Cönk, içerisinde dualar, notlar, tarifler, tarihler gibi çeşitli bilgilerin olduğu yazılı mecmualardır. Fatih Sultan Mehmet’in cöngünde dört kitap vardır ve bunları sürekli yanında taşır. Bunlar:
![](https://www.insaniyet.net/wp-content/uploads/2023/01/el-isarat-287x300.jpeg)
İbn-i Sina’nın el- İşarat’ı. Bu kitap nazarî yönteminin zirve metinlerindendir.
Gazzali’nin Tehafüt-ü Felasife’si. Bu okitap nazarî yönteme güçlü bir Eş’ari eleştiri metnidir.
Sühreverdi’nin Hikmet-i İşrak’ı. Bu kitap müşahede ve nazarî geleneğin birleştirilmesini öneren İşrakiyye geleneğini temsil eder.
Konevi’nin Miftah’ul Gayb’ı. Bu kitap ise müşahede geleneğini merkeze alarak nazarî geleneği yeniden yorumlayan ekberî geleneğin zirve metinlerindendir.
Fatih’in cöngünü oluşturan bu kitaplar orijinal halleriyle Nur-u Osmaniyye Kütüphanesinde bulunuyor. Şu aralar yeni açılan Rami Kütüphanesi’nde sergileniyor.
Fatih Sultan Mehmet’in, idareye geçmeden önce aklî ve naklî bilgiyi etkin kullanarak doğunun ve batının tecrübesini edindiği anlaşılıyor.
Arapça, Farsça, İbranice, İtalyanca, Yunanca ve Latince dillerini tercüme yapacak kadar iyi biliyordu.
Bunun yanısıra devlet idaresindeki 30 yılda çıktığı 25 seferde 2 imparatorluk, 4 krallık, 11 prensliği devletine kattı.
İstanbul’u fethi sırasında Bizans kralı Konstantin’in abisi olan Teodor’un iki oğlu Has Murad Paşa ile Mesih Paşa’yı hizmetine alınıp sarayda yetiştirdi. Onlara önemli görevler vererek Bizans tecrübesini yanında tutmayı başardı.
Akıl – Nakil Dengesi
Fatih’in cöngü aynı zamanda akıl – nakil dengesine işaret eden metinleri oluşturur. Bu denge kadim tartışma konularımızdandır.
Hz. Âdem’e esmanın (eşyanın mahiyeti) öğretilmesi (Bakara, 2/31) ile varlık (ontoloji) ve bilgi (epistemoloji)’den haberdar olundu.
Böylelikle bilginin iki temel kanalı oluştu: Akıl ve Vahiy.
İslam düşünce tarihinde ilk akılcılar diyebileceğiz Mutezile’nin ortaya koyduğu olumsuz performans akla karşı bir direnç oluşturdu ve bu direnç maalesef günümüzde de devam etmektedir.
Mutezilenin, siyasi desteği de arkasına alarak “dikte” ettiği fikirler tarihte “mihne” dönemini yaşatmıştı. Diğer taraftan buna aynı yöntemle karşılık verilmesi, en büyük zararı akıl/nakil dengesine vermiş, tartışma sağlıklı bir zeminden mahrum bırakılmıştı.
Bu mahrumiyet bugünü etkilediği gibi yarını da etkilemeye devam edecek gibi görünüyor.
Bir Kuşun İki Kanadı
Akıl ve Vahiy bir kuşun iki kanadı gibi denge ve uyum içerinde birlikte hareket etmesi geren bilgi kanallarıdır.
Biri olmadığında diğeri de eksik olur.
Bediüzzaman Said Nursi bu mecburi ilişkiyi şöyle dile getirir:
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” (Münâzarat)
İlk olarak kuşun hangi kanadının çırpması konusunda ise önceliği akla verir:
“Takarrur etmiş usuldendir: Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.” (Muhakemat)
Olması gereken akıl ile naklin, beyin ile kalbin el ele vermesidir.
Vahiy dışarıdan gelen akıl, akıl içeriden gelen vahiy değil midir?
Tarihte kalıcı eser bırakanlar cöngünde bu beraberliği yakalayanlar, iki kanatla uçanlardır.
Hiç düşündünüz mü, sizin cöngünüzde hangi kitaplar var?