Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

Erbakan’ın Gençleri

EKLENDİ

:

Erbakan ve gençlik konusu, bir kitap çalışmasını aşacak kadar geniş bir muhtevaya sahiptir. Bu yazıda, İslam ve İlim konferansları çerçevesinde Erbakan’ın gençlik yaklaşımı ele alınacaktır.

Toplumun genel geçer, yanlış doğru, ön yargılı veya objektif gençlik yaklaşımlarının aksine siyasi, sosyal, dini ve kültürel öncüler genellikle gençliği idealize etmişler ve gençlik tasavvurlarını kavramsallaştırmışlardır. Sözgelimi, ideal gençlik kavramsallaştırmaları denilince aklımıza Sezai Karakoç’un Diriliş Nesli, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Gençliği, Mehmet Akif Ersoy’un Asım’ın Nesli gelir. N’apsak Bu Gençleri? Kitabımda, Öncülerin İdeal Gençlik Kavramsallaştırmaları başlığında bu konuda genişçe malumat yer almaktadır.

Milli Gençlik ve MGV

Necmettin Erbakan’ın ideal gençlik tasavvurunu “Milli Gençlik” kavramsallaştırmasında görürüz. Bu adla kurulmuş bir vakıf da bulunmaktadır. 1975 yılında kurulan Millî Gençlik Vakfı (MGV) 1980’li yıllarla çalışmalarını hızlandırarak tüm il ve ilçelerde teşkilatlanmıştır. MGV 28 Şubat sürecinde baskılara maruz kalmış, 2002 yılında kapatılmıştır. 2013 yılında yeniden açılan MGV, Anadolu Gençlik Derneği ile birlikte faaliyetlerini sürdürmektedir.

“Erbakan’ın Gençliğe Hitabesi” adıyla paylaşılan metinde şu satırlar onun gençlik tanımını ortaya koymaktadır:

“Bizim davamızın esası şefkattir. Gayemiz, tüm insanlığın saadeti için bütün gücümüzle çalışmaktır. İnsanlığın saadeti için çalışmak inancımız gereğidir. Dünyaya yön veren ve tarihe şan veren hareketlerin itici gücü tarih boyunca gençler olmuştur. Çelebi Mehmet’leri ve Fatih’leri yetiştiren bu coğrafya bağrından sayısız kahraman çıkartmıştır, yine çıkartacaktır. Bizim hareketimizin motoru gençliktir. Genç, davasının sancağını en yükseğe diken Ulubatlı Hasanların yolunda yürüyen insandır. Gençliğini insanlığın kurtuluş davasına adayan Millî Görüş gençliği, dün olduğu gibi, yeni dönemde de büyük şahlanışıyla destanlar yazacak potansiyele sahiptir. Millî Görüş genci sağlam bir itikat ve inanca sahip olmalı, iç ve dış temizliğine de dikkat etmelidir. İbadetlerini ihmal etmemeli, ahlak sahibi bir insan olarak kendi nefisini de terbiye ederek bütün insanlığın saadeti için çalışmalıdır.” (Necmettin Erbakan. 1926-2011)

Önce Gençlik, Her Zaman Gençlik

Erbakan Hocanın gençlere yönelik sevgisi, idealist yaklaşımı ve kıymet verici tutumu siyasete giriş yıllarında da çok belirgindir. Erbakan tarafından 1960’lı yılların sonunda verilmeye başlanan ‘İslam ve İlim’ başlıklı konferansları, aynı zamanda, onun Bağımsızlar Hareketi ile başlayacak olan siyasi mücadelesinin mukaddimesi niteliğindedir. TOBB döneminde vermeye başladığı İslam ve İlim konferanslarının amaçlarından biri de gençliğe yeni bir yol haritası çizmek ve millette yeni bir uyanışın başlamasını sağlamaktı.

Erbakan Hoca tarafından, farklı şehirlerde verilen İslam ve İlim konferanslarının amacı, ilim-bilim tarihinin altın sayfalarında yerini almış Müslüman ilim adamlarının hayatları ile onların icat ve keşiflerini anlatarak, Batı karşısında kendini yenik hisseden İslam dünyasına özgüven vermekti. Özgüvenin yanı sıra, Müslümanların ilim-irfan ile yakınlaşmalarını hızlandırmak da, bu konferansların amaçları arasındaydı.

Erbakan Hoca’nın ilim merkezli bu konferansın metni, MNP döneminden itibaren partinin il ve ilçe gençlik kollarınca çoğaltılarak ülkenin her yerindeki insanlara ulaştırılmıştır. İslam ve İlim başlıklı konferanslar, MNP’nin kapatılması sürecinde Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesine de girmiştir.

Erbakan, İslam ve İlim konferansları ile kendini dinleyen insanların zihninde, geçmişte ilim sayesinde güçlü olmayı ve yeryüzüne nizam vermeyi başarmıştık, şimdi aynı yöntemle yine başarabiliriz ve dünyanın en iyi ülkeleri arasında yine yer alabilir hatta dünyayı yönetebiliriz şeklinde bir uyanışın oluşmasını istiyordu. Erbakan, ilim konulu konferanslarında, siyaset, din, tarih, matematik, coğrafya, fizik, astronomi gibi çok sayıda disiplinden faydalanıyordu. Bunun sonucunda, konferanslarda, etkili ve karizmatik bir dil çıkıyordu. Erbakan’ın başarılı akademik kariyeri ve profesörlüğü de, konferanslarla oluşan etkiyi özellikle gençlik çevrelerinde arttırıyordu. Dolayısıyla dinleyicilerin zihninde, Erbakan ismi, din adamı, siyaset adamı ve bilim adamı gibi üç özellikle eşleşmeye başladı. Her yaştan insan için, özellikle de gençler için, etkili bir kimlikti bu. O dönem siyasetin mevcut aktörleri arasında, bu denli karizmatik, çok yönlü ve farklı disiplinler üzerinden insanlara ulaşabilen siyasetçi yoktu.

Erzurum’daki İslam ve İlim Konferansı

‘İslam ve İlim’ konferanslarında dinleyici kitlesi her yaştan olmakla birlikte asıl muhatap gençlerdi. Zaten konferansların muhtevası, kullanılan dil, verilen örnekler, liseliler ve üniversiteliler başta olmak üzere gençlerin dikkatini çekecek nitelikteydi. Hoca, konferanslarında bazen öyle kavramlar, formüller, isimler kullanırdı ki, onları ancak, lise veya üniversite öğrencileri, akademisyenler veya o alanlarla az-çok ilgilenmiş insanlar bilebilirdi.

Mesela 1969 yılında Erzurum’da verdiği İslam ve İlim başlıklı konferansta şu cümleler yer alır.

“Bugün, ilmi çalışmaların bazılarından bahsedeceğim. Eminim ki, çoğumuz bu çalışmalar hakkında fikir sahibi değiliz. Bugünkü fiziğin kurucusu İbn-i Heysem’dir. Kimdir İbn-i Heysem desem “Tanımıyoruz” dersiniz. Çoğumuz lisede ve yüksekokulda okuduk, fakat İbn-i Heysem’in adı bize öğretilmedi. İbn-i Heysem fiziğin kurucusu, fiziğin babasıdır. İbn-i Heysem atom ve molekül nazariyesini getiren insandır.”

“Şimdi arkadaşlarımızın çokları bilhassa lise seviyesine kadar mekanik ve fizik dersi okumuş olanlar… Şu pencereden bir taş atsak, taşın ne kadar zaman sonra düşeceğinin hesabını çok iyi bilirler.”

“Sinüs meselesine gelelim. Trigonometri okuyan nispeten yaşlı kardeşlerimiz, ağabeylerimiz bilirler ki, otuz sene önce yazılmış lise kitaplarında bunlar ceyp, taceyp olarak geçer. Ceyp kelimesi Arapça bir kelimedir. İlk defa Halife Me’mun zamanındaki Müslüman âlimleri mesafe ölçerken bu kelimeyi kullanmışlardır.”

“Müslümanlar cebir ilmini de bulmuşlardır. Cebir kelimesi, el-Câbir adlı İslâm âliminden geliyor. Avrupalıların el-Câbir demeğe dilleri dönmediği için, el-Câbir adını el-Gebra diye okurlar ve bugün İngiltere ve Almanya’da basılan bütün cebir kitaplarının üzerinde el-Gebra yazmak suretiyle el-Câbir’in adına izafeten bu ilmi liselerde cebir diye okuyoruz. Kim bulmuş bunları? Elbette Müslümanlar bulmuştur.”

“Şimdi bizim üniversitelerimizde ilim diye yaptığımız şey şudur: Bu gemiyi yürütüyoruz, geminin arkasındaki dalgaların, bir modelin üzerinde fotoğraflarını alıyoruz. Bakıyoruz ki; şöyle dalgalar meydana geliyor. Geliyoruz masa başında biz bunu hesaplayacağız diyoruz. Hesaplamak için yaptığımız şey, üç tane prensibi formüllerle yazmaktır. Yazdıktan sonra diyoruz ki; bunları çöz bakalım, hallet. Çözemiyoruz, yani muhakeme silsilesini yürütemiyoruz, iyi mefhumlar seçmediğimiz için bir yerde tıkanıp kalıyoruz. Bundan sonra bir takım kolaylıklar yapıyoruz. Ama bu kolaylık ilim değildir.”

“Şimdi ortaya daha büyük bir iddia koyuyorum. Bugün Batılının ilmi dediğimiz Fiziği, Kimyayı, Matematiği, Astronomiyi, Tıbbı, Tarihi, Coğrafyayı, hatta bugünkü ilimlerin hepsini Müslümanlar kurmuşlardır. Bu çok büyük bir iddia… Fakat bu iddianın ispatına hazırız.”

“Müslümanlar sadece ‘Her şeyi size veriyoruz ama şu bizim ondalık sisteminizi geri verin’ deseler, ortada Avrupa’ya ait bir şey kalmaz. Fakat beyler geliyorlar, diyorlar ki, ‘Müslümanlık dediğiniz şey gericiliktir.’ Hay hay, biz bu gericiliğe razıyız, yalnız bizim mallarımızı geri verin, çıkın bizim karşımıza da ilericilik diye, biz artık ondalık sistem kullanmayacağız deyin. Yeni bir hesap metodunu getirin de görelim sizi.”

“Müspet ilimler sahasında senelerce çalışmış bir kardeşiniz olarak şunu söyleyeyim, bütün müspet ilimler tıkanmıştır. Bu tıkanıklıktan dışarıya çıkmanın yolunu, ancak Kuran-ı Kerim’den almış olduğumuz ışıkla bulabiliriz. Sözlerimi şu ayeti kerimenin duasıyla bitiriyorum: “Rabbim, benim ilim ve anlayışımı arttır ve beni salihler zümresine ilhak et”

Erbakan’ın Gençlik Tasavvuru

Necmettin Erbakan’ın siyaset serüveninin öncesinde ve siyasetinin ilk yıllarında, çoğunlukla gençlerin ilgiyle takip ettiği İslam ve İlim başlıklı konferanslarının Milli Görüş’e daha yolun başında yeni bir gençlik profiline sahip olmasını sağladı. Şüphesiz, bu yeni gençlik kitlesinin oluşmasında, başka isimlerin de etkisi vardı ancak Erbakan, gençliği aynı zamanda bir mefkûre etrafında siyaset ile ilişkilendiriyordu. İslam ve İlim konferansları ile oluşturulmak istenen gençliğin özelliklerine dair şunları söyleyebiliriz.

İslam’a yönelen bir gençlik: Erbakan’ın konferanslarında örnek verdiği İslam âlimlerini ırk, coğrafya ve milliyet farkı gözetmeksizin seçmesi, dönemin özellikleri bakımından önemli bir evrensellik vurgusu olarak öne çıkmaktadır. Elbette, konferanslarda millet vurgusu üzerinden Türk milletinin özel bir yeri vardı ama İslam-Batı üzerinden kurduğu denklem daha çok Müslümanlığı öne çıkarıyordu.

Kur’an’ı anlayan bir gençlik: Erbakan, ilim-din ilişkisini tarihi şahsiyetler üzerinden anlattıktan sonra Kur’an’a ve hadise sıklıkla atıf yaparak, ilim adamları ve gençlere Kur’an’ı ve peygamberimizi anlayın mesajı veriyordu.

İlim ve bilimle donanmış bir gençlik: Konferansların temel amacı bu idi. Erbakan, Müslümanların bilim tarihindeki başarılarını anlatırken, günümüz insanına (özelde gençlere, öğrencilere, bilim insanlarına) aynı yolu göstererek, her şartta ilim-bilim çalışmalarına önem verilmesi gerektiğini söylüyordu. İslam-ilim ilişkisi noktasında, Erbakan, kendi hayatıyla da model olarak öne çıkıyordu.

Özgüven sahibi bir gençlik: Müslümanların özgüven sahibi olmasını, konferanslarda şu mesajlarla sağlanmaya çalışıldığını görüyoruz: Müslümanlar geçmişte dünyayı yönettiler ve her alanda başarılıydılar. Kendinize güvenin, sizin geçmişiniz çok şanlı. İlim ile yine dünyanın öncü ülkesi olabiliriz, böylece İslam dünyası yeniden şahlanır. Çok başarılı gördüğünüz Batı, bu başarısını Müslümanlara borçludur. Üstelik Batı artık tıkanmıştır. Müslümanların yeniden ayağa kalkmasını ilim adamları, gençler, okuyanlar sağlayacaktır, Dolayısıyla siz önemlisiniz.

Batı’yı sorgulayan bir gençlik: Erbakan, konuşmalarıyla dinleyicilerin, yenilmez ve üstün kabul edilen Batı’yı sorgulamalarını istiyordu. Üstelik bunu, Batı’nın en güçlü olduğu kabul edilen bilim alanı üzerinden yapmalarını sağlamaya çalışıyordu.

Geçmişini bilen bir gençlik: Erbakan, konferanslarında verdiği bilgiler ile gençlere geçmişi bilmenin önemini anlatıyordu. Alfabe ve dil alanındaki düzenlemeler başta olmak üzere eğitim, tarih, kültür politikalarıyla Cumhuriyet kuşağının geçmişiyle bağlarının koparıldığını gören Erbakan, İslam ve İlim konferanslarıyla tam aksine bir yol çizerek, millete geçmişine sahip çıkmasını, bu sahip çıkışa da ilim değerleriyle başlatılmasını istiyordu. Bu, bir yönüyle Batılılaşma hareketlerine cevap niteliğindeydi.

Necmettin Erbakan, bir profesör olarak zaten ‘Hoca’ unvanına sahipti ancak verdiği konferanslarla ülkede sayıları milyonları aşan gençliğin de hocası, öğretmeni, rehberi olmuştu. Daha ilk yıllardan itibaren, onun konferanslarıyla büyüyen insanlar, bundan dolayı, kendisine hitap ederken, en çok ‘Hocam’ demeyi tercih ettiler.

Gençliğin hocası Erbakan’a rahmet olsun. Rabbim, insanlığı ilmin, hakikatin, adaletin peşinden ayırmasın.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar