Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

İçimizdeki Kaf Dağı’na Yolculuk

Mevlânâ; “Herkes, kendi İsa’sına gebe Meryem’dir.” diyor. Bu muazzam ve muhteşem sözü idrak ettiğimizde, Yunus’un; “Bir ben vardır bende benden içeri.” dediği hakikate erdiğimizde içimizdeki simurga ereceğiz inşallah. Allah (C.C.); “Siz, kendi hakkınızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah, sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirecek değildir.” diye buyurmuyor muydu? Unutmayın ki, “Çaresizseniz, çare sizsiniz.”

EKLENDİ

:

Feriduddin Attar’ın yazdığı,  Gülşehrî’nin de tercümesiyle birlikte şerh ettiği “Kuşların Dili” anlamına gelen “Mantıku’t-Tayr” isimli eseri duymuşsunuzdur. Bir Doğu klasiği olan bu eserde anlatılan meşhur kıssadan çok şeyler çıkarıp alabileceğimize inanıyorum.

Kuşlar diyarında işler yolunda gitmeyince huzursuzluk hâkim olmaya başlamış. Kuşlar, kuşların hükümdarı Simurg (Zümrüd-ü Anka)’un bir gün gelip onları bu halden kurtaracağına inanıyorlarmış. Ama Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşayan, her şeyi bilen, gözyaşları şifalı, yanarak kül olan, sonra kendi küllerinden yeniden dirildiğine inanılan Simurg (Anka kuşu), ortada görülmüyormuş.

Onun gelişini çokça bekleyen kuşlar, sonunda ona gitmeye karar vermiş. Fakat kuşlar, Simurg’u nerede bulacaklarını da bilemiyormuş. Bir gün uzak bir ülkede Simurg’un kanadı olduğuna inandıkları bir tüy bulmuş kuşlardan biri. Artık Simurg’un var olduğuna inanan kuşlar, onu aramaya koyulmuş. Kuşlar, Simurg’un huzuruna varıp içinde bulundukları hâlden nasıl kurtulabileceklerini öğrenmek istiyormuş.

Kuşlar, Simurg’un yuvasının, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesinde olduğunu öğrenmiş nihayet. Oraya varmak içinse birbirinden çetin, aşılması birbirinden zor yedi dipsiz vadiden aşmak gerekiyormuş. F. Attar, bu vadileri “istek, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret ve fena” diye isimlendirir… (Mevlânâ, bu vadileri, kalbinde iman olmayanların geçemeyeceği cehennemin yedi kapısı olarak tarif eder: el, dil, bel, göz, ayak, kulak, ağız.)

Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamış. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevî şeylere takılanlar, yolda birer birer dökülmüş. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Kuşların kimi “aşk denizi”ne dalmış, kimi “ayrılık vadisi”nde kopmuş sürüden… Kimisi “hırs ovası”na düşmüş, kimisi de “kıskançlık gölü”ne, “kesret ırmağı”na batmış…

Engel ve sıkıntılarla dolu vadileri birer birer geçtikçe kuşların sayıları da çok azalmış. Sonunda en çetin vadi olan altıncı vadiye yani “hayret/şaşkınlık vadisi”ne ulaşmış kuşlar. Çoğu kuş “hayret vadisi”nde şaşakalmış. Hayret vadisini geçebilenlerin büyük bir kısmı da yedinci vadi olan “fena”da (kendinden vazgeçiş, yok oluşta)  umutlarını tüketmiş. Böylece Kaf Dağı’na sadece otuz kuş (sî-murg) varabilmiş. Netice olarak,  Kaf Dağı’na ulaşan o otuz kuş da anlamış ki, yıllardır bekledikleri Simurg (si-murg, yani 30 kuş), kendileriymiş meğer.

Mantıku’t-Tayr’da anlatılan bu muhteşem Simurg hikâyesi,  tasavvufta Allah’a varmanın, “âriflik erdemi”ne (insan-ı kâmile) ermenin, kendi küllerinden dirilmenin, insanın kendi gerçeğiyle yüzleşmesinin kıssasıdır.

Bizler de karanlığa küfretmek yerine bir mum ışığı yakmalıyız. Kurtarıcı beklemek yerine kendimize güvenerek, biz olmayı göze alarak yani kendi irademizle, kendi aklımız ve yüreğimizle, kendi değerlerimizle, kendi imkânlarımızla, kendi azim ve sabrımızla hak ve hakikat yolunda elimizden gelen mücadeleyi gösterirsek âlemlerin Rabb’i de bizlere yardım edecektir hiç kuşkusuz.

Mevlânâ; “Herkes, kendi İsa’sına gebe Meryem’dir.” diyor. Bu muazzam ve muhteşem sözü idrak ettiğimizde, Yunus’un; “Bir ben vardır bende benden içeri.” dediği hakikate erdiğimizde içimizdeki simurga ereceğiz inşallah. Allah (C.C.); “Siz, kendi hakkınızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah, sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirecek değildir.” diye buyurmuyor muydu? Unutmayın ki, “Çaresizseniz, çare sizsiniz.”

1.Ali Bulut’un ifade ettiği gibi “Biz de ancak cehalete ve fakr u zarurete düşmeye neden olan tembellikten vazgeçerek, her biri hayatımızı cehenneme döndüren nefsin talep ve arzularını dizginleyerek (Kaf Dağı’nı aşarak) Simurg’umuza ulaşabiliriz!” Kendi küllerimizden ateş yakıp tekrar dirilebilir; gül ve gönül medeniyetini yeniden inşa edebiliriz.

Nuri Pakdil; “İçe bakış, dehşetli hazinedir.” diyor. Aşk medeniyetinin yolcuları, önce kendi Kaf Dağı’na yolculuk yapabilmeyi göze almış alperenlerdir. Nefsin yedi mertebesini aşmış, kendi gerçeğine varmış, yaşama ve yaşatma aşkına gönül vermiş; fikir, ruh, ahlâk, ilim, irfan, kültür ve sanat cephesinde inanç, ihlâs, çile, sabır, dua, şükür ve azimle derinliğine bir hicret gerçekleştiren simurglara selam olsun!

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar