Bizimle İletişime Geçin

Din ve Hayat

Evdeyseniz Tahran’dan ve Rey Şehrinden Bekleniyorsunuz

EKLENDİ

:

İran’a gitmek için çok heyecanlıydım, evet. Kurban Bayramının ikinci günü yola çıkacaktık İran için ve bayramda evden uzak olma düşüncesi ilk başta burukluk hissettirmişti. Bayram demek memleket demekti, sıla demekti, evim barkım demekti.

Evimden ayrılmış gibi hissetmedim kendimi İran’da bulunduğum sürece. Kurban Bayramının ikinci günü vakitlice Tahran Havaalanında çok şık kutularda şekerlemelerle safranla, ellerinde hediyelerle güler yüzle karşılamışlardı bizi. En sevdiklerini hediye ederlermiş Aziz mihmanları için.

Misafirperverlikleri, Doğu’nun samimiyeti, inceliği hemen bize o toprakları, mekânları evimiz gibi hissettirmişti tabii ki insanlarıyla birlikte. İlk günde Humeyni Meydanından otobüse dönerken o sıcakta yediğim safranlı dondurmayı unutamam mesele. Bunca saray, mescit, türbe, müze, ören yeri gezmiş birinden ne de entelektüel bir bilgi değil mi safranlı dondurma?

Şunu baştan itiraf etmeliyim ki size Tahran, Rey, Şiraz, Yezd, Isfahan, Kaşan, Kum şehirlerinden gezdiğim bu mekânları, tarihî, coğrafi özelliklerini anlatmayacağım. Gezi kültür seyahat siteleri ve kitapları onlarla ilgili ayrıntılı fotoğraflarla ve bilgilerle dolu. Öyle güzel bir lütuf yaşadım ki telefonum değişmişti seyahate çıkmadan bir gün önce ve sadece uçak ayarında kaldı yedi gün boyunca telefonum. Fotoğraf çekmek için ayrıca vakit kaybetmedim. Bilgi neyi biliyor ki edasında dolaştım o güzel şehirleri, beldeleri.

Sadi-i Şirazi, Hafız-ı Şirazi, Şehriyar, Attar, Sohrap, Füruğ… Edebiyatın izlerini sürmek istiyordum. Ne kadar okursanız okuyun gidip coğrafyayı görüp hissetmeniz ve yaşamanız gerekiyor bu değerleri anlamak için ki yıllar sonra nasip oldu. Yirmi yıldır edebiyat öğretmeni olarak görev yapıyor ve son yıllarda da Şehriyar’a Adanmış Şiirler yazıyor olmama rağmen… Hep söyleriz ya her nasip vaktine esirmiş diye… Şükürler olsun.

Şiraz’da Hafız’ın kabrinde müthiş bir enerji, farklı bir çekim alanı vardı. En çok görmek istediğim yerlerdendi Hafız’ın kabri. “Yolun bizim kabrimize uğrarsa himmet dile çünkü bizim kabrimiz cihanın rintlerinin ziyaretgâhı olacaktır.” diyordu Hafız. Her evde bulunurmuş bir zamanlar Hafız Divanı. Şimdilerde de hemen hemen öyle diyebiliriz. İnsanlar işten çıkıp gelmişler, kabri başında şiirler okuyup Hafız’a dua ediyorlardı. Ve mutlaka “Hafız bize ne demek istedi acaba?” diye Hafız falı açıyorlardı. Açtık ve okuduk Hafız’ın kitabını. Oku emrine itaatle okumak yolculuğunda.

Bir başka güzel Isfahan idi. Bin bir gece masallarının doğumu gibiydi. Yezd, Kaşan çölün gülleri, güneşi… Yaseminli şehirlermiş ancak göremedim. Belki başka bir mevsimedir yaseminleri ve dünyanın en renkli kır çiçeklerini görmek, başka mevsime başka baharadır.

Havuz, pencere, sardunya… Şiirler, şarkılar, filmler eşliğinde zihnimde canlanan görüntüler bunlardı gitmeden önce. Çoğuna aşinaydım. Dile, kültüre, edebiyat ve sanata…

İran, Doğu’nun Asi Kızı. Şiraz ise İran’ın Nazlı Kızı imiş. Evet, hissediyorsunuz. Büyük sanatkâr, Üstad Şeceryan’ı dinleyerek, şiirsel bir yolculukta Şehriyar ile coğrafyayı bir bütün hâlinde anlamaya çalışmaktı ayrıca derdim. Yaşadım.

Tahran’da “Hanımefendiler, hoş geldiniz” diye arabalardan sesleniyordu insanlar. Gülümseyerek anlaşabiliyorduk. Baş üstüne diyorduk. Huda Hafız… Onlar bizi Huda’ya, biz onları Allah’a emanet ediyorduk. Türkiye’ye selamlar söylüyorlardı. Gönül dolusu selamlara geldik tabii ancak ben size Rey şehrinden özel selamlarla Kasım Kamberi Bey’den biraz söz edebilmek için yazıyorum bunları. Savaş gazisi Kasım Kamberi Bey. Yirmi yıldır türbeyi bekliyor ve özellikle Türk misafirleri davet ediyor ülkelerine. Bayram şekerlerimizi elinden alırken çocuklar gibi şen olmuştu gönlümüz, hoş ve hoşnut olmuştuk.

Tuğrul Bey Kulesindeydik. Muhteşem bir yapıda. Ve Kamberi Bey anlatıyor, rehberimiz tercüme ediyordu. Tuğrul Bey, dedesi Selçuk Bey’in yanında büyüyerek 1025 yılında Selçukluların başına geçmiş ve ülke topraklarını Anadolu’ya kadar genişletmiş Türk hükümdarımızdı. Bizans karşısında sürekli savunma durumunda olan İslam dünyası, Tuğrul Bey ile hücuma geçmişti. Tuğrul Bey Bağdat ve Rey’i imar etmiş, 4 Eylül 1063 tarihinde 73 yaşında iken Rey şehrinde vefat etmiş. Tuğrul Bey’in mezarı Tuğrul Kulesi’ndeydi.

Görüyorduk ki Selçuklu izleri taşıyan Tuğrul Bey’in İran’daki anıtmezarı, sağlamlığı ve ihtişamıyla gerçekten asırlara meydan okumuş. Tuğrul Bey kümbetinin yapılışında farklı özellikler varmış, onları anlatıyordu Kasım Kamberi Bey. Tuğladan yapılmış kümbetin kuzey kapısının üstündeki küçük kapı, üç bölümden oluşan duvarın havalanmasını sağlayarak bu görkemli yapıyı rutubetten koruyormuş.

Güneş saati niteliğini de anlattı yapının. Kümbetin etrafındaki üçgen sütunlar bize zamanı gösteriyormuş. Ne kadar ilmî özelliklerle yapılmış bir muazzam yapı olduğunu görüyoruz. Güneşin doğumundan sonra kuzey kapısından sola doğru sayıldığında güneş ışınlarının düştüğü sütun, saatin kaç olduğunu gösteriyormuş.

Bir deneme yapıyoruz kümbetin içinde. İç duvar kısmında bulunan kutu şeklindeki 193 tane boşluk akustik sağlıyormuş. Bu akustik özellik, hatiplerin yapının merkezinde yaptıkları konuşmanın net şekilde duyulmasını sağlıyormuş. Deniyor ve keşfetmiş oluyoruz bu akustik özelliğini biz de. Yukarı doğru baktıkça güneşin duvara yansımasını ve renklerin duvardaki ahengini görüyoruz.

Kümbetin kuzey kapısında gizli bir aslan silueti mevcut imiş. Rehberimiz anlatınca dikkatli bakıyoruz kapıya ve görüyoruz aslan siluetini.

Turistlerin çok ilgisini çekiyormuş Tuğrul Kulesi. Hakkında malumat sahibi oluyoruz. Üç bin metrekarelik bahçenin içinde 100 metrekarelik alanı kaplıyor anıtmezar. Kuzey ve güney kısmında iki kapısı var ve Tuğrul Bey’in kabri güney kapının üstündeki bölmede diye biliniyor. Kaçar Hanedanı dönemine ait kitabede Nasıreddin Şah’ın (1848-1896) kümbetin restore edilmesi ile ilgili bir yazı da bulunuyor. Anıtmezarın yüksekliği 22 metre, iç çapı 13,

dış çapı ise 16 metre… Bu konik yapının etrafında ise 24 üçgen sütun bulunuyor. Kümbetin bahçesinde Tabatabai’ye ait mezar da bulunmaktaydı. Taze güllerle ziyaretçileri vardı.

Biz evdeydik, gittik gördük ve türlü güzelliklere şahit olduk. Güzelleri anlattık ki büyüsün, hepimizin ruhuna sirayet etsin. Edebiyatın gücüne inanıyorduk. Acem değilim, Şehname gibi uzatmayacağım dedikçe uzattım. Mesnevi okuyordu bize Kamberi Bey ve çok güzel dualarla sizin de ziyaretinizi niyaz ediyordu.

Ayrılıktan… Şikâyet ettim. Döndüm. Dönemedim. Ders almak nazarıyla yürüdüm dolunay vakti gökyüzünde. Firuzeydi şehir, maviydi gözler… Gâh neşe gâh hüzün…

Şad ola gönlünüz. Ay ve yıldızlı gecelere uyusun geceniz, güneşi uyandırsın gününüz. Seyahatte rahmet vardı, rahmet yağmurları yağdı kaleme, selam ve dua ile…

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar