Genel
Eksik Duanın Tecellisi
EKLENDİ
-:
Yazar:
Yıldırım Alkış
Mersin’de geçen 2007 ve 2008 yıllarının ardından, bu yıllara bakarak 2009, 2010 ve 2011 seneleri nimet dolu yıllar oldu. Bir okul olarak neredeyse imreneceğimiz bir şey kalmamıştı. Bilakis imrenilen bir okul olmuştuk. Çünkü Mersin İmam Hatip Lisesi ile ilgili olarak hayal ettiğimiz her şeyi Allah Teâlâ nasip etti. Tamirat, tadilat, inşaat, boya ve çevre düzeni gibi tüm işler hal yoluna girmişti. Okulumuz; çevre düzeni, ihata duvarı, giriş kapısı, bahçe düzeni, oyun alanları, kamelyalar ve eğitim binalarının dış görünümleriyle yoldan geçenlerin dönüp bir daha baktıkları bir güzellikteydi. Dersliklerimiz, laboratuvarlarımız, kütüphanemiz, mescidimiz, spor salonumuz, müzemiz ve pansiyon binamız da dış görünümü kadar güzel ve tertipliydi.
Bu güzelliğe vesile olanları anmadan geçmek olmaz. Mersin’in hayırsever güzel insanlarından tanıştığımız dostlarımızı ve duyarlı bazı velilerimizi davet edip onlarla istişare toplantısı yaptık. Bu toplantıda “Şimdiye kadar şu çalışmaları yaptık” diye o güne kadar yaptığımız yeniliklerin sunumunu arz ettik. Sonra da “Ne var ki bunlar yetmedi, okulumuzun şunlara da ihtiyacı var” diyerek ihtiyaçları sıralayıp “Ne tavsiye edersiniz?” diye sorduk. Para istemeyip de ihtiyaçları anlatmak onlarda güven duygusunu güçlendirdi. Hayırsever bu güzel insanlar, okulumuzun ihtiyaçlarını aralarında paylaştı. Onlardan biri çevre düzenlemesini ve oyun alanlarını üstlendi, diğeri ihata duvarını, giriş kapısını üstlendi. Bir diğeri bahçeye yapılacak olan kamelya ve bekçi kulübesini üstlendi. Bir diğeri okulun tamamını boyatmayı üstlendi. Bir hayırsever, maddi imkânı olmayanlara öğle yemeği vermeyi ve servis ücretlerini karşılamayı taahhüt etti. Tüm taahhütler kısa sürede gerçekleşti. Bu yardımseverlerin isimlerini buraya yazacak olsam sayfaya sığmaz. Bir kişiyi de yazmayı unutsam kendimi suçlu sayarım. En iyisi babaannemin söylediği gibi söyleyelim: “Allah bilsin!” Bütün mesele O’nun bilmesi değil mi? Ne var ki bazı isimleri de zikretmeden olayı anlatmak anlaşılır olmuyor. Bir de yeni nesle örnek teşkil etmesi açısından birkaç ismi zikretmekte beis görmedim. Bu isimlerden ilki rahmetli Şükrü Erim (1933-2017) hocamızdı. İlmine ve yaşına rağmen çoğunlukla o, bizi ziyaret ederdi. Kendi telifi kitaplarından da hediye getirirdi. Hocamın belki de bize en büyük hediyesi, oğlu iş adamı Mustafa Erim oldu. Mustafa Bey, hayallerimizi taçlandırdı ve okulumuza harika bir müze kazandırdı. “Mersin İmam Hatip Lisesi Mustafa Erim Eğitim Araçları Müzesi” ismini, kendisi istemese de biz verdik.
Okul içindeki faaliyetlerimize ilave olarak okul dışında da programlar ve projeler yapıyor, yapılmış bazı projelere dâhil oluyor, katkı sağlıyorduk. Bunlardan belki de en önemlisi ilçe imam hatip liseleriyle ayda bir yaptığımız istişare toplantılarıydı. Merkez İmam Hatip Lisesi olarak toplantıların organizatörü de biz oluyorduk. Bu toplantılarımıza çoğu zaman müftülerimiz de iştirak ederek görüş beyan eder ve destek verirlerdi. Silifke İmam Hatip Lisesine yurt tahsis eden, okulun yaşaması ve öğrencilerinin artması noktasında destek veren Silifke İlçe Müftümüz Sabri Kütükçü’nün müftüler içinde ayrı bir yeri vardı. Müftülerimizin dışında bazen Millî eğitim müdürlerimizden ve yardımcılarından da iştirak edenler olurdu. Okullardan idareci ve okul aile
birliği temsilcilerinin yanı sıra bazı dertli öğretmenlerimiz de katılır ve çalışmalarımıza katkı sağlarlardı. İmam hatip liseleri olarak birimizin problemi hepimizin problemiydi. (O tarihlerde henüz imam hatiplerin orta kısmı açılmamıştı.) Sorunlara birlikte çözüm arar ve yardımlaşırdık.
Heyecanla dâhil olduğumuz ulusal bir proje de, Millî Eğitim Bakanlığı ve Turkcell iş birliğiyle yürütülen “Gönül Köprüsü” projesiydi. Öğrencilerle birlikte biz Ankara ve Isparta’ya gittik. Her bölge için farklı bir gezi programı yapılmıştı. Bizim Ankara’ya on otobüsle gelişimizden Ankara’nın haberi olmamıştı âdeta. Ankara’da zannımız o ki herkes sorumluluğu bir alta havale etmişti, havale edilen son kişinin de özel işleri vardı, maalesef ortada kaldık.
Ne var ki Isparta’yı unutamayız. Kendimizi çok değerli hissettirdiler. Bayram havasında bir hafta geçirdik. Tüm ilçeleri, bir bahar mevsiminde gezdik, her ilçede çiçeklerle karşılandık. Daha önce de birçok kez Isparta’ya gitmiştim ama bu güzelliklere ilk defa şahit olduk. Isparta’daki memnuniyetimizi uğurlama programında ev sahiplerine bir şiirle ifade etmeye çalışmıştım:
NE UMDUK NE BULDUK
Isparta’nın gülünü koklayalım diye
Gül reçeline ekmekler banalım diye
İnsanlarıyla arkadaş olalım diye
Akdeniz’in incisinden kalktık da geldik.
Roma’nın Antokya’sını görelim diye
Yalvaç’ta düğün yemeği yiyelim diye
Uluborlu kirazına doyalım diye
Avrupa kenti Mersin’den kalktık da geldik.
Zindan Mağarasında titreyelim diye
Kovada Gölü’nde keyiflenelim diye
Eğirdir Gölü’nü temaşa edelim diye
Danyal Peygamber’i bıraktık da geldik.
İslamköy’de soğuk ayran içelim diye
Demokrasi Müzesi’ni gezelim diye
Davraz yağmurlarında ıslanalım diye
Anamur muzlarını bıraktık da geldik.
Ayvalıpınar’ı resimleyelim diye
Krater Gölü’nde serinleyelim diye
Yazılı Kanyon’la noktalayalım diye
Tertemiz sahilleri bıraktık da geldik.
…..
(2009-Isparta)
Yurt içi gezilerimize ilave olarak öğretmen, öğrenci ve velilerimizin de iştirak ettiği umre programları tertipledik. Umre organizelerinin başkahramanı müdür yardımcım Mehmet Emin Boyacı da gerçek bir yardımcıydı. Umremizin detaylarına girmeden, “Anlatılmaz, yaşanır” deyip geçelim. Okuldaki sosyal faaliyetlerin baş sorumlusu ve hanım öğretmenlerimizin tercümanı,
müdür yardımcısı Elif Alparslan’dı. Burada isimlerini sayamadığım idareci, öğretmen ve personel arkadaşlarım dualarımda yazılı. Üç kişilik işi “of” demeden yapan Abdi Küçükgökçe unutulur mu?
Öğrencilerimiz mi? Onlardan yüzlerce hikâye çıkar. Haftanın yedi günü okuldaydık ama usanma olmazdı. Hafta içi öğrencilerimizle açık öğretim öğrencilerimiz yarışırlardı. Derse geç kalsam hesabı sorulurdu. Onlar da unutulmaz.
2010 yılındaysa, daha önceleri bir Osmanlı vilayeti olan Şam diyarına (yeni ismiyle Suriye’ye) gezi düzenledik. Bu gezi sayesinde tarihte bir yolculuk yapmış olduk. Muhabbetli bir ekip ve iyi bir rehberle dopdolu gezdik. Zekeriya Aleyhisselam, Halid bin Velid (592-642) , Ömer bin Abdulaziz (682-720), Muhyiddin Arabi (1165-1240), Selahattin Eyyubi (1138-1193), Sultan Vahideddin Han (1861-1926), Bahira’nın Busra’sı, Hamidiye Çarşısı, Şam Emeviyye Camii, Halep Kalesi, Mimar Sinan’ın eseri Süleymaniye Külliyesi ve Hüsrev Paşa Camii ziyaret mekânlarımızdan sadece bir kaçıydı. “Arap Baharı” denen ucube terim buralara uğramasa diye dualar ederek ayrıldık.
Biz tekrar asıl konumuz olan Mersin’e dönelim. Aslında işin en zor olanını zor zamanlarda ilk imam hatip okulunun harcını koyan “Müslüman Ahmet” lakabıyla şöhret bulan rahmetli Ahmet Tuğrul ve Mezitli İmam Hatip Lisesi’ni kendi imkânlarıyla yapıp Millî Eğitime teslim eden Ahmet Hocaoğlu (1931-2006) ile onların arkadaşları yapmıştı. Mersin’e geldiğimizde Ahmet Hocaoğlu vefat etmişti. Ahmet Tuğrul amcamız seksen yaşını çoktan geride bırakmıştı ama aklı başındaydı. Bazı toplantılarımıza iştirak eder tecrübelerini anlatır ve bizi motive ederdi. Biz onların miraslarının güllerini suluyoruz sadece. Müslüman Ahmet, 1955’li yıllarda devlet memuru olarak namaz kılan nadir kişilerdenmiş. Bu sebeple ona “Müslüman Ahmet” lakabını takmışlar. İmrenmemek ne mümkün!
Rahmetli Ahmet Tuğrul’un temelini attığı okulda güller açarken Rahmetli Ahmet Hocaoğlu’nun bağışladığı okul usulsüz olarak üniversitenin kullanımına verilmişti. Onlar da bu binayı resim ve heykel bölümü olarak kullanıyorlardı. Her görüşümde içim yanıyordu. “Ey Allah’ım şu binanın imam hatip lisesi olduğunu gösterirsen bana yeter!” diye dua etmiştim. Rabbim dualarımı kabul etti, Mezitli Anadolu imam Hatip Lisesi açıldı, çok mutlu olduk. O yıllarda okul programları, veli görüşmeleri, il dışı geziler, umre, dua dua büyüyen umutlar… Bütün bunların sonrasında Mersin’e yeni bir imam hatip lisesinin açılması bir gonca gülün bütün güzelliğiyle varlık bulması gibi olmuştu. Ne kadar şükretsek azdır. Okulun açılmasını takiben beni de bu okula kurucu müdür yaptılar.
Çok geçmedi, Ağrı’ya yol gözüktü.
Heveslerimizi ve gayretlerimizi frenleyen durumlar da yok değildi; o durumları okuyucuyu üzmek istemediğim için yazmıyorum. Şu kadarını söyleyeyim, bu frenlemeler yeni hayırların kapısını açtı.
“Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara suresi, 216)
Hem okulda hem de il genelinde arkadaşlarımız, yemekli uğurlama törenleri yaptılar. Ayrılık zor oldu ama senaryonun yazarı böyle istiyordu. Netice de biz figüranız. Mersin bizi sevdi biz Mersin’i sevdik, şiirli vedalarla yeni hayallere yelken açtık.
GELDİM GİDİYORUM
Kimseler tanımaz, bilmezdim
Hayalimden de geçirmezdim
Kadere karşı duramazdım
“Pekey” dedim, geldim MERSİN’E
Yeşilgöz’ü ve Uludaz’ı
Göksun’da Cennet gibi yazı
Elmayı, armudu, kirazı
Bıraktım da geldim MERSİN’E
Şifa dolu oğul balına
Buz gibi kaynak sularına
Lapa lapa yağan karına
Kanamadan geldim MERSİN’E
Cevizle firik tarhanaya
Baklava üstü dondurmaya
Sucuğa, pestile, samsaya
Doyamadım, geldim MERSİN’E
Mersin’e geldim huzur buldum
Gönüllerde aşk durur buldum
Saf simalarda sürur buldum
Tadını aldım gidiyorum
Hiçbir işi murat etmedim
Olunca inat etmedim
Baktım sonuna seyreyledim
Tevekkül kıldım gidiyorum
Tekliflere hep hay hay dedim
Bunu kendime huy eyledim
Sonunda çok az vah eyledim
Sevdim sevildim gidiyorum
Hicret boyasına boyandım
Rabb’ime yürekten güvendim
Rızıktan endişe etmedim
Hamd ve şükrettim gidiyorum
Can dostlar edindim burada
Çok keyif aldık bir arada
Hesabım yok malda parada
Hasbi sığındım gidiyorum
Kaymaklı kerebiç tatlıyı
Limonlu yağlı tantuniyi
Gençlerle denizde yüzmeyi
Öğrendim, tattım gidiyorum
Öğretmenliğin meyvesini
İmam hatibin neşesini
Kardeşliğin canlı dersini
Taallüm ettim gidiyorum
Yemek, kutlama ve düğünler
Unutulmaz, pek güzel günler
Mersinli ahbaplar duysunlar
Hoşça geçindim gidiyorum
(03 Haziran 2011)
Yıldırım Alkış
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Zafere İman: İsmail Heniyye
- Din ve Hayat-
Türkiye Diyanet Vakfı ve Projeler
- Düşünce-
Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-I
- Edebiyat-
Bir Devrimcinin Ardından
- Edebiyat-
Gezgin: Burada Olmayan
- Edebiyat-
Ahmet Haşim ve Frankfurt Seyahatnamesi
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-II