Bizimle İletişime Geçin

Kavram

Gazze’de Siviller – Çocuklar Değil, İnsanlık Öldü…

EKLENDİ

:

 

İsrail yıllardan beri, sistematik bir şekilde imha etmeye devam ettiği bir halkı, 7 Ekim 2023’te elde ettiği bir fırsatla bu sefer toptan yok etmek için Gazze’ye yöneldi.

Gazze, Hz. Ebu Bekir zamanında (M. 634) İslam yurdu oldu. Müslümanlar, buradaki hâkimiyetleri boyunca şehri imar etti ve Gazze, fetihten yaklaşık 200 yıl sonra tam bir ilim diyarı hâline geldi. Çeşitli sivil ve dinî mimari yapılarla şehir mamur oldu. Gazze’de otuz beş civarında cami ve mescidin yanı sıra çok sayıda tarihi eser ve önemli mezarlar bulunmaktadır. Saldırının başladığı günden beri bu camilerin tamamına yakını yerle bir edildi.

Peygamberimizin dedesi Abdülmüttalib’in babası Hâşim’in mezarı da Gazze’dedir. Çünkü Hâşim ticaret kervanlarıyla uluslararası yolculuk yapardı. O, ticaret maksadıyla bölgeye geldiğinde Gazze’de öldü ve oraya defnedildi.

Aslında İsrail, Hamas’ı, Gazze’yi, Filistin’i değil, bizim tarihimizi, köklerimizi bombalamakta iz ve eserlerimizi yok etmek istemektedir. Peygamberimizin dedelerinden Hâşim’in mezarının orada olduğunu pek çok insan bilmez ama İsrail bunu iyi bilir.

İsrail şunu da çok iyi bilmektedir: Müslümanlara ait iz ve eserler ayakta durdukça Yahudiler bu topraklara kalıcı bir şekilde yerleşemeyecekler, huzur bulamayacaklardır.

(Doğu Kudüs’teki Yusufiye Mezarlığının Dıştan Görünümü)

Onun için Türkiye farklı alanlarda Filistin için büyük bir mücadele verdiği gibi oradaki mezarlıkları bile oldukça mukavemetli şekilde ihata eden âdeta sur gibi duvarlarla çevirdi. Mesela Doğu Kudüs’teki Yusufiye Mezarlığı TİKA tarafından restore edildi. Ancak ne yazık ki 2021 yılında İsrail bu mezarlığın bir kısmını park yapma faaliyetlerine girişti. Engel olmak isteyenlere yine orantısız güç kullandı. En ufak fırsatta da oradaki Müslümanlara saldırmaya ve savaş hâlini sürdürmeye devam etmektedir.

(Doğu Kudüs’teki Yusufiye Mezarlığının Kitabesi)

İsrail Gazze’de de son derece ahlaksız ve hukuksuz bir şekilde imha süreci yürütmektedir. Çünkü onlar nekrofiliya (öldürmeyi seven) mahlûklardır.

Hâlbuki İslam, mecbur kalmadıkça savaşmayı önermez. Ancak savaşmak zorunda kalınırsa, bunun da birtakım kurallar dâhilinde yapılmasını emreder. Mesela, Hz. Peygamber, Busra’ya gönderdiği elçinin öldürülmesi üzerine Bizans’a karşı Mute’ye orduyu sevk ederken komutanlarına şu talimatı vermiştir: “…kadınları, yaşlıları, manastırlara çekilmiş din adamlarını öldürmeyiniz, hurmalıklara zarar vermeyiniz, ağaçları kesmeyiniz, binaları yıkmayınız.”

Bizim ordumuzda daha birkaç hafta önce Suriye’nin kuzeyinde tespit ettiği bir terör yuvasını imha etmek için harekete geçtiği hâlde o binanın yakınlarında oyun oynayan çocukların zarar görmesi ihtimalinden dolayı operasyonu iptal etmiştir.

Savaşta bile olsanız, savaşa müdahil olmayan sivilleri öldüremezsiniz, çocuklara zaten dokunamazsınız. İnsanların en temel ihtiyaçlarına ulaşmalarını engelleyemezsiniz.

Bu Uluslararası hukukta da İslam hukukunda da böyledir.

Bunun örneği de yine Hz. Peygamber’in uygulamalarıyla sabittir. Nitekim Mekkeli putperestler birkaç sefer Medine’ye saldırdılar. Amaçları Peygamberimizi ve Müslümanları imha etmekti. Ancak başaramadılar. 627’deki Hendek Savaşı’ndan sonra Mekke’de kıtlık ve açlık yaşandı. Mekke buğday ihtiyacının büyük bir kısmını Yemâme bölgesinden temin ediyordu. Tam bu sırada Yemâme reisi Sümâme Müslüman oldu ve Mekke’ye yapılan bütün buğday sevkiyatını durdurdu. Aslında bu, Mekke müşriklerini tamamen bitirecek ve Müslümanlara zarar vermelerini engelleyecek büyük bir fırsattı.

Bütün bunlara rağmen Mekkeli Müşrikler, Medine’ye elçi göndererek Peygamberimizin Yemâme lideriyle görüşmesi ve buğday ambargosunu kaldırması için arabuluculuk yapmasını rica ettiler. Peygamberimiz hiç tereddüt etmeden bu talep karşısında Sümâme ile görüşerek buğday sevkiyatını yeniden başlattı.

O rahmet Peygamberi, bundan başka bir hamle daha yaptı. Mekkeli fakirlere dağıtılmak üzere 500 dinar (yaklaşık 850.000 TL) gönderdi. Ayrıca Mekke’nin meşhur deri ürünleri, ambargolardan dolayı satılamadığından yine Hz. Peygamber, Mekke’nin o sıradaki reisi Ebu Süfyan’a yüklü miktarda Medine hurması göndererek onların derileriyle takas yapıp şehir halkının âdeta nefes almasını sağladı.

Hâlbuki o Ebû Süfyan, kısa bir süre önce o dönem için büyük bir sayı olan on bin kişiyle Müslümanların ve Hz. Peygamber’in yaşadığı Medine’yi kuşatmış ve onları imha etmek için yoğun çaba sarf etmişti. Yaşanan Hendek savaşında Ebû Süfyan sonuç alamamıştı.

Ancak Peygamberimiz, Hendek Savaşının ardından Mekke’nin yaşadığı kıtlık sorununa kayıtsız kalmadığı gibi başkalarının da onlara uyguladığı ambargoları kaldırmış, üstelik bizzat kendisi para ve temel ihtiyaç maddeleri göndererek Mekkelilerin hayata tutunmalarına imkân sağlamıştır. (Hamidullah, İslam Peygamberi, c. I, s. 251-252)

Hz. Peygamberin bu insanî yaklaşımları, Mekke-Medine arasındaki savaşı bitirdi ve Hendekten (Mart 627) yaklaşık bir yıl sonra iki kesim arasında kalıcı bir anlaşma imzalandı (Mart 628 Hudeybiye) ve ülkede huzur hâkim oldu.

Günümüzde ise İsrail, Gazze’nin en temel ihtiyaçları olan suyu, elektriği, gazı, gıda sevkiyatını kesmek suretiyle tam bir imha gerçekleştirmek istiyor.

Kur’an’ı Kerim, İsra Suresinde İsrailoğullarının tarihte iki defa çok büyük taşkınlık ve azgınlık sergilediklerini ikisinde de üzerine gönderilen güçlü komutanlar aracılığıyla cezalandırıldıklarını anlatır. (Bkz: İsrâ Sûresi 4-8. ayetler)

Bunlardan birincisinde MÖ. 587’de Babil kralı Nabukadnezzar (Buhtunnasr) Süleyman mabedini yıktı.

İkincisinde de Romalı komutan Titus MS 70’te Yahudiler üzerine sefer düzenledi, onları mahvetti ve yeniden yapılan mabedi bir daha yıktı. O tarihten beri mabedi tekrar inşa edemediler. Yahudiler, Süleyman Mabedini inşa etmenin çabası içindeler. Tevrat’ta ölçüleri verilen mabedi ona göre inşa edebilmeleri için Mescid-i Aksâ alanındaki İslâmî eserlerin yıkılması gerekiyor, onları şimdilik yıkmaya cesaret edemiyorlar.

Yukarıdaki malumatın ardından Kur’an, İsra Suresinin 8. ayetinde Yahudileri açık bir şekilde uyarmakta ve “Eğer yine azgınlık yaparsanız biz de sizi daha önce yaptığımız gibi cezalandırırız” buyurmaktadır.

Bu, Allah’ın açık bir vadidir ve İsrail böyle devam ederse bu ayete göre tekrar hem de feci bir şekilde cezalandırılacaktır. Bunun kimin eliyle ve nasıl olacağını söylemek belki zor ancak gerçekleşeceği kesindir.

Burada bize düşen, ilk planda Gazze’ye acil yardımları sürekli bir şekilde devam ettirmek, onlara sahip çıkmak, dua ve desteklerimizi eksik etmemektir. Ardından kendi içimizde gerek millet olarak gerekse İslam ümmeti olarak millî manevî değerlerimiz ekseninde bir bilinçlenme gerçekleştirmek, birlik-beraberlik sergileyerek güçlü bir devlet olmak, bu tür sorunlara müdahale edebilecek bir güce kavuşmaktır. Çünkü batı, güçlü de olsa haksızlıkları ve zulümleri bırakınız engellemeyi, desteklemeye devam etmektedir.

 

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar