Edebiyat
Genç Şiirin Dijital Kültürle İmtihanı
“Genç olmak, genç olmayı hak etmekle mümkündür ve gençlik ikbal merdiveninin ilk basamağı değildir, hiç de olmamıştır.” İsmet Özel
EKLENDİ
-:
Yazar:
Yasemin Kapusuz12. Mevlânâ Şiir Şöleni Bildirisi
“Genç olmak, genç olmayı hak etmekle mümkündür ve gençlik ikbal merdiveninin ilk basamağı değildir, hiç de olmamıştır.” İsmet Özel
Evet, heyecanlıyım. Heyecanla geldim, heyecanla söze başlıyorum. Şair İsmet Özel diyor ya; “Yaşamayı bileydim, yazar mıydım hiç şiir” Ben de “Konuşmayı bileydim, yazar mıydım hiç şiir” derim. Çünkü şiir zor iş, hepimiz çok iyi biliyoruz. Biz, az ve öz sözle olabildiğince çok şey anlatmaya çalışan insanlarız. Aynı şekilde bunu herhangi bir mesele konuşulurken de yapmaya çalışırız. Vaktin önemini de bildiğimiz için belki de.
On beş ile yirmi dört yaş aralığı genç olarak addediliyor,deniyor. Ben yirmi beş yaşında genç bir öğretmenim. Öğrencilerime söz verdiğim için yirmi beş yaşımı geçmeyeceğim. Bu sebeple her yıl güncelliyorum kendimi. Bu konu başlığı altında genç şiir var ve dijital kültür var ayrıca. Ve imtihan… Biz şu an hem matbu hem de dijital çağı bir arada yaşıyoruz. Böyle bir gündemimiz olsun tabii. Olsun da her zaman. Şiir, meselemiz olsun. Olmaya devam etsin. Yalnız şiir hakkında herkesin bir zevki vardır, fikri de var. Onlar da olsun diyorum. Zevklere de fikirlere de açık olalım. Şiir derdiyle hoş olalım yeter ki.
İstanbul Üsküdar’da edebiyat öğretmeni olarak görevime devam ediyorum. Gençlerle işim dolayısıyla. Şiirin genç olması deyince biraz da şairin genç olması üzerinde duruldu, duruluyor sanki. Ancak bir şiir asla bitmez, küllerinden doğar, yenilenir, tazelenir. Dolasıyla şiir gençtir. Ve ben de inanıyorum ki şiir, yıkılmayan kalemizdir. Şair de genç kalandır.
Şimdi şöyle bir durum var değil mi? Gençler, sosyal medyayı daha çok seviyor. Oradan şair oluyorlar, hızlı ve kolay bir şekilde. Bunun önüne geçebilir miyiz? Hayır. Önümde benim de gördüğünüz gibi olası acil bir duruma karşı telefonum duruyor, sessizde. Ben de hem basılan dergilerde –ki onlar baba ocağıdır- hem de dijital dergilerde şiir yazıyorum. Şairlik iddiasında olmadım, olamam. Ancak güzel bir fotoğrafla şiir paylaşmayı ben de seviyorum. Her birinin yerinin de ayrı olduğunu düşünüyorum. Elime kalemi alıp köşeme çekilip dergimi de güzelce okurum. Dinlenmek için uzandığımda da elimdeki telefondan şiir okurum. Çok yorgunsam da sosyal medyadan şiir okurum. Asla sosyal medyadakine “Bu da şiir mi şimdi?” demem. Okursam okurum, okumazsam da okumam. Yani ben okumadım, beğenmedim diye o şiir, şiir olmaktan çıkmıyor. Dijital olmayan dergilerde de okumadığımız şiir vardır. Ancak dijitalde de çok iyi şiirler var. Madem biz biraz iddialı bir başlık altında konuşuyoruz.
Tam da size gençlerimizin yaşadıklarını anlatabilirim. Farklı çalışmalar yapıyoruz onlarla, okuma ve yazma serüvenleri sürecinde. Kendilerine dergilerde yer bulmak istiyorlar ve maalesef bulamıyorlar. Onlar da hızlı bir şekilde örgütlenip fanzin veya dergi çıkarmaya başlıyorlar. Gençler inanın bizden çok çok daha hızlı bir şekilde okuyabiliyor, yazabiliyor, yazdıklarını paylaşabiliyor. Okuma oranı azmış ülkemizde. Kemmiyet mi? Keyfiyet mi? Ne? Okuyan yokluk içinde de bir yolunu, imkânını bulup okuyor. E–kitap okuma oranı da düşükmüş bizim ülkemizde. Ben keşke okusalar da dijital okusalar diyorum gençlerimiz için.
Literatür konuşarak vakit almak istemiyorum izninizle. Şiir bana cenneti hatırlatır, her şeyin en güzelinin olduğu yer ve gençlik. Cennette hepimiz genç olacağız. Genç kalmayı hepimiz istemeliyiz belki de. Ruh ve beden… Hani hesaplanır ya beden yaşınız, ruh yaşınız diye. Ve gönül. Başka dillerde karşılığı olmayan o güzel kelimemiz, güzel gönlümüz. Gelenekte gönlü kocaltmamak diye bir tabir vardır ve önemlidir. Sanırım bu önemli bizim için. Divan edebiyatından, tasavvuftan beslenmeye çalışıyorum. Yeni kalmaya çalışıyorum. Yalnız, şiirlerin şiir olup olmadığına sadece dergi editörlerinin karar vermesini istemiyorum. Şiir benim için gerçekten çok çok özel. Hani Fuat Köprülü Dede Korkut Hikâyeleri için söyler ya: “Türk edebiyatını bir kefeye, Dede Korkut Hikâyeleri’ ni bir kefeye koysanız Dede Korkut ağır basar.” Ben de bütün diğer türleri roman, hikâye, masal vb. hepsini bir kefeye, şiiri ayrı kefeye koysam şiir ağır basar. Biz var olan rutinimiz içinde güzelliği, güzellikleri ortaya çıkarmaya çalışırız. Fotoğraf çekerken de büyük bir kargaşanın içinden bir kompozisyon oluşturuyoruz. Neticede bütün sanatlar da kompozisyon, uyum değil mi? Renklerin uyumu, kelimelerin uyumu… Bu noktada gençlerimize yol açıcı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Şiiri yozlaştırmadan evet ama şimdilik böyle bir durum söz konusu değil.
Bırakın, tesirli, büyülü söz söylesinler, fotoğraf çeksinler, resim yapsınlar ve onları dijital ortamda paylaşsınlar. Onların da bir okuyucusu olacak, geleneği canlı tutan dergilerin de. Ben aynı şeyi tekrar edip duracağım sanıyorum. Hepsi var olsun. Şiir, muhatabını bulur. Küllerinden doğar. Bitmez. Tükenmez. Ayrı konulara, şiirin ne olduğuna değinmek istiyorum ancak konumuz zaten geniş bir konu imiş zaten. Şiir, hiç bitmesin.
Üniversitede okurken babamdan cep telefonu istemiştim. Evine telefon bağlattık ya telefona ne gerek var, demişti. “Olur mu öyle şey baba yaa, hangi devirdeyiz, ev telefonu ile olur mu?” demiştim. Babam, ilkokul öğretmenim olarak hayatımda çok kıymetlidir bu arada. Aklıma şimdi gelen bir örnek bu verdiğim misal. Nasıl ki biz atalarımıza itiraz ettik, yeniyi istedik. Bizim gençlerimiz de bizden isteyecek. Kaçınılmaz bu halden. Şiiri sosyal sorumluluk olarak gören gençlerimiz de var, sadece sevgilisine güzel söz söylemek için gören gençlerimiz de. Hepsinin birer ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Biz bir meyveyi sevmediğimizde o meyve, meyve olmaktan çıkıyor mu? Çıkmıyor. Şiir de öyle. Edebiyatın, sanatın zirvesi… Ümitvarım.
“Konformizm bizi nereye götürür?” bilmiyorum ancak şiir her zaman var olacaktır. Şekil mi değiştirir, dergilerden sanala mı taşınır? Zamanla görebiliriz onu da ancak. Zaten “Hangisi iyi, hangisi kötü?” gibi bir şey de konuşmayız, konuşamayız. Hepsinin yeri ayrıdır baştan beri söylediğim gibi. Nesir, yürümek ve koşmak gibi diyor Valery, amaca yönelik. Şiir ise dans etmek gibi. Düşünün, dans etmenin bile çok çok başka halleri var. Biz hayret edebilen insanlarız. Durup ince şeyleri düşünebilen... Mecaz ifade edebilen…Kelimeleri yormayan, sözü de yormayan… Uzatmayayım o halde!
Öz ve özetle şiir ve iyi şiir, muhatabını nerede olursa olsun bulacaktır ve hiç bitmeyecektir. “Çıkar asar-ı rahmet, ihtilaf-ı re’y-i ümmetten.” Ne güzel düşünceler paylaşıyoruz birbirimizle. Rabbim bizi de neslimizi de şiirden ayırmasın. Şiir; derdimiz, dermanımız, meselemiz, vesilemiz… Hayra, şuura, edebe, güzelliğe… Şiirle dolu nice güzel günlerde buluşmak ümidiyle…
Beğenebileceğiniz Gönderiler


Çok Okunanlar
- Genel-
Öğretmenliğimin Üşüdüğü Günler
- Şahsiyet-
Vefatının 40 Yılında N.F. Kısakürek ve Son Mısraları
- Edebiyat-
Sürgün Çekirdek
- Düşünce-
Tuzu Eksik Aforizmalar
- Düşünce-
Procrustes’in Hayaleti: Anlamak mı Yargılamak mı?
- Tarih-
Feth-i Mübîn ve Fetih Rûhu
- Din ve Hayat-
Hz. Lût’un Fıtrat Çağrısı ve Kavminin Helak Sebebi
- Düşünce-
Bana Yüreğimi Tarif Et