Din ve Hayat
Hz. Lokman ve Bir Gencin Kişilik İnşası
EKLENDİ
-:
Yazar:
Seyit Ahmet Uzun
Seküler yaşamın, Firavun’un sihirbazları gibi dünyayı ölümsüz, süslü göstererek, nefsin derinlerine işleyen bir çekim kuvvetiyle sardığı günümüz dünyasında Hz. Lokman bize bir ışık sunacaktır. Ancak ilk önce Hz. Lokman hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir. Çünkü tanımadığımız birinin bize ışık sunacağı iddiası yersiz olabilir.
Hz. Lokman, hakkında kesin bilgiye varılmayan Kur’an’ın üzerinde durduğu önemli şahsiyetlerden birisidir. Onun peygamber, bilge, hekim, ermiş, kişilerden olduğu söylense de daha çok onun kendine hikmet verilen bilge kişilerden olduğu ağır basmaktadır. Muhammed Esed gibi bazı müfessirler ise onun Hızır gibi efsanevi kişilerden birisi olduğunu ve gerçek bir şahsiyet olmadığını belirtmektedir. Ancak bu hususta Muhammed Esed’in yanıldığı aşikârdır. Çünkü Hızır Kur’an’da adı geçmeyen bir şahsiyet olmasına rağmen Lokman açıkça kendisine hikmet verilmiş bir şahsiyet olarak belirtilmektedir.
Lokman gerçek bir kişiliktir ve verdiği öğütler bu açıdan önemlidir. Hikmet verilen bir insanın özelliği nedir? Bilgi ve eylem birlikteliğidir. “Hikmet, amelin ilme uygunluğudur.” [Fahreddin Er-Razi / Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb c. 18 s. 152.]
Şükretmeyen bir kulun bir başkasına şükür kavramını öğretmesi hikmetli bir davranış olmayacağı için kalbe tesir etmez. Bunun için Lokman’a ilk önce şükretmesi gerektiği vurgulanmaktadır. “Şükür kişinin, kendisine nimet verenin zikriyle dolup taşmasıdır. Şükür üç kısma ayrılır: Kalp ile şükür; Bu nimeti tasavvur etmektir. Dil ile şükür; bu ise nimet vereni övmektir. Diğer organlarla şükür; Bu da hak ettiği oranda nimetin karşılığını vermektir. [Ragıp el-İsfehani / Müfredat/ Çıra Yayınları, s. 530.]
Şükret ki, şükür nasihatin bir değer ifade etsin.
Bu ilke, sözün kalbe tesir etmesi için önemli bir adımdır. Bir konuda çok değerli bilgilere sahip olabiliriz ve entelektüel birikimimizle insanların ağzını açık bırakabiliriz. Ancak onların kalbine giden yol bilmekle birlikte bilgiye uygun yaşamaktan geçer. Merhameti, adaleti bilmekle yaşamak bir değildir.
Allah bize hikmetli bir imana sahip olmanın imanın yaşantımızda karşılık bulmasıyla alakalı olduğunun ipuçlarını da vermektedir.
İşte bu aşamada bir gencin kişiliğini inşa ederken en önemli kişilik harcının hikmet olduğunu vurgulamalıyız. Hikmete uygun olmayan bilgi, çimentosundan ve demirinden çalınmış bina gibidir. Yıkılması kaçınılmazdır.
Bir gençle muhatap olan insanın yapacağı en önemli davranışlardan birisi de ona değer vermek ve bu değeri hissettirmektir. “Oğulcuğum!” “Yavrucuğum!” Bunu günümüz terimleriyle açıklarsak “Canımın içi, bir tanem, sevgili çocuğum!” gibi kalbe dokunan ve etkili bir hitap seçmenin gerekliliğini anlarız.
Kendisini değerli hissettirmediğimiz birisine sözümüzün tesir etmesini beklemek abesle iştigal etmektir. Konuştuğumuz kişinin kendi çocuğumuz veya yetiştirmeyi üzerimize aldığımız bir genç olması fark etmez.
Hikmet ve şükür…
Şükretmeyen, şükrü nasıl öğretebilir ki? İşte bu açıdan eğitimin ilk şartı öğreteceğimiz konunun öğretmenin şahsında karşılık bulmasıdır.
Bir gencin kişiliğinin oluşumunda babanın etkin rol alabilmesi ancak onun rol model olmasıyla mümkündür. Örnekliğini sergilemediği bir konuda yol gösterici olması mümkün değildir.
İlk uyarının tevhid ve zulüm üzerine olması ise tesadüfi değildir. Lokman, oğlunun şahsında gençliğin kişiliğini inşa edeceklere çok önemli bir uyarıda bulunmaktadır: “Yavrum! Allah’a şirk koşma! Çünkü şirk büyük bir zulümdür.”
Şirk ve zulüm kavramları insanlık cennetinin önündeki en tehlikeli iki dönemeçtir. Bu dönemecin tehlikesiz bir şekilde geçilebilmesinin yolu kavramların zıtlarında bulunmaktadır. Şirk, Allah’ın yanında başka varlıkları ilah edinmektir.
Yani şirk; insanın, insanın, eşyanın, makamın, mevkiin, ihtirasın, servetin karşısında kul olmasıdır. Allah’ın dışındaki herhangi bir varlığı yüce kabul etmek insanın kendisini alçaltmasından başka bir şey değildir. İşte şirkten uzaklaşmak her şeyden önce insanın herhangi bir şeyin karşısında güçsüz düşmemesi için gerekli olan bir inançtır.
Yalnız, Allah’a kul olmayan insan, başta kendisinin ve diğer varlıkların kölesi olacaktır. Lokman, bu uyarıyla oğlunun iradesini güçlü kılarak, diğer varlıkların karşısında ezik bir duruma düşmemesini istemektedir.
Allah’ın yanında olanın korkacak bir şeyi yoktur. Allah’ın karşısında olanın kaçacak bir yeri yoktur. Bu inanç insanı insan yaparak varlıklar karşısında insana boyun eğmemeyi öğretmektedir. Ama sahte inançlıların bu yüceliğe ermesi mümkün değildir.
“Büyük zulüm!”
Zulüm, bir şeyi konulması gereken yerin dışına koymaktır. Yani adaletten ayrılmaktır. Adaleti kaybedenin sahip olacağı başka bir değeri yoktur.
İbadet edilmeye layık tek varlık Allah’ken başka varlıkları ona denk görmek kadar büyük bir ihanet yoktur. Bir gencin ergenlik döneminden başlayarak öğreneceği ilk temel ilke adalettir. Haksızlığın her türlüsünden kaçınmasının gerekliliğine inandığı gibi, haksızlıklarla mücadele etmesini de öğrenecektir.
İşte tevhid, zulmün her türlüsünde kaçınarak Allah’ı yaşantımızın mihenk taşı görmektir.
Lokman, oğlunun kişiliğini oluştururken bir ara cümleyle, Allah’tan sonra kimlerin saygı ve sevgiye layık olduğunu gösterirken ona da bir ölçü getirmektedir.
Atalara saygı, gözü kör edercesine şartsız değildir. Her şekilde, her durumda itaat değildir.
Şartsız itaat sadece Allah’adır. İnanan gencin kalbinde tek bir sevgi vardır; Allah! Başka varlıkları Allah’ı sever gibi seversek bu defa sevgide zulüm işlemiş oluruz.
Annenin çocuğunu dünyaya getirirken çektiği sıkıntılara vurgu yaparak anne ile babanın değeri belirtilmektedir. Bir gencin en önemli özelliği anne babasına karşı saygılı olması ve onların kendisine sunduğu imkânlardan dolayı onlara teşekkür edecek bir bilince sahip olmasıdır. Çünkü Kur’an’da onlara adları Allah ile birlikte anılacak derecede büyük bir paye verilmektedir.
İyiliklere teşekkür, kişiliğin donanımlarından birisidir.
Fakat saygıda ne kadar büyük bir paye verilirse verilsin yine bir ölçü konulmaktadır. Allah’a isyanda kula itaat yoktur. Genç atasına saygıda kusur etmeyecektir ama Allah’a karşı kusurlu olmaya sevk edecek sözlerine de itibar etmeyecektir.
Bu, bütün olarak saygısızlık anlamına da gelmemelidir. Dünyaya ait günlük işlerinde her zaman onların yanında olacak bir kişiliğin temeli atılmaktadır.
Kayıtsız itaat olmadığı gibi sınırsız isyan da olmamalıdır.
“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” Lokman/15
“Onlarla dünyada iyi geçinin!” dünyalık işlerinde onları ihmal etmeyin. Onları evlatsız gibi bırakmayın. Bu, bir gencin kişiliğinin oluşumunda çok hassas bir dengedir. Bizim gibi inanmamaları onlara haksızlık etmemize neden olmamalıdır. Aslında bu yaklaşım bir zamanlar yaptığımız yanlışları tekrar sorgulamamıza neden olacak bir ilkedir. “Bizim gibi inanmıyor” diye onları müşrik ilan edip asi bir kişilik sergilemek inançlı bir gencin karakterine uymaz. Çünkü Rabbimiz, bir denge kuruyor. İsyana yönelik tavsiye, öneri ve düşüncelerine karşı tevhidi bir duruş sergilemek kadar gündelik işlerinde onların yanında olmak da önemlidir.
“Bana yönelenlerin yoluna uy!”
İnsan yürüdüğü yoldur. İnsan seyrettiği filmdir. İnsan seyrettiği dizidir. İnsan arkadaşlık ettiği kişidir. “Bana arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim.” atasözü aslında bu ayetin derinliğine işaret etmektedir. İnsanın kim olduğu kadar kimlerle olduğunun da önemli olduğuna yapılan vurgudur. Biz artık günümüz sosyal medya imparatorluğunda arkadaşlığın ve birlikte olunanların insanları ne kadar etkilediğini çok iyi biliyoruz. Duyguların bulaşıcı olduğu bir dünyada birlikte olunulan insanlar büyük bir önem arz etmektedir. İnsan kendisine değer katacak insanlarla birlikte olursa değeri artar. Ve kimse şunu söylemesin: “İzlediğim programlar, diziler, birlikte gezdiğim arkadaşlar, sosyal medya arkadaşlığı beni etkilemez!” Etkiler hem de hiç farkında olmadan etkiler. Bunun için inançlı bir genç rükû ve secde edenleri kendisine arkadaş edinmelidir.
Ve ara cümle kapatılarak Lokman’ın öğütlerine devam edilir. Bu ara cümle bir gencin kişiliğinin oluşumu konusunda önemli bir ayrıntı olduğu için buraya alınmıştır. Hekim, filozof, bilge insan, oğluna öğüde devam eder.
Kötülükler, yanlışlıklar, günahlar birkaç sebepten gerçekleşebilir: Bir, nefsin zayıflığı, İki, kimsenin görmediğine olan inanç, Üç, yanlış arkadaşlıkların etkisi, Dört, inancın kalpte tam olarak yerleşmemesi.
Şeytan, saptıramayacağı insanı tanımlarken onun muhlislerden olduğunu dile getirmektedir:
“(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna.” Hicr/39-40
Burada ihlas kavramını İblis’in ifade etmesi ise hayret-i muciptir. Çünkü kendisinin müdahale edemeyeceği tek insanın özelliğinden bahsetmektedir. Muhlisler kimlerdir?
“Onlar, dinlerini ibadetlerini imana, tevhide ters düşen bütün şaibelerden kurtarmış ve halis hale getirmiş kimselerdir… İhlas kelimesi bir şeyi başka bir şeyin karışımından korumak ve halis saf hale getirmektir.” [Fahreddin Er-Razi / Tefsir-i Kebir Mefatihu’l-Gayb / Huzur Yayınevi c. 14 s. 104.]
Bu açıklamaları niçin yaptık? Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğüdünden çıkardığım sonuç bu! Aslında Hz. Lokman oğluna bir gencin ihlaslı olmasının yolunu öğretmektedir. Bir kötülük yapılırken veya yapmaya niyet edilirken genelde kimsenin görmediği yerler tercih edilir. Kötülük gözlerden uzak yerleri tercih eder. Ancak Allah’ın her an her yerde olduğu inancı insanın yüreğine ihlas duygusunu inşa ederek onu muhlislerden yapar. Yani her an Allah’ın kendisini gördüğü ve yaptıklarını bildiği inancına sahip olan bir genç Allah’a saygısızlık olacak davranışlardan kaçınarak hayatını inancın sorumluluk bilinciyle inşa eder. İşte Lokman’ın, ihlaslı bir kişiliğin nasıl gerçekleşeceği konusunda oğluna verdiği veciz öğüdü: “Allah en gizli şeyleri bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”
Namaz kılmak ile namazı ikame etmek arasında nasıl bir fark vardır? Namazı ikame etmek kişilik inşasında önemli bir adımdır. Namaz kılmak ise ibadeti sadece yatıp kalkmaktan ibaret görmek veya onu, sosyal statüsünü sağlama almak için inananların yanında gösteriş unsuruna çevirmektir. Namazı ikame edenler Müslümanlar; namazı kılanlar ise münafıklardır. Bu tespiti Ragıp el-İsfehani şöyle açıklamaktadır:
“Yüce Allah’ın namaz kılmayı övdüğü veya ona teşvik ettiği her yerde “İkame” lafzı zikredilmiştir… “Onlar namazı kılarlar ( Velmukiminessalate) Nisa/162 “Namazı kılın! (Ve ekımussalate) Bakara/43.
Yüce Allah namaz kılanlar sözünü sadece münafıklar için kullanmıştır. “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki namazlarından gaflet içindedirler.” (Maun; 4-5) “Namaza ancak üşenerek gelirler.” (Tevbe; 54) “İkame” lafzının namazla birlikte zikredilmesi, namaz kılmaktaki amacın sadece şekil olarak değil, onun bütün rükün ve şartlarının tam olarak yerine gerilmesi olduğuna işaret etmek içindir. Bunun için şöyle rivayet edilmiştir: “Namaz kılanlar çoktur; fakat onu ikame edenler azdır.” [Ragıp el-İsfehani/age. S. 567.]
İşte Lokman oğluna namazı tavsiye ederken onu ikame etmesi gerektiğini belirtmektedir. Namazın kişiliğimizde kalıcı bir etki oluşturması için bizi sarsıcı etkisini yüreğimizde hissetmemiz gerekmektedir. Müslüman günde beş defa Allah’ın huzuruna çıkarak kötülüklerden arındığını beyan etmektedir. Sadece kendisine iman ve itaat ettiği sözünü yinelemektedir.
“Namazı amacına uygun kıl!”
Bu öğüdüyle gençliğin kişiliğini oluşturacak namazın özelliklerine de bir açıklık getirmektedir. Amacına uygun kılınan namaz nedir?
“(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut/49
Aslında Lokman’ın devam eden öğütleri namazın mahiyetine ışık tutmaktadır. Namazı amacına uygun kılan bir genç nasıl bir davranış sergilemelidir?
“İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” Lokman/17
Namaz aynı zamanda bir irade güçlendiricidir. Çünkü namazı amacına uygun kılan bir genç günlük hayatını Allah merkezli bir disipline tabi tutma sözü vermektedir.
Bir genci kişilik sahibi kılan şey sadece iyi olması değil aynı zamanda kötülüğe karşı da mücadeleci bir bilinç taşıması gerekmektedir. Dilimizle, elimizle bunlarla gücümüz yetmezse kalbimizden buğz ederek kötülüğe karşı içimizde bir direniş duygusu geliştirmemiz gerekmektedir.
Kötülüğe karşı direnişi olmayanın, kötü davranışlar yapmadığı için kendisini iyi görmesi çok anlamlı değildir. Çünkü kötülüğe razı göstermek de kötü olmanın kardeşidir. “Ben kötülük yapmıyorum.” diyerek kötülüğe karşı duyarsız olma hakkımız yoktur.
Bundan sonraki öğütlere baktığımızda budanması gereken duygulara işaret edildiğini fark edebiliriz. Bir ağacın gür ve sağlam olması için nasıl ki budanması gerekiyorsa insanın da sağlıklı bir kişiliğe sahip olması için rahatsızlık veren duygularının budanması gerekmektedir. Budanacak duyguların başında ise “kibir” gelmektedir.
İnsanları hor, hakir ve küçümseyen bir bakış açısı ruhun, nefsin karanlık dünyasında kaybolduğuna işaret eder. İnsan kibir aynasında kendisine baktıkça tersine çevrilmiş görüntüsüyle yüzleşir. Ne kadar büyük olduğunu sanırsa o kadar alçalmıştır aslında. Bunun için Lokman bize, gençlerle ilgilenenlere şu değerli tespiti hediye etmektedir.
Bir genci her şeyden önce kibir aynasından kurtarın: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” Lokman/18
Burada bize Allah’ın sevmediği bir özellikten bahsedilmektedir. Yani Allah her şeyi seven bir varlık değil. Bize de bir mesaj verilmektedir. Herkesi sevmek zorunda değiliz. Kişilik sahibi bir insan kibirli, kendini beğenmiş, ukala tipleri sevemez. Çünkü inançla kibir duygu uyuşmazlığına sahiptir. Kibirli insan, inanç aynasında sevimsiz görünür. Ancak aynı kişi zafiyet aynasında yüce görünür. Allah’ın dışındaki varlıklar kibirle iblise yoldaşlık eder. Çünkü kendini büyük görenlerin öncüsü İblis’tir.
“Küçük dağları ben yarattım” edasıyla yürüyen insan bilmelidir ki ne yürümekle yeri delebilir ne de boyca dağlara ulaşabilir. Yani kelimenin tek anlamıyla aciz bir varlıktır. İşte son uyarısıyla gençliğin duygularının disipline edilmesi gerektiğinin ipuçlarını veren Lokman şöyle demektedir: “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” Lokman/19
Kur’an bazı olayları anlatırken birtakım metaforlar kullanır. Dolayısıyla bu metaforlar olayı anlatmak içindir. Cümledeki anlama odaklanmaktan ziyade kelimeye odaklanılırsa ayetin anlatmak istediğinden uzaklaşabiliriz. Benim bu ayetten anladığım husus şudur: Nerede, ne konuşacağını bilmeyen kimsesin sesi çirkindir. Eşek ki hayvanlardan bir hayvan olarak nerede, ne yapacağını bilmeyen bir canlıdır. Nerede anırması, nerede susması gerektiğini bilmez. İşte eşekler gibi nerede anırması gerektiğini, nerede susması gerektiğini bilmeyenlerin konuşması çirkin bir sestir.
Zulmün karşısında sesini yükseltmesi gerekirken sesini kısan; sohbet meclisinde, toplantılarda, sessizliğin olması gereken ortamlarda veya büyüklerin yanında sesini kısması gerekirken sesini yükseltenin sesi çirkindir. Bu görüşüme delilse şu ayettir: “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (Hucurat/2-3)
İşte Lokman’ın bize verdiği mesaj; kişilik kazandırmak istediğiniz bir gence ilk önce nerede, ne konuşması gerektiğini öğretmektir. Lokman’ın oğluna verdiği öğütlerden yola çıkarak gençliğe nasıl bir kişilik kazandırmamız gerektiğini anlamaya çalıştık.
Allah’a itaatle şekillenen bir kişilik kime nasıl davranacağının farkında olan erdemli bir insandır. Kur’an bize, gençlere kişilik kazandırma yolunda nelere dikkat edeceğimizin altını çizmektedir. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
Allah’a itaat zulme isyan,
Büyüklere, Allah’a isyan olmayan konularda itaat, yanlışlarına karşı tevhidi bir duruş,
Toplumsal olaylarda hakkın yanında, zulmün karşısında olmak,
Zaaflarımızın farkına varıp ilahi disiplinle kendimizi düzeltmek,
İbadetlerimizde ihlası kuşanarak, dünyevi bir menfaate değerlerimizi kurban etmemektir.
Beğenebileceğiniz Gönderiler
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Zafere İman: İsmail Heniyye
- Din ve Hayat-
Türkiye Diyanet Vakfı ve Projeler
- Düşünce-
Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-I
- Edebiyat-
Bir Devrimcinin Ardından
- Edebiyat-
Gezgin: Burada Olmayan
- Edebiyat-
Ahmet Haşim ve Frankfurt Seyahatnamesi
- Edebiyat-
Aliya’nın Gölgesinden Yükselen Işık: el-Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif-II