı
Asrın felaketiyle
Zamana şahit oldun.
İsyan sana asla yakışmaz
Aynı kaderi paylaştığın
Nadide yoldaşlarınla kaderine yürüdün.
Tek yürek olmuş Türkiye, sizin için
El ele vermiş, bütün hayırseverler,
Park etmiş sizin için tüm yürekler.
Diyarbakır’ım, kutlu tarihim
İnatla ayakta durmaya niyetli.
Yer yarıldı, gök sarsıldı
Asrın yolculuğu çetin oldu
Resimleri kaldı ellerde eski diyarların.
Bakma geriye, ders al geçmişinden,
Arkada bıraktığın enkaz, sürgünün olsun,
Kalmasın sürgünde öksüz ve yetimler.
Ismarla gözyaşlarını sana uzanan ellere
Rabbim yâr ve yardımcımız olsun.
Adana’m, içinde çifte nur akar
Deryalar denize doğru sarkar
Aldın sen de payını asrın bu huysuz tavrından
Ne yaşadı, neler yaşadı şu insanoğlu
Alırdı hep vermemek adına, birikmişini.
Ol dedi, oldu olanlar
Sır dedi, yoldan geri dönenler
Mevla bizi bizden daha iyi bilir,
Alaca karanlıkta kaldı kalanlar.
Nasıl yattılarsa, hâlâ uyanamadılar.
İnsanlar göçük altında, hiçbir şeyden habersiz,
Yerin altında ve üstünde sesler, sesler.
Enkazdan gelecek bir işarete kilitlendik.
Şan şeref yaşadıkça kazanılmış
Asra yemin ederek, yaşamaya başlanmış.
Ne bir gelen var, ne de bir haber.
Lime lime olmuş toprak, atılmış pamuk gibi
Isıt bizleri ve buralarda üşüyen yürekleri.
Unutma gidenleri; nasıl ve neden gittiklerini
Recep ayında, asrın felaketinde
Fenerler birer ikişer sönmüştü.
Almanın ve vermenin hesabı yapılıyordu gözler önünde.
Kimliğinde hâlâ Kilis yazıyordu,
İlmek ilmek yaşadı sınırı ve sınırsızlığı
Lapa lapa kar yağdı o gün tüm hayallere
İstemese de felaketin bir ucunda
Sen vardın her daim aklımızda ve gönlümüzde olacaksın…