Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Felçli Şaire Şifa Olan Şiir

Söz vermiştir kurtaracaktır, adıyla çağrılanı ve beni Onun adıyla çağırırlar… / Ve insanlık içinde kim olabilir, ondan çok sözünde duranı?

EKLENDİ

:

Arap, İran ve Türk edebiyatında “İslam’ın şiir anıtları” denilebilecek eserler, genellikle sevgili gül Peygamberimizle ilgili yazılan kasidelerdir. Kaab Bin Züheyr’in “Kaside-i Bürde”, İmam-ı Bûsirî’nin “Kaside-i Bür’e”, İbni Cabir’in “Kaside-i Bediyye”, Ebül Beka Salih Bin Şerif’in “Endülüs Mersiyesi”, Fuzûlî’nin “Su Kasidesi”, Süleyman Çelebi’nin “Mevlid”, Arif Nihat Asya’nın “Naat” isimli şiirleri, gül Peygamber ile ilgili şiir anıtlarına birer örnek teşkil etmektedir.

Hz. Muhammed (sav) ile ilgili yazılan en ilginç ve güzel kasidelerin başında İmam-ı Bûsirî’nin “Kaside-i Bür’e, Kasidetü’l-Bürde” de denilen “Hırka Kasidesi”dir.

“Bürüyen Kaside” de denilen “Kaside-i Bür’e”nin sahibi İmam-ı Muhammed bin Said Şerefüddin, 13.yüzyılda yaşamış Arap asıllı Mısırlı bir büyük şairdir. İmam-ı Bûsirî: bilgin, üstün ahlâklı, Allah dostu bir şahsiyettir. Peygamber Efendimiz’i öven birçok şiiri vardır.

Biyografi yazarı İbn Şakir el-Kütübî’nin belitttiğine göre İmam-ı Bûsurî, ömrünün sonlarına doğru felç geçirir. Bedeninin yarısı hareketsiz kalır. Şair, bu sırada “El-Kavâkibü’d-Dürriye fi Medhi Hayri’l-Beriyye” adını verdiği, şairin tutulduğu hastalıktan kurtulmasına vesile olduğu için “Kasidetü’l-Bürde” denilen meşhur şiirini yazar. Bir gece Şair İmam-ı Bûsurî, Allah’tan Peygamber Efendimizin (sav) hatırı için şifa diler.

Şiirin bittiği gece İmam-ı Bûsurî, Allah Resulü’nü rüyasında görür. Peygamber Efendimiz (sav), ondan kendisi için yazdığı bu şiiri okumasını ister. Şair, “Yâ Resulullah! Ben, sizin için birçok kaside yazdım, hangisini istersiniz?” deyince Hz. Peygamber (sav), kasidenin ilk beytini okur. İmam-ı Bûsurî de bu şiiri, Hz. Peygamber’in huzurunda büyük bir aşkla okur. Allah Resulü, şiir bitince felçli yatmakta olan şairi ödüllendirmek üzere hırkasını (bürde) çıkarıp üstüne örter ve eliyle vücudunun felçli kısmını sıvazlar. Şair; heyecanla uykudan uyanır, gördüğü rüyanın heyecanıyla toparlanmaya çalışırken felçten bir eser kalmadığını fark eder ve sevincinden ne yapacağını şaşırır. Peygamber Efendimizin rüyada örttüğü hırka-i saadet de üzerindedir.

Bu sırada şafak söküp sabah namazı yaklaşmıştır. Şair İmam-ı Bûsurî, abdest alıp mescide gitmek üzere evden çıkar ve yolda bir Allah dostuyla karşılaşır. Derviş, ondan Hz. Peygamber (sav) için yazdığı kasideyi okumasını ister. Bûsurî, hangi kasideyi istediğini sorunca derviş, “Hani bu gece Resulullah’ın huzurunda okuyordun, o da zevkle dinliyordu ya, işte onu.” der. Şair İmam-ı Bûsurî, “Bunu hiç kimseye söylemedim. Bunu nereden anladın?” der. O zat da rüyasını olduğu gibi anlatır şaire. İmam-ı Bûsurî, bu durum karşısında büyük bir hayret ve şükür halini yaşar. Peygamber Efendimize olan samimi aşkını, övgüsünü, dua ve selamını, O’nun hayatı ve mucizeleriyle birlikte terennüm ettiği kasidesini dervişe okur ve bir nüshasını ona verir.

Nihayet bu muhteşem olay, halk arasında yayıldıktan sonra bir menkıbe şeklini almış; bu manzume de “Kasidetü’l-Bürde” (Hırka Kasidesi) ismiyle şairiyle birlikte büyük bir şöhrete kavuşur. Mahmut Kaya’nın “TDV İslam Ansiklopedisi”nde ifade ettiği gibi: “… kaside, bu sebeple asırlardır İslam coğrafyasının her bölgesinde büyük bir ilgi görmüş; dinî toplantılarda, mübarek gün ve gecelerde, sünnet, düğün, bayram ve cenaze merasimlerinde okunagelmiştir. Haftalık evrad olarak da okunan kaside, 140. beytinden itibaren felçlilere şifa maksadıyla yedi gün süreyle okunmaktadır. Hattatlar da meşk derslerinde genellikle bu kasideyi yazarlar.” Bu kaside kadar hakkında şerh, hâşiye, tahmis, tesdis, taştir ve nazireler yazılan bir başka kaside yoktur.

On bölümden oluşan 165 beyitlik “Kaside-i Bürde” (Şifa Kasidesi)’nin, -bu meşhur naatin- bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Hasret ateşine yanmaktan mıdır?

Aşkın neşesine kanmaktan mıdır?

 

Selemli dostları anmaktan mıdır?

Âşıksın ey gönül, belki yüzünden”

(Mahmut Kaya, Kaside-i Bürde’yi Türkçe Söyleyiş)

 

“Latifliği bir çiçek, dolunay şeref ve değeri

Cömertliği bir deniz, yardımı zamandır tıpkı

 

Onun tebessümünden ve konuşmasındadır sanki:

Sedefte saklı inci, inciler hep hedefte saklı.

 

Onun toprağının kokusundan daha güzel var mı koku?

Ne mutlu o kişiye ki koklamış, öpmüş ulu toprağı!

 

Ve O, adaletle sırat gibi kıldan ince; hak ve eşitlikte de,

Hassas ve ayarlı mizan gibi, insanlar ve kâinatlar arası.

 

Söz vermiştir kurtaracaktır, adıyla çağrılanı ve beni Onun adıyla çağırırlar…

Ve insanlık içinde kim olabilir, ondan çok sözünde duranı?

 

Yarın hesap gününde tutmazsa o elinden:

Sen benim için de: Vay sana, hey sonsuz kayan adam, uçurumlar kurbanı”

(Sezai Karakoç, İslam’ın Şiir Anıtlarından)

 

Üstat Sezai Karakoç’un ifade ettiği gibi bu şiir, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizi, Kur’ân-ı Kerim’i, İslâm’ı tam bir samimilikle, çok lirik ve akıcı bir üslûpla dile getiriyor. Hakikatin ve güzelin sonsuz prensipleri, İslâm sanatı, yüreğimizin orta noktasında solmaz gül gibi açılıyor ve dönüyor. Şair İmam-ı Bûsurî’ye Allah rahmet eylesin.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar