Bizimle İletişime Geçin

Söyleşi

Hüseyin Atlansoy ile Söyleşi

EKLENDİ

:

 

1.Bir söyleşinizde “Şiirler bir öznelliği karşıladığı ölçüde okurda yankı buluyor ya da bulmuyor: Bu, şiirin özündeki söze bağlı bir durum.” ifadelerini kullanıyorsunuz. Hüseyin Atlansoy bir okur olarak kimlerin öznelliğinde yankı buluyor?  

 Hüseyin Atlansoy: Öncelikle kendime benzer özellik ve nitelikte olan kimselerin öznelliğinde bir yankı oluşturmam söz konusu olabilir tam olarak bilmiyorum. Tam tersi de mümkün görünüyor. Ters kutupların birbirini çekme özelliği vardır deniliyor. Bu durum şiir içinde geçerli midir denilse hiçbir fikrim yok. Öznel hakikat demeyeceğim orada Kierkegaard oturuyor. 

 2.Şiir evreninizde “çocukluk, benlik, ölüm, aşk, medeniyet” gibi hâkim temaların yanında “şehir”, özellikle de “İstanbul” teması ön plana çıkıyor. Yıllarca İstanbul’a uğramadınız. Şimdi de ona taşındınız. İstanbul’la olan hikâyenize dair neler söylemek istersiniz? 

 Hüseyin Atlansoy: Ne diyeyim putu tokatlasan da put yine puttur kırmak gerekir. Yukarıda saydığınız benlik ölüm aşk ve medeniyet tema ya da kavramlarının bende ilk izdüşümleri İstanbul’da netleşmeye başladı. İstanbul’da biteceğini sanmıyor ve istemiyorum. İntihar İlacı’nın finalinde tabutunu giymeyeceğim İstanbul / inan sözümü kendim gibi tutarım demiştim. Sözümdeyim. Söz mühimdir. 

 3.Uzun yıllar “taşra”da yaşadınız ve çok geniş ufuklu şiirler kaleme aldınız. Şiirin genişliğiyle yaşadığımız yerin darlığı arasında nasıl bir durum var? 

 Hüseyin Atlansoy: Kâğıtta değil kalemin içindedir kader demiştim geçen yüzyıl. Sözümdeyim. Şöyle denilebilir insan nefes aldığında içi genişler nefesini verdiğinde ise bir darlık söz konusudur. Sanatı Ziya Osman Saba gibi geçen zaman / nefes almak biçiminde alımlamakta mümkündür bir Azrail yoklaması biçiminde yaşamakta. İkincisini tercih etmenin öznel bir yanının olduğu söylenebilir. Benim için az gidilen bu yolu seçmek isabetli ve bedeli ağır oldu diyebilirim. 

4.“Ben şairlerin çok fazla şiirleri olduğuna inanmıyorum. Bir insanın hep aynı kızı sevmesi gibi şairlerin de sanıyorum tek bir şiirleri var” cümlesine sahip olan Atlansoy’un “tek bir şiir var” diyeceği şiiri hangisidir? Onu diğer şiirlerinden ayıran temel saikler nelerdir? 

 Hüseyin Atlansoy: Tabii ki ilk ve son şiirim. İlk şiirimi biliyorsunuz zaten son şiirim ise Hüsrev ü Şirin. Diğerlerinden diğerleri diyerek ayrılabileceğini sanmıyorum. Aynı şiirde yürümek aynı yolda yürümek gibidir . Kelimeler derseniz kesik izlerimiz derinleşiyor diyebilirim. 

5.“son dizesini okudunuz şiirin/ ben Hüseyin Atlansoy nisan altmışiki/ haydi allaısmarladık/ kalbinize bir kez olsun bakın sizin mi”  diye soruyorsunuz bir şiirinizde. Biz de size sormuş olalım; kalbine bakamayan, baksa dahi kendisine ait olmadığını göremeyen yaşadığını hayat sayabilir mi? 

 Hüseyin Atlansoy: Felsefe tarihinde Sokrates ve öğrencisinin karşılıklı güzel bir atışması vardı. Üzerinde durulmayan bir hayat yaşanmaya değmez ve yaşanmamış bir hayat üzerinde durmaya değmez biçiminde. Kavramlar duyguları karşılamaya yetmiyor çoğu kez. Bu noktada her halde gönül yürek ve kalbin iç ve dış anlamlarına bir kez daha bakmak gerekebilir. Hüsrev ü Şirin’in ilerleyişi bu noktadan olabilir.  Son şiirim bir nefes olsun isterim en azından kendime. 

 6.Atlansoy, kendi şiirini bir okur olarak değerlendirebilir mi? Sanatçının kendi benliğinden uzaklaşıp dışarıdan bir göz olarak kendisinden doğana dair yeniden anlamlandırma eylemine gitmesi mümkün müdür? 

 Hüseyin Atlansoy: Kendiliğin ya da kendiliğindenliğin bir tartısı ölçüsü var mı bilmiyorum. Belki şu söylenilebilir yaşantılarınızdaki karşılıklarıyla yapabileceğiniz eşleştirmeler belleğinizi güçlendirip sizi diri tutabilir. Tersi ise kendinizin karikatürü olmanızı getirebilir. 

 7.Eserlerinizi incelediğimizde genellikle dergilerde yayımlanan şiirlerin bir araya gelmesiyle oluşan dosyaları görüyoruz. Bir istisna olarak Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi eserindeki şiirlerin neredeyse tamamı ilk defa bu eserde yayımlanmış. Bu duruma yahut geleneğe dair Atlansoy neler söylemek ister? 

 Hüseyin Atlansoy: Gösteri Uçuşu da öyledir. Dergiler masaya kimlerle beraber oturduğunuzu göstermesi bakımından da önemlidir. Bir bütünlük taşımadan derlenen şiirler her zaman kitap özelliği göstermezler. Bütünlük önemlidir. Ben bu bütünlük özelliğini dikkate aldığımı söyleyebilirim. Yalnız Kılıç ve Kadeh şiiri ile Dört Taç Sultanlığı şiirlerinin aslında bir kitap olmayı hak ettiklerini tembelliğim yüzünden ya da o şiirlerin seferinden çıktığım için bu özelliğe ulaşamadıklarını söyleyebilirim. 

 8.Meseleyi biraz daha dergilere ve dergiciliğe evirmek istiyorum aynı zamanda. Dergâh, Albatros, Hece, Yönelişler, Yedi İklim ve daha adını sayabileceğimiz onlarca dergide metinleriniz yayımlandı. Onlarca yıllardır, isminiz dergilerin kapaklarında yer alıyor. Dergicilik geleneğimize ve dergilerle olan irtibatınıza dair neler paylaşmak istersiniz? 

 Hüseyin Atlansoy: Ekim ayında yayınlanacak son şiirim ile kırk bir yılı tamamlamış olacağım. Masal gibi bir varmış bir yokmuş. Sanırım onlarca değil. Belki toplamı on tanedir. Belirli bir asabiyeti ve yönü işaretlediğinde dergilerin ve dergiciliğin değeri konuşulabilir. Akacak su yolunu bulur ve akar. Suyun küstüğü durumlarda vardır. Aslolan akmaktır. Akarsu kir tutmaz çünkü. 

 9.Yayımlanmasını heyecan ve merakla beklediğiniz ve yayımlandığında farklı duygular hissettiğiniz bir şiirinizin hikâyesi var mı? 

Hüseyin Atlansoy: Elbette hikayesi değil şiiri var. Her bir şiir için geçerli bu durum. Şiire ilişkin tefekkür ise herkese açıktır ben dahil. Herkese açık olması mümkün olduğu anlamını içermiyor. 

 10.1982’de Yönelişler dergisinde yayımlanan ilk şiiriniz “Batıda Kan Var” üzerine bir şeyler söylemek ister misiniz? 

 Hüseyin Atlansoy: Dal ağacı gösterir. 

 11.Eserlerinizde şehir ve kent kavramları önemli bir yer tutuyor. Moderniteyle olan ilişkinin, medeniyet tasavvurunun, cemiyetten ferde evrilen insan tipolojisinin temelinde yer alan unsurlar şehir ve kent kavramları bağlamında da okunabilir. 1990 yılında kaleme aldığınız kitaba Şehir Konuşmaları adını vermenizden şehir kavramı üzerine düşündüğünüzü de anlayabiliriz.  Buhara başta olmak üzere Kudüs, Bağdat, Şam, Endülüs gibi İslam şehirleri şiirlerde sahip çıkılan değerleri işaret etmesi bakımından önemli bir yer tutuyor. İslam şehirlerine ve şiirlerinizdeki görünümlerine dair neler paylaşmak istersiniz? 

 Hüseyin Atlansoy: Şehri kaybetmiştik. Sonra mahalleyi ve sokağı kaybettik. Evi ve odayı kaybetmemiz yakın zamanların zayiatı. Turgut Cansever’in evren tasavvuru ile şehri ve mimariyi eşleştiren yaklaşımını değerli buluyorum. Fukara Üsküdar Eyüp ve Fatih semtlerinin ruhu bir esinti ya da çisenti bile değil artık. İç içe geçmiş dokuz şehir ve bu şehirlerin anlatısı Sezai Bey’in şiirlerinde yansıtılıyor. 

 

 12.İlk şiir kitabınız olan İntihar İlacı’ndan bugüne kadar yaklaşık on kitap neşretmiş bir şairin imge dünyasına baktığımızda ayna, kedi, yağmur, rüya, zenci, muhalif, zorba gibi her kitapta ortalık arz eden ve derinlikli işlenen imgelerle karşılıyoruz. İmgeler ve temalar her eserde ortaklık arz etmesine rağmen kendisini tekrar etmeyen ve özgün dili ile sürekli yeni anlam katmanları açan bir şiiriniz var. Bu duruma dair ne düşünüyorsunuz?  

 Hüseyin Atlansoy: Sekiz kitabım yayınlandı. Dokuzuncu kitap Açık Kaplan Haykırışı   ismini taşıyacak. İsmini hak etmesini umuyorum. Bir anafordan bir merdiven aracılığı ile çıkıyorsanız her bir atılımınızda sizi karşılayan nesne olay duygu ve düşler düşünceler farklı özelliktedir ancak gökyüzü aynıdır. 

 13.Söz tamamlanabilir mi? 

 Hüseyin Atlansoy: Söz tamdır zaten. Teknik olarak Gazzali’nin sözün oluşumuna ilişkin beşli yaklaşımını değerli buluyorum. Ne diyeyim kâğıtta değil kalemin içindedir kader. 

 14.Bir mülakatınızda çocukluğunuzdan bahsederken “Hayatımın kalan kısmı Mihalıççık’ın bir iz düşümü gibi” ifadelerini kullanıyorsunuz. Çocukluk sanatçının karakterinin oturduğu, görme biçimlerinin belirginleştiği asıl evre midir?  

 Hüseyin Atlansoy: Çocuklukta kalmamak kaydıyla bu soruya evet diyebilirim. 

 15.Çok derinlikli, katmanlı ve zengin bir imge dünyanız olduğundan bahsedebiliriz. İmge dünyanızın oluşumuyla ilgili çocukluğunuzdan gelen işaretler mevcut. Peki bu dünyayı besleyen kaynaklar nelerdir? Hayatın hangi safhalarından çekip çıkarabildiklerinizle bu dünyayı besliyorsunuz? 

 Hüseyin Atlansoy: Hayatta söylemem. Çünkü her bir şiirin de kendine mahsus bir mahali bir hayatı vardır. 

 16.Mustafa Kutlu ilk şiirlerinizi yayımladıktan sonra sizi “solak boksör” olarak tabir etmişti. Şiirlerinizin girişinde çok güçlü dizelerle okuru “knock out” ettiğinizi düşünüyordu. Bu tabirin üzerinden kırk yıl geçti fakat geçerliliğini koruduğunu söylemek zor değil. Buradan hareketle Atlansoy okuru, “rahatsız, sarsılmış” hissetmekten memnun olan bir okur mudur? 

 Hüseyin Atlansoy: Bilmiyorum. 

 

17.Atlansoy için şiirin sağaltan bir uğraş olduğunu söyleyebilir miyiz? Şiir bir arınma, bir zorunluluk yahut bir çıkmaz olarak anlamlandırılıp tanımlanabilir mi? 

 Hüseyin Atlansoy: Tanımlayan kazanır modern çağların mottosu. Tanımlamalardan ve efsanelerden kaçınmak sağlık için iyidir sanırım. Ben kaybedenlerin kayıpların safındayım. Şiirin ya da herhangi bir edimin belirli bir koşul ile ilişkilendirilip anlamlandırılmasını daraltıcı buluyorum. 

 18.Hüseyin Atlansoy ilk yazım deneyimlerini düşündüğünde şiirin kendisi üzerinde yarattığı çekim gücünü ve başlama motivasyonunu nasıl tanımlar? (Şiir nasıl gelir, nasıl hissedilir, insan durduk yere şiir yazar mı?) 

 Hüseyin Atlansoy: Durduğu yerde yazabileceğini söyleyebilirim. 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar