1. Anasayfa
  2. Şahsiyet

Faslı Bir Alim: Muhammed Tavit Tanci

Faslı Bir Alim: Muhammed Tavit Tanci
0

Giriş

İnsanoğlunun ilk muallimi Allah’tır. İkincisi peygamberlerdir, üçüncüsü alimlerdir. Allah her şeyi bütün boyutlarıyla, peygamberler Allah’ın bildirdiği kadarıyla bilir. Alimler ise bu iki kaynaktan istifade ederek hakikatin peşine düşerler.

Bu hakikat arayışı bazen bir evin bir medresenin içinde bazen bir şehrin bir manastırın köşesinde bazen da uzun ve yorucu seyahatlar eşliğinde gerçekleşir. “Eşyanın hakikatini görmek, anlamak ve kavramak” için girişilen bu çileli yolculukların tatlı mevhibeleri, sonsuz armağanları da vardır. Bunların delili, “bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” (Zümer,39/9) sorusunu soran ilk Muallim’in, o çilekeşlerle ilgili övgüleridir. Fâtır suresinin 27.ayetinde tabiat olaylarından, yağmurdan, kâinattaki rengârenk hayvanlardan insanlardan bahsettikten sonra 28.ayette şu müjdeli tesbit yer alır: “..Kulları içinde Allah’a gerçek anlamda saygı ve bağlılık gösterenler bütün bu hakikatleri hakkıyla anlayıp kavrayan alimlerdir..”

İlim, genel anlamda “Allah’ın ayetleri”ni arayıp bulma faaliyetidir. Bu ayetler de Zâriyât suresinin 20 ve 21. ayetlerine göre, yeryüzünde ve insandadır. Dolayısıyla tabiatla ve insanla ilgili bütün ilimler mühimdir ve saygıdeğerdir. Bu tesbitten hareket edenler bazı ilimleri değerli, bazılarını değersiz görmek gibi bir hataya düşmezler. Fakat insanın gücü hepsini anlamaya ve anlatmaya yetmeyeceğinden adeta görev taksimi yapılmış, sonsuz derecede zengin olan Allah’ın alîm isminin tecellilerini herkes, kabiliyeti/imkânları/ilgisi ve zamanı oranında arayıp bulmaya, tanımaya çalışmıştır.

Hangi dönem ve hangi medeniyete mensup olursa olsun her devletin kendine göre bir ilim irfan ve sanat çizgisi vardır. Bunun için kurumlar kurmuş, yatırımlar yapmış, söz konusu sahanın ustalarını yetiştirmenin yollarını aramıştır. Bu ustaların arayıp buldukları gerçekler bazen ülke sınırlarını aşamamış bazen da komşu ülkelerdeki meslektaşlara ışık tutmuştur. Bu uluslararası yarışda bazı üst yöneticiler fiilen işin içine girerek bütün imkânlarını seferber etmiş, farklı alanların “usta”larını ülkesine davet etmiş bazı liderler de bu “hakikat âşık”larını sürgüne gönderebilmek için kırk dereden su getirmiştir. Söz konusu talihsiz uygulamaların baş aktörleri arasında Keçecizâde’nin tabiriyle “müdâhane-i âlimân”ı yeni tabirle “kifayetsiz muhteris”leri ilk sıraya koymak gerekir.

Osmanlı devletinin başkenti İstanbul’un, düşman kuvvetlerince 15 Mart 1920’de işgal edilmesiyle birlikte bu topraklarda yeni bir dönem başlamıştır. 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan TBMM, üç yıl sonra Cumhuriyet’i ilân etmiş ve bir dizi kanunlarla yeni yolunu çizmiştir. Bu kanunların bir kısmı ilim ve irfan hayatıyla ilgili idi. İlmi temsil eden medrese,”yetersizdir” gerekçesiyle 1924’te, irfanı temsil eden tekke,”zararlıdır” mülahazasıyla 1925’te kapatıldı. Üç sene sonra da harfler değişti. Çizilen rotaya göre açılan yeni mektep ve fakültelerde diğer ilim dalları belli bir seviyede ilgi görürken 1930’lu yıllarda ülkemizde bir tane İmam Hatip Okulu, bir tane İlâhiyat fakültesi yoktur. Uzun yıllar sonra bu yanlıştan kısmen dönülmüş 1949’da Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, 1951 yılında yedi ilde İmam Hatip Okulu, 1959 da ise İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü açılmıştır. Bu sefer başka bir problem, aradaki inkıta sebebiyle bu orta dereceli ve yüksek okullara öğretmen bulma zorluğu ortaya çıkmıştır. Bu açığın bir kısmı -Ferid Kam’ın kendisi için kullandığı- “köhne müderris”lerle kapatılmış, bazı dersler için hoca bulunamamıştır.

İşte rahmetle anmak için dikkatinize sunmak istediğim “Üç Muhammed” tam bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Geçen yüzyılın ikinci yarısında dünyanın farklı ülkelerinden ülkemizdeki dinî tedrisata omuz vermek için bir çok insan gelip geçmiştir. Kimi Kazan’dan Kahire’den, kimi Bağdat’tan, Bosna’dan..Hepsine müteşekkiriz, öz evlatları gibi onlara duacıyız. Fakat kısaca tanıtmak istediğim bu üç isim kıdem itibariyle öndedir. Ayrıca her biri ayrı bir kıtayı temsil etmektedir. Asyalı Muhammed Hamidullah, Afrika’lı Muhammed Tavit Tancî, Avrupa’lı Muhammed Tayyib Okiç.

 

Şimdilik 29 Aralık 1974 tarihinde İstanbul’da vefat eden Tanci’den bahsedilecektir.

İbnu’n-Nedim’in dostu

İbni Haldun’un dostu

Ve Türkiye’nin dostu

Muhammed Tavit Tancî

Fas’ın kuzeybatısında, Atlas Okyanusuna açılan Tanca şehrinde, Osmanlı Devleti’nin talihsiz Mondros Mütarekesini imzaladığı günlerde 1918 yılında doğdu. Kadı olan, aynı zamanda Nâsıriyye tarikatına mensup olan babasıyla başladığı ilim yolculuğuna Fas şehrinde devam etti. Dinî ilimlerin yanında, özellikle Muhammed İlmî’den Matematik ve Astronomi okudu. Yirmi yaşında Kahire’ye intikal etti. Şimdiki adı Kahire Üniversitesi olan Câmiat u Füâdi’l-Evvel Edebiyat Fakültesi’nin Arap Dili Bölümünü 1943’de derece ile tamamladı. Hocalarından Ahmed Emin , İbn Haldun’un Mukaddime’si üzerinde çalışmasını teklif etti. Böylece yazma eserlerin içine daldı. Bu dalış son nefesine kadar devam etti. Mukaddime’yi gönlüne göre neşredemediyse de İbn Haldun’un diğer eseri Şifâu’s-sâil’i kırk yaşında iken İstanbul’da, 100 sayfalık uzun bir mukaddime ile yayınladı. Kitabı Süleyman Uludağ Tasavvufun Mahiyeti adıyla (İstanbul 1977) kitabın mukaddimesini ise Bekir Topaloğlu, İslâm Tasavvufu Üzerine başlığıyla tercüme etmiştir. (İstanbul,2002) İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde okuttuğu Kelam, İslâm Mezhepleri Tarihi ve Belâgat-i Kur’âniyye ders notları basılmamış olup Bekir Topaloğlu’nun özel kütüphanesindedir. Kerbelalı şair Fuzûlî tarafından Arapça olarak kaleme alınan Matlau’l-itikad adlı kelam/tevhid konularıyla ilgili eserin tahkikini yapmış, o yıllarda asistan olan M.Esad Coşan ve Kemal Işık’ın tercümeleriyle birlikte Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin yayını olarak kitapçı raflarında yerini almıştı. (Ankara 1962)

Tanci Arapça bir çok makalesinin yanında, ellili yıllarda, İslâm, Türk Yurdu, Hilâl gibi mecmualarda tercüme edilerek yayınlanan makaleleri de vardır. 1956 yılında Ankara’da yayın hayatına giren İslâm dergisindeki makaleleri şu başlıkları taşıyor: İslâmiyet, Muhammed Resulullah. Birinci makalenin mütercimi İzzet Hasan, ikincisinin Osman Keskioğlu’dur.

Kitabu’l-İber’in son cildinde yer alan müellifin otobiyoğrafisini et-Ta’rif adıyla Kahire’de 1951 yılında neşretti. Bir yıl sonra neşrettiği Humeydî’nin Endülüs Tarihi ile ilgili Cezvetü’l-muktebis isimli eserin takdim yazısı ise Zâhid Kevserî’ye aittir.

O da Hamidullah gibi 1952 yılında 34 yaşında iken İstanbul’da yapılan xxıı. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi’ne katıldı. Bu vesileyle müslim, gayr-i müslim bir çok meslektaşını tanıdı. Daha önemlisi, Dersaadet’in Süleymaniye başta olmak üzere dünyanın en değerli yazmalarına ev sahipliği yapan bu şehri ve bu ülkeyi tanıdı ve sevdi. 1953’te Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslâm Felsefesi hocasıdır. Bu arada İslâm Dini ve Mezhepleri dersini de okutmaktadır. Türkiye’de Necla Sayın Hanım’la evlenen Tanci’nin kızı, Prof.Dr. Ayşe Emel Kefeli şu anda 29 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde çalışıyor.

1962’de ülkesinin ısrarlı daveti üzerine Fas’a gittiyse de üç yıl kalabildi. Orada da –Kral’ın arzusuna rağmen- “kifayetsiz muhterisler”in gadrine uğradı.

1965’de kütüphanesiyle birlikte tekrar ülkemize geldi ve İstanbul’a yerleşti. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde şu dersleri okuttu: Kelâm, Tevhid, İslâm Mezhepleri Tarihi, Belâgat-i Kur’âniyye. O yıllarda asistan olan Bekir Topaloğlu, Hayreddin Karaman ve arkadaşlarına rehberlik yaptı. 1970’de tekrar Ankara İlâhiyat Fakültesine intikal eden Tanci 1973’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde bulunurken İÜ Edebiyat Fakültesi’nde, Ankara’da bulunduğu yıllarda da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’de Arap Dili derslerine girdi.( Şu bilgiyi de ilave edelim. Atmışlı yetmişli yıllarda ülkemizde iki çeşit dinî yüksek tahsil kurumu vardır: Fakülte ve Enstitü. 1949’da açılan Ankara İlâhiyat ile 1971’de açılan Erzurum İslâmî İlimler Fakülteleri üniversiteye bağlıdır. Sayıları yedi olan Yüksek İslâm Enstitüleri ise Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır. YÖK ile birlikte 1982’de hepsinin adı ilâhiyat fakültesi olmuştur. )

29 Aralık 1974’te İstanbul’da 56 yaşında vefat etti. Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi. Kendisiyle ilgili olarak 2011’de yapılan sempozyumun bildirileri ile bazı yazıları İslâm Düşüncesi Üzerine Makaleler adıyla Türkiye Diyanet Vakfı yayınları arasında basılmıştır. (Editör: Sönmez Kutlu)

Yazmalar yönünden zengin olan kütüphanesi Türk Tarih Kurumu’na intikal etmiştir. Merak ediyorum aradan yarım yüzyıla yakın bir zaman geçti. Bütünüyle tasnif edilip hizmete sunuldu mu? Hoca,1965 yılında memleketinden tekrar Türkiye’ye gelirken kütübhanesinin nakil masrafı için bazı kitaplarını sattığını ve bu ızdırabı ölünceye kadar duyduğuna dair hüzünlü hikâyeyi kızı naklediyor. Bir şey daha söylüyor. Tanci’nin vefatına çok üzülen Fas kralı taziye için özel bir heyeti Türkiye’ye gönderiyor. Ayrıca hanımına maaş bağlanacağını da söylüyorlar,Ama.. Yaklaşık 3000 ciltlik kütübhaneden ayrı olarak ömürboyu yazdığı fişler, tuttuğu notlar, özellikle İbnu’n-Nedim’in Fihrist’i ve İbn Haldun’un Mukaddime’si ile ilgili not defterleri ve diğer arşiv malzemeleri asistanı Bekir Topaloğlu’nun girişimleriyle İSAM kütübhanesine intikal etmiştir.

Allâmu’l-guyûb sonsuz rahmeti ve mağfıreti onunla olsun!

 

1951, Güneyce / Rize doğumlu. Güneyce İlkokulu (1960), İstanbul İmam Hatip Okulu (1970), Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü (1974) mezunu. Şebinkarahisar ve İspir liselerinde öğretmenlik yaptı. 1977 yılında Bursa Yüksek İslâm Enstitüsünde tasavvuf tarihi asistanı oldu. Doktorasını 1983’te “İbn Teymiye’ye Göre İbn Arabî” konulu teziyle tamamladı. 1989’da doçent, 1994’te profesör oldu. Çalışmalarını Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Tasavvuf Tarihi Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak sürdürdü. Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir. Deneme türündeki ilk yazısı “Onlar ve Biz”, Mayıs 1971 tarihli Hareket dergisinde yer aldı. Ürünlerini daha sonra Hareket (1970-80), Nesil (1978), Yönelişler (1983), Mavera (1984), Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, İktisat Fakültesi Dergisi dergileri ile Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde yayımladı. Araştırma ve incelemeleriyle Türkiye Millî Kültür Vakfı Jüri Özel Ödülünü aldı. İslâm dergisinin 1986’da açtığı araştırma yarışmasında “Zeynilerde Bir Sufî: Abdullatifi Kudsî” başlıklı çalışmasıyla mansiyon kazandı. 2002 yılında Metinlerle Günümüz Tasavvuf Hareketleri adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği Araştırma Ödülünü aldı. ESERLERİ: Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler (1977), Tasavvufî Hayat (Necmeddin Kübra’dan, 1980), İslâm’da Tenkid ve Tartışma Usûlü (Mîzanü’l-Hak, Katip Çelebi’den, S. Uludağ ile, 1981), Tasavvuf ve Tarikatler Tarihi (1985), Tasavvufî Hikmetler (İbn Ataullah İskenderî’den, 1989), Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler (2 cilt, 1991 ve 1993), Vahdet-i Vücud ve Muhyiddin İbn Arabî (İsmail Fenni’den, 1991),İbn Arabî’de Varlık Düşüncesi (Ferit Kam’dan, 1992), Niyazî-i Mısrî (1994), Tasavvuf ve Tarikatler (1994), Eşrefoğlu Rumî (1995), Bursa Dergâhları (Yadigâr-ı Şemsî, Mehmed Şemseddin’den, Kadir Atlansoy ile, 1997), Evliya Menkıbeleri - Nefahatü'l Üns - Abdurrahman Cami (Lamiî Çelebî’den, Süleyman Uludağ ile, 1998), Gönül Mektupları (2000), Akşemseddin (H. Algül ile, 2000), Metinlerle Günümüz Tasavvuf Hareketleri (2001), Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi (2003), Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar (2004), Mahabbet Mektupları (2004), Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları (2005), Dervişin Hayatı Sufînin Kelâmı (2005), Bursa’nın Gönül Sultanları (2006), Dildâr-ı Şemsî-Niyazî-i Mısrî’nin İzinde Bir Ömür Seyahat (Mehmed Şemseddin Mısrî’den, Y. Kabakçı ile, 2010), Bursa’da Kırklar Meclisi (2011), Buhara Borsa Bosna (2012), Türkistan'ın Işığı Necmeddin-i Kübra, Türküstan Diýarynyň Şuglasy Nejmeddin Kubra (Türkmence), 28 Şubat Öncesi ve Sonrası Türkiye’de Dinî Hayat (2012), Miraciyye ve Bursalı Safiye Hanım’ın Vakfiyesi (2014), Yazarlık Hayatının 50. Yılı Ajandası, Emir Sultan, Konuk Öğrencilerle Gönül Gönüle, Annem Babam ve Oğlum, Derviş Yunus Emre, Bursa’nın Gönül Doktorları,

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir