Bir şair şiirlerinde bence açık açık politik kaygılarını, arzularını, tepkilerini, sevinçlerini belli etmemeli. Slogana kaçmamalıdır. Eğer direkt buna müracaat ederse, o çalışma, şiir veya nesir güdümlü bir çalışma olur. Tabii ki, sadece şair demeyelim, genellemeye gidersek, bir sanatçı kimliksiz, fikirsiz, görüşsüz olamaz. Ancak bunu yaptığı çalışmaya aleni, göz göre göre, gözlere sokarak yapar, slogana kaçarsa, evrensellikten, toplumun tüm kesimini kapsamaktan uzak düşer. Bizim anlayışımıza göre, sanatın dini ve milliyeti olamaz. Bir Yahudi’nin veya bir Hristiyan’ın veya Müslüman’ın yaptığı, yazdığı bir sanat eseri eğer böyle bir çabayla yapılırsa ancak o dine inanan kesim tarafından kabul görür. Halbuki bir Rus, bir İngiliz, bir Arap, bir Fars yazarının eserlerini rahatlıkla alıp okuyabiliyor, hoşlanıyor ve kendimize yakın bulabiliyoruz. Eğer ırkının, etnik grubunun, dininin propagandasını yapıyorsa, bu çok makul gelmeyecektir bizlere. Onun politik görüşü ve dini onu bağlar. Okuyanı bağlamaz.
Ancak yazarlar görüşlerini yeni bir kimlikle, aşırıya kaçmadan, ürkütmeden, rencide etmeden, insanları hedef göstermeden, aşağılamadan, görüşlerini gayet sanatsal ve geniş bir objektif bakışla yansıtabilirler. Bu herkesin hakkıdır. Zaten bundan kaçınılmaz… Kendine bir üslup bulur ve felsefesini onun üzerine bina eder.
Sanatçı yeryüzünde tüm haksızlıklara, zulümlere, baskılara, sıkıntılara karşı çıkandır, kimden gelirse ve kime yapılırsa karşı durandır. Kabul etmeyendir, adaletli davranandır. Zalime karşı mazlumun yanındadır. Eğer böyle değilse, kendi görüşüne yarayanı kabul eder, olmayanı reddeder duruma düşer. Biz böylesi edebi çalışmalara “güdümlü edebiyat”, böyle yapanlara da “güdümlü edebiyatçı” ya da “güdümlü sanatçı” deriz.