Din ve Hayat
Hasbünallahu ve Ni’mel Vekîl…
Hz. Peygamber’in sihirli beyanında buyrulduğu gibi, “Yüce Allah acizliği kınar, hâlbuki akıllı olmalısın. Bir işin üstesinden gelemediğin zaman, ‘Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.’ de.” (Ebû Dâvûd, “Kadâ’ (Akdiye)”, 28) Öyleyse Hasbünallahu ve ni’mel vekîl …
EKLENDİ
-:
Yazar:
Ömer Menekşe, Doç. Dr.Hayat denizi her zaman sakin değildir. Bu denizde bazen fırtınalar kopar. Bazen insan Hz. Âdem gibi yasakla sınanır. Bazen Habil ve kabil gibi infakla… Bazen Hz. Nuh gibi evladıyla sınanır, bazen de Hz. İbrahim gibi babayla, eşle ve evlatla… Bazen Hz. Yakup gibi sevgi ve şefkatle, bazen kıskanç kardeşler gibi hasetlik ve nefretle… Bazen Hz. Eyyûb gibi sabırla sınanır, bazen Hz. Lût gibi ailesiyle…Bazen Hz. Yusuf gibi iffet ve zindanla sınanır, bazen Hz. Musa gibi zalim firavunla… Gün olur insan Hz. Davud ve Hz. Süleyman gibi sultan olmakla, gün olur Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya gibi kurban olmakla sınanır…
Hasbünallahu ve ni’mel vekîl …
Tüm çaresizliklerin çaresi, tüm köşeye sıkışmışların önünde açılan kapı… İnsan tam bittiğini hissetmeye başladığında, gündüzleri kararıp geceye döndüğünde, etrafındaki herkes dağıldığında, en yakınları dahi kendisini terk ettiğinde, kendisini terk etmeyen tek dostun varlığını hissetme ve “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.” deme…
Onulmaz zannedilen zorlukların, acizlik ve çaresizliklerin galebe çaldığı anda; ne kavî bir kulluk ve ne güçlü bir dayanaktır bu.
“Kuluna Allah kâfi değil mi?” (Zümer, 39/36) hitabına muhatap olurken ‘Bittim’ dediğin bir anda, Rabbimizin ‘yettim’ demesi…
“(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir.” (Tevbe, 9/129) buyururken Mevla, “Hasbünallahu ve ni’mel vekîl” şeklinde dillerden dökülür cümle…
Öyle ki bu cümle, bazen çaresiz bir derde duçar olan hastanın tek dermanı olur.
Hasbünallahu ve ni’mel vekîl.
Bazen bu cümle zulme ve haksızlığa uğramış bir mazlum ve mağdurun hayata tutunduğu tek dal olur. Hakkını alacak güçten yoksundur. Elinden geleni yapmış, yine de zalimin zulmünü önleyememiştir. Tutunduğu dallar eline gelmiş, başvurduğu kapılar yüzüne kapanmıştır.
Kalbimiz ağrıdığında, dilimiz dolandığında, omuzlarımızın üzerinizdeki yükün altında ezilirken; sıkıldığımızda, daraldığımızda, çaresiz kaldığımızda… Yorulduğumuzda, direnmekten vazgeçmeyi düşündüğümüzde, hata ettiğimizde günahın pişmanlığıyla tükenirken… Velhasıl yandığımız zaman zulmetin alevinde, ateşi serin ve selametli kılan bir tılsımdır.
Hasbünallahu ve ni’mel vekîl …
Hz. Peygamber’in sihirli beyanında buyrulduğu gibi, “Yüce Allah acizliği kınar, hâlbuki akıllı olmalısın. Bir işin üstesinden gelemediğin zaman, ‘Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.’ de.” (Ebû Dâvûd, “Kadâ’ (Akdiye)”, 28)
Öyleyse Hasbünallahu ve ni’mel vekîl …
Isırgan otları gibi sarsa da dört bir yanımızı kötülüğün kamçısı, kırbacı. Hıçkırıklar, yumrular dizilse de boğazımıza. Kuşatsa da bizi bazen çaresizlik. Gözümüzün ibriğinden içimize akıttığımız gözyaşları yakıp kavursa da bizi. Yapabileceklerimizin sınırlı olmasının getirdiği öfkeyle dolsak da… İçimizde fırtınalar koparken sesimize ılık bir rüzgâr katma, kan beynimize sıçradığında isyana kapılmadan dilimizden dökülüveren bir teselli pınarıdır.
“Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl nime’l-Mevlâ ve ni’me’n-nasîr”
Yalnız Ona baş eğmek ve yalnız ondan dilemek… O ne güzel vekil, O ne güzel Mevl⸠O ne güzel yardımcı! …
el-Vekîl: Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran…
Kendisine güvenilip dayanılan, kullarının rızkına kefîl olan…
el-Vekîl olana tevekkül etmek… O’na sığınmak…
Kur’an’ın “Allah’a dayan; vekil olarak Allah sana yeter.” (Nisa, 4/81) ve “…De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O’na güvenip dayanırlar.” (Zümer, 39/38) şeklindeki ifadeleriyle Allah’ı kendine vekil kılmak…
Gerekli tedbirleri alıp sonucu Allah’a havale etmek… Maddî ve manevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve alınması gereken bütün tedbirleri alıp yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra sabretmek ve gerisini O’na bırakmak…
İbrahim yüreğine sahip olmak… Tıpkı Uhud Savaşı sonrasında bir kısım insanların müminlere, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun.” dediklerinde imanları daha da artan ve gür bir seda ile “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl” (Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!) diyerek (Âl-i İmrân, 3/173; Buhârî, “Tefsir, Âl-i İmrân”, 13) O’na sığınmak…
“…Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter…” (Talâk, 65/3) ayetinde de ifade edildiği gibi sadece O’nun vekilliğini kabul etmek, O’na güvenip dayanmak…
Hasbünallahu ve ni’mel vekil…
Aslında sırlı kelimeler, gizli hazineler vardır dillerde zikredilen… Kimi tesbih olur, kimi tahmid, kimi tehlil, kimi tekbir, kimi temcîd… Aslında hepsinde ortak bir tefekkür, bir tezekkür, bir teşekkür vardır… Rahman ve rahîm olan, Kādir-i Mutlak olan Allah’a sığınma, O’ndan dileme, O’na tevekkül ve bel bağlama, bâki kalacak salih amelleri çoğaltma…
O sırlı kelimelerden biridir Hasbünallahu ve ni’mel vekîl.
Yine benzer şekilde dilden dökülen bir kelam var, o da aynı manada:
“Allah bes, bâki heves”
Bes Farsça, kâfi, yeter, yetişir anlamında… Yani Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.
Allah bes demek, [Ona tevekkül etmek] ve yalnız O’ndan dilemek
Nitekim şair:
“Mâsivadan el çekip mahlûktan ümit kes
Virdin olsun her nefes:
“Allah bes bâki heves” [Lâedrî] (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınevi 2005, s.237)
Yine benzer şekilde bir başka şair
“Allah vâfîdir bana Allah şâfîdir bana
Allah kâfîdir bana Allah bes bâkî heves
Ben ‘âşık-ı zâr olmuşam ma’şûk ile yâr olmuşam
Müştâk-ı dîdâr olmuşam Allah bes bâkî heves” (Müştak Baba)
derken benzer terennümler divan şiirinde ifadesini bulur ve gönüllere tercüman olur.
“Hakk’dan özge nesne yokdur gayrıdan ümmidî kes
Aç gözün merdâne bak, Allah bes, baki heves.” (Aziz Mahmud Hüdâyi)
Velhasıl…
Bir imtihan dünyasından geçiyoruz… Var oluşumuz bir imtihan, varlığımız imtihan, yokluğumuz, yoksunluğumuz imtihan. Açlık imtihan, zenginlik imtihan. Ve ömür… Bütün bir ömür imtihan…
İmtihandayız.
Ve bundan sonra dillendirilecek dua:
“Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû, aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbü’l arşi’l azîm,”
(Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir.)
“Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl ni’me’l-Mevlâ ve ni’me’n-nasîr, gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-masîr.”
(Allah, bize yeter, O ne güzel vekildir. Ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır. Bağışlamanı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!”)
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Zafere İman: İsmail Heniyye
- Din ve Hayat-
Türkiye Diyanet Vakfı ve Projeler
- Düşünce-
Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-I
- Edebiyat-
Bir Devrimcinin Ardından
- Edebiyat-
Gezgin: Burada Olmayan
- Edebiyat-
Ahmet Haşim ve Frankfurt Seyahatnamesi
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-II