Başlarken şu notu düşmek uygun olacaktır: Bu paylaşımda geçen “din” ve “dinî değerler” kavramlarını büyük çoğunlukla “İslam”ı ve “İslam’ın Değerleri”ni ifade için kullandık.
1980’li yıllara kadar insanların dinî inançları, genellikle bir parçası olduğu ailesinin inancıyla ve yakın çevresinden öğrendikleriyle şekilleniyordu. Ailesinden uzak kalan ve sosyal çevresini değiştirenler inanç konusunda farklı tercihlerde bulunsalar da toplumun büyük çoğunluğu hayatları boyunca dinî inancını ve değerlerini sorgulamasını gerektiren bir durumla karşılaşmıyordu. Mensubu olarak yaşadığı toplumun değerleriyle hayatını sürdürüyordu.
Teknolojinin hızlı gelişmesiyle insan hayatını etkileyen unsurlar çoğaldı. Bu yeni unsurların ne kadarının inançlarıyla uygun olduğu, nelerden kaçınması gerektiği konusunda kendisine ve çevresine sorduğu sorular fazlalaştı. Bu süreçte bazı insanlar, iletişim ağlarının genişlemesi ve etkileşimin artmasına bağlı olarak benimsediği inancı ve değerleriyle ilgili dijital platformlarda ve iletişim kanallarında farklı yorumlar duydular. Çevrelerinden, ağırlıklı olarak da internet üzerinden sorularına kendilerini tatmin edecek cevaplar aramaya başladılar.
Bu soruların bütün toplumu etkileme gücüne sahip din ve dinî değerlerle ilgili olması, durumu daha önemli ve tartışılır hâle getirdi. Bazen tek bir soruyla ilgili karşılarına onlarca farkı cevap çıktı. Birtakım cevapların ya da cevap niteliğindeki görüşlerin birbirine taban tabana zıt olması inançlarıyla ilgili şüphelerini derinleştirdi.
Özellikle yeniliğe, değişikliğe daha açık olan gençler, toplumda kabul görmüş değerlere karşı duran yorum ve değerlendirmelere daha fazla ilgi gösterdiler, gösteriyorlar da.
Günümüzde çocukların ve gençlerin din ve dinî değerlerle ilgili düşünce ve tutumlarıyla ilgili araştırmalar ve değerlendirmeler yapılıyor. Bu çalışmalar, inanç ve dinî değerlerle ilgili sağlam bir temele dayanan, ayağı yere basan bir duruşa sahip olanların çoğunlukta olduğunu gösteriyor. Ancak bu araştırmalar, okullardaki zorunlu dersler dışında dinî değerlerle ilgili hiçbir bilgiye sahip ol(a)mamış gençlerin sayılarının da azımsanmayacak durumda olduğuna dikkati çekiyor.
İnandıkları din ile ilgili şüphe içinde olanlar genellikle dinden değil, farklı insanların dinî sunuş şekillerinden olumsuz etkileniyorlar. İslam’ın temel prensiplerinden çok, mensup olduğu grubun din yorumuyla davranan insanların tutumları, doğru bilgiye sahip olamayanların inançla ilgili çelişkilerini artırıyor. Küçük bir tereddütte de rüzgârın önündeki kuru yaprak gibi savruluyorlar. Sonuçta da dinin dışında sığınabilecekleri limanlar aramaya başlayabiliyorlar.
Bilimsel keşiflerin gelişmesi, evren ve insanla ilgili bilgilerimizin artması da özellikle gençlerin dinî değerlerle ilgili tereddüt yaşamalarının sebeplerinden biridir. Doğru bir Allah inancına sahip olanlar, her bilimsel tespiti, yaratıcının büyüklüğüne ve kudretine bir delil olarak görüyorlar. Ancak yeterli ve doğru dinî eğitim al(a)malmış gençlerden bazıları her olup biteni bilimle, tesadüfle, süreçle açıklamak gibi bir yaklaşıma sahip olabiliyorlar. Her olayı bilimsel yaklaşımla açıklamaya çalışanlar Allah’ın yaratmasını, yarattıklarına görev ve sorumluluklar yüklemesini kabul etmekte zorlanıyorlar.
Bunların yanında dine karşı alternatif düşünceleri savunanlar; dinî değerlerin, içinde yaşadığımız zamanın ihtiyaçlarına cevap veremediği, yetersiz kaldığı, dolayısıyla gereksiz olduğu ile ilgili özellikle dijital platformlarda paylaşımlar yapıyorlar. Bu içerik paylaşımlarının gençlere ulaşmasına genellikle kişisel cep telefonları ve tabletler aracılık ediyor. Bu nedenle de durumdan genlikle anne ve babanın bilgisi olmuyor. Dolayısıyla da bu alanda bir tedbir al(a)mıyorlar.
Bu paylaşımlar doğru dinî bilgilere sahip olmayan çocukların ve gençlerin, İslam’a bakışını olumsuz etkiliyor. Sonuçta da çocukların, gençlerin dine ve dinî değerlere karşı şüphe ile başlayan yaklaşımları, onları dini temelden reddetme noktasına kadar götürebiliyor.
Dinî alanda yozlaşmayı temellendiren deizm, teizm, agnostisizm, ateizm gibi akımlar büyük oranda bütün dinlere karşı bir duruş sergiliyor. Ancak günümüzde özellikle İslam’ın ve İslami değerlerin bu akımların hedefinde olduğunu biliyoruz.
Dinden ve dinî değerlerden uzaklaşan ve büyük çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kitlenin, hedeflerine ulaşmak için her yola başvurmakta bir mahzur görmediklerini, haz ve hız peşinde koşmayı hayatın gayesi hâline getirdiklerini görüyoruz.
İnanca tuzak olarak karşımıza çıkan bu düşüncelerin temsilcileri, vitrine çocukların ve gençlerin yaşları gereği daha fazla ilgi gösterdiği “özgürlük” kavramını koyuyorlar. Bilinçli olarak dinî değerleri hayatın dışına itmek isteyenler, özellikle ergenlik dönemindeki gençlerin özgürlük kavramını yerli, yerleşik ve geleneksel olan değerlere karşı çıkmamanın gerekçesi olarak kullanmaya daha yatkın olabildiklerini biliyorlar. Gençlere özgürlüğü, “Hiçbir otoriteyi kabul etmeme, yerleşik ve kabul görmüş toplumsal kuralları yok sayma” olarak sunuyorlar. Bunun da “Z” kuşağının bir özelliği olduğunu savunuyorlar.
Dinî duyguların yozlaştırılması olarak da ifade ettiğimiz anlayışın tuzağına düşen gençlerin büyük kısmı için “özgürlük” gibi “sorumluluk” da anahtar kavramlardandır. Yaratıcıyı “yok” saymak ya da kendisine karışmadığını, yaratıcı tarafından yüklenen bir sorumluluğun olmadığına inanmak ya da inandığını söylemek gençliğe yeni adım atanlara değişik ve heyecan verici gelebiliyor. Bu dönemde yaşlarının da etkisiyle kendilerinden daha üstte sorumluluk veren bir varlığı reddetmek cazip görünüyor. Bu düşünceyi benimseyenler açısından bu tutum ve davranışlar tam da özgürlük kavramına uygun ve bütün sorumlulukların belini kıran bir yaklaşım olarak algılanıyor.
Ancak bu düşünceleri yayanların varmak istedikleri hedef çocukların ve gençlerin özgür düşüncelere sahip olmaları, özgür düşünebilmeleri değildir. Bunlar, inanmış bir insanın; insani, millî ve dinî değerlere karşı çıkan bir anlayışı gölge gibi takip etmeyeceğini biliyorlar. Özellikle gençlerin kendilerini tereddütsüz ve sorgulamadan takip etmelerini sağlamak için de öncelikle dinî değerlerini ve sorumluluk duygularını yok etmek istiyorlar.
Ancak insanlıkla yaşıt dinî değerlerin yerine, temelsiz ve amaçsız bir toplum düşüncesini yerleştirmek kolay değildir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği olan aklı, mantığı, duyguları vicdanı gibi manevi/ metafizik yönünü oluşturan değerlerini basit çıkarımlarla “yok” saymak; insanlığın bu gününe de, geleceğine de fayda sağlamaz. Yaratıcı hakkında “yok” ya da “bilinemez” diyenler için bu düşünce dinin yüklediği sorumluluktan kurtulmanın yolu olarak görülebilir. Bu konuda bazı insanlar ikna da edilebilir. Ancak gerçeği görmek istemeyenlerle ilgili sıklıkla kullanılan bir cümleyi burada ifade etmek gerekir: “Gözlerini kapatan sadece kendisine dünyayı karanlık eder. Başkalarının dünyalarını karanlık edemediği gibi güneşi de yok edemez.”
Aslında bu düşünceyi dillendirenler için sadece dinî değil, bütün kuralar, değerler gereksizdir ve anlamsızdır. Onlara göre herkesin, dinin yerini dolduracak kendine göre bir ahlak anlayışı, bireysel kuralları vardır ve bu yeterlidir.
Bu anlayış şuna benzer: Herkesin bireysel olarak benimsediği ve doğru bulduğu trafik kuralları vardır. Başkalarının kuralları ve doğruları onu ilgilendirmez. Bu yaklaşım “Ben bana yeterim” demektir bir bakıma. Böyle düşünen ve bunu uygulamaya çalışanların trafiğe çıktığı andan itibaren her an kendisine ve başkalarını zarar vermeleri ihtimal değil, kesindir.
Dinin aslına dayanmayan, kendisine göre bir din anlayışı benimseyen ve “Benim doğrularım bana yeter” diyenlerle trafikte “Benim kurallarım bana yeter, başkalarının kuralları da beni ilgilendirmez” diyenlerin yaklaşımları aynıdır aslında.
Akıllı ve mantıklı bir insanın bu düşüncelerle hayatını idame ettirmeye çalışması mümkün değildir. İlkeli ve insan onuruna uygun yaşamanın ilkeleri İlahi otorite tarafından belirlenmiştir. Buna uyulursa huzur, buradan uzaklaşılırsa karmaşa kaçınılmazdır. Dünyanın her yerinde, herkes için huzurlu bir hayatın her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Binlerce yıllık medeniyetimizi imha değil ihya edecek bir nesil yetiştirmek gerekiyor. Anne ve babalar başta olmak üzere imanlı ve iyi insan yetiştirmekten sorumlu olanların, çocuklar ve gençler için neler yapılması/yapılmaması gerektiği konusundaki düşüncelerimizi bir sonraki yazıya bırakalım.