1. Anasayfa
  2. Tarih

İki Rüya Arasında “Bursa Mevlevîhânesi”

İki Rüya Arasında “Bursa Mevlevîhânesi”
0

 

Tasavvufta rüya motifi oldukça önemlidir. Dervişlerin eğitimi, şeyh efendilerin dervişler hakkındaki kanaati gibi hususlarda rüyaya itibar edilir. Bu konuda Prof. Dr. Süleyman Uludağ’ın yazdıkları şöyledir: “Hz. Paygamber (sav) gördüğü rü’yaları anlatır, sahabenin gördüğü rü’yaları da ta’bir ederdi. Bu snnet şeyhler arasında da devam eder.”

Mevleviyye tarikatının eğitim kurumlarından mevlevîhânelerin ilk örnekleri Konya’da, daha sonra da Ulu Arif Çelebi’nin gayretleri sonucu Anadolu Selçuklu Devleti ile diğer beyliklerin topraklarında kurulmuştur. Ârif Çelebi özellikle Anadolu’nun doğusunda Tebriz, Merend, Sivas, Tokat, Bayburt, Erzurum, Irak ve Sultâniye’ye ziyaretlerde bulunmuştur. Batı Anadolu’da hâkimiyet sağlayan beyliklerden Germiyan Emiri Yakup Bey ve Aydınoğulları Beyi Mehmed Bey kendisine intisap etmişler ve tarikatın Konya dışına yayılmasını sağlamışlar ve bu bölgede mevlevîhâneler inşa edilmeye başlanmıştır. Özellikle Afyon Mevlevîhânesi ile Kütahya’da Ergun Çelebi tarafından kurulan Erguniyye Mevlevîhânesi Konya’dan sonra ikinci ve üçüncü büyük merkez dergâhlar olmuştur

Osmanlı topraklarında ise ilk defa II. Murad tarafından Edirne’de açılan mevlevîhâne ile tarikat bu devletin sınırlarına girmiştir. Daha sonra II. Murad’ın adamlarından Yahşi Bey Tire’de bir mevlevîhâne inşa etmiştir. İstanbul’un fethinden sonra Akataleptas Manastırı Kilisesi’nden camiye dönüştürülen Vezneciler’deki Kalenderhâne Camii’nin bir süre Mevlevî zâviyesi olarak kullanıldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Ancak ilk müstakil mevlevî dergâhı II. Bayezid’in izniyle kurulan Kulekapı (Galata) Mevlevîhânesi’dir. Söz konusu dergâh dönemin dirayetli devlet adamlarından İskender Paşa’nın arazisi üzerine kurulmuştur. Dergâh kurulduğu tarihten itibaren İstanbul, Mevleviliğin Konya’dan sonraki merkezi haline gelmiştir. Bu dergâhta, daha sonraları Şeyh Galib gibi ünlü bir şahsiyet şeyh olacak ve onun gibi pek çok meşhur zat burada yetişecektir.

Mevleviliğin Osmanlı topraklarında yayılmasında özellikle Afyon Mevlevîhânesi postnişini Divâne Mehmed Çelebi’nin büyük katkıları olmuştur. Halep, Burdur, Eğirdir, Sandıklı, Kahire, Kudüs. Şam, Cezayir, Sakız, Midilli, Lazkiye, Tebriz, İsfahan, Bağdat ve Fas gibi şehirlerde XVI. asırda kurulan mevlevîhâneler, onun gayretleriyle ortaya çıkmıştır.

Osmanlı topraklarında Konya dışında kurulan ve âsitâne olarak yani birinci derecede önemli başlıca dergâhlar şunlardır: Afyonkarahisar, Manisa, Kütahya, Halep, Galata (Kulekapı), Yenikapı, Kasımpaşa, Beşiktaş (Bahariye), Bursa, Kahire, Kastamonu, Eskişehir, Gelibolu, Rumeli Yenişehiri (Larissa). Söz konusu âsitâne dergâhlar geniş bir bahçe içinde; semâhâne, türbe, mescid, matbah-ı şerif, meydân-ı şerif, dede hücreleri, selâmlık, harem dairesi, şadırvan gibi binalardan oluşmaktaydı. Âsitâneler aynı zamanda fonksiyon olarak da çok önemli görevler icra ediyordu. Âsitânelerde Mevlevî dervişi yetiştirmek için eğitimler veriliyordu. Ancak zâviye olarak kurulan mevlevî dergâhlarında bu türden eğitimler mevcut değildir.

Bursa’da ilk Mevlevî dergâhının ise Kaplıca yakınlarında Adabahçesi diye bilinen yerde kurulduğu arşiv belgeleriyle sabittir3. Dergâhın 1514 tarihinde kurulduğu, kurucusunun da Hayreddin b. Garib olduğu rivayet edilmektedir. Divane Mehmed Efendi dergâhı genişletmiş ve yenilemiştir. Aynı tarihlerde Derviş Mustafa b. Ahmed’in dergâhın şeyhi olduğu görülmektedir. Âlim ve nazik bir kimse olan Derviş Mustafa dergâhta ücret almadan görev yapmış ve 1520’de berat almak üzere İstanbul’a gitmiştir4. Arşiv belgelerinden hareketle söz konusu dergâhın kuruluşunu takip etmek mümkündür.

Ahmed Cünûni Dede ve Mevlevîhâne

Karaman’ın Lârende kasabasında Mevlevî bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmed Efendi’nin doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte XVI. asrın ilk yarısında doğduğu tahmin edilmektedir. İlk tahsilini doğduğu yerde yapan Ahmed Efendi, Konya’ya giderek buradaki medreselerde dinî ilimleri tahsil etmiştir. Bu arada ailesinin de tesiriyle Mevlevîliğe meylederek, Konya’da bulunan merkez dergâhta uzun süre semâ ile meşgul olmuştur. Şiirler yazacak kadar Farsça’yla ilgilenmiştir. Burada Mevlevî çilesi çıkardıktan sonra Bağdat Mevlevîhânesi’ne mesnevîhan olarak tayin edilen Cünûnî Dede’nin Bağdat’ta ne kadar kaldığı bilinmemektedir5. Ömrünün en verimli zamanlarını Bağdat’ta hizmet etmekle geçirdiği bilinmektedir.

İlk Rüya

Bağdat’ta ne kadar kaldığı bilinmeyen Ahmed Dede buradaki hizmetinden sonra Konya’ya dönmüştür. Burada Konya Mevlevî dergâhı postnişin Ebubekir Çelebi (öl. 1048/1638) ile görüşmesinde Ebubekir Efendi kendisine Bursa’da bir mevlevîhâne yapılması gerektiğini ve bu işi de ancak kendisinin yapabileceğini söylemiştir. Bu teklife ihtiyarlığını bahane ederek önce razı olmak istemeyen Cünûnî Dede, Bağdat’ta iken görmüş olduğu bir rüya üzerine teklifi kabul etmek durumunda kalmış ve Bursa’ya gelmiştir. Gördüğü rüya şöyledir: “Rüyada Dede’nin eline bir gül verilmiş, fakat kendisi bir türlü gülün kokusunu alamamıştır. ‘Bu güzel gülün kokusu da olsaydı ne güzel olurdu’ diye kendi kendine düşünürken, şöyle bir ses duymuş: ‘Bu gülün kokusu sana Bursa’da koklatılacaktır.’

Ahmed Dede bir müddet Setbaşı civarındaki Yakub Efendi Zaviyesi’nde ikamet etmiştir. Bu dergâh, Şeyh Yakub Efendi’nin İstanbul’da olmasından dolayı boş bir durumda idi

 

İkinci Rüya

Ahmed Cünûnî Dede, Yakub Efendi Zâviyesi’nin kendi dergâhları olmadığını, dostları ve müridlerinin çoğalmasından dolayı dergâhın küçük kaldığını, yeni bir mevlevîhânenin ihtiyaç haline geldiğini, nereye yapılacağı hususunu yaşlı dostu Derviş Mehmed’den (bu şahıs daha önce Bursa’da Kaplıca civarındaki mevlevîhânenin inşası için de gayret etmiş) istihare yoluyla belirlemesini istemiştir. Derviş Mehmed de o gece bir rüya görür. Rüyaya göre Karapınar mevkiinden iki sancağın ardından bir sürü Mevlevî dervişi gelmektedir. Sancağın biri Yakub Efendi Dergâhı yönüne sevk edildiği halde mütemadiyen Pınarbaşı’na tekrar tekrar dönmüştür. Derviş Mehmed uykusundan uyanır ve rüyasını Ahmed Dede’ye arz eder. Rüyanın yorumuna göre dergâhın inşa edileceği Pınarbaşı’nda bugünkü mevlevîhânenin olduğu yer belirlenmiştir.

 

 

 

1-Bursa Mevlevîhânesi Vakfiyesi, Süleymaniye Kütüphanesi Lala İsmail Bölümü, No: 737.

Ahmed Dede yaşı ilerlemiş olduğundan yaptırmış olduğu âsitânede ancak altı yıl şeyhlik ve mesnevihanlık yapmıştır. 1030/1620 tarihinde vefat eden Dede, dergâhın yanında inşa edilen türbesine defnedilmiştir. Vefat tarihine şair Beyanî’nin düşürdüğü tarih şöyledir10:

Nakline târîh Beyanî dedi

Kıldı Cünûnî Dede teslîm-i rûh (1030)

Şeyh Ahmed Dede’den sonra sırasıyla Şeyh Zihni Salih Dede (v.1663), Şeyh Mehmed Dede (v. 1702), Şeyh Zihnî Salih Dede (v. 1717), Şeyh Mehmed Dede (v. 1738), Şeyh Sadık Dede (v. 1768), Şeyh Atâullah Dede (v. 1799), Şeyh Ahmed Dede (v. 1803), Şeyh Salih Dede (v. 1830), Şeyh Açşıbaşı Mehmed Dede (v. 1852), Şeyh Nizâmeddin Dede (v. 1859), Şeyh Mehmed Şemseddin Dede (v. 1931).

 

 

2-3-Bursa Mevlevîhânesi yıkılmadan önceki harap hali

 

4-Cünûnî Ahmed Dede Türbesi.

Son Şeyh Mehmed Şemseddin Efendi 1925’te tekke ve zâviyelerin kapatılması tarihine kadar 48 sene boyunca görev yapmıştır. Vefat ettiğinde görev yaptığı Mevlevîhâne türbesine defnedilmemiştir. Zira oaya artık kanunla defin izni verilmektedir. Onun için Pınarbaşı Mezarlığına defni yapılmıştır. Yanına da oğlu Mehmed Süheyb Türe ve kızı Fatma Nazmiye Türe defnedilmişlerdir.

Tarih boyunca her dönemde ve coğrafyada olduğu gibi, Bursa Melevîhânesi de diğer dergâhlara olduğu gibi hizmet vermiştir. 1925 senesinde “tekke ve zâviyeler” kanunla kapatılınca semahâne kısmı bir müddet mescid olarak kullanılmış ve son şeyh Mehmed Şemseddin Dede burada bir müddet imamlık yapmıştır. Onun vefatından sonra ise dergâh bir nevi kaderine terkedilmiş ve binalar yavaş yavaş yıkılmaya yüz tutmuştur. 1953 tarihinde de dönemin belediyesi su deposu yapmak bahanesiyle ayakta kalan binaları yıktırmış ve sadece türbeyi aslıyla alakası olmayan bir şekilde yeniden inşa etmiştir.

 

 

5.Mevlevîhâne son postnişini Mehmed Şemseddin Efendi

 

 

 

 

6-İhya edilen Mevlevîhânenini semâhanesi.

 

Mevlevîhanenin ihya edilmesi ile ilgili zaman içinde yapılan başvurular hep sonuçsuz kalmıştır. Bursa’da tarihi eserlerin tekrar gün yüzüne çıkarılmaya başlandığı 2000’li yıllarda Hocam Prof. Dr. Mustafa Kara ve muhterem M. Safiyüddin Erhan Bey ile müştereken hazırladığımız Mevlevîhâne’nin ihya edilmesi hususundaki raporlar uzun süre hayata geçirilememiştir. Yapılan başvurular sonucunda 2013 senesinde Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından incelenip Bursa Mevlevîhânesi tescil edilmiştir. Bu amaçla Belediyeye yapılan müracaatlar da karşılık bulmaya başlamış ve binanın planları çizilerek yeniden ihya faaliyetlerine başlanmıştır. Tescil tarihinden 10 yıl sonra 2023 tarihinde Hazret-i Mevlânâ’nın bu dünyayı teşrif yıl dönümü olan Eylül ayında dört asır sonra yeni bir rüya gibi yeniden faaliyetlerine başlamıştır.

 

7.Bursa Mevlevîhânesi kitabının kapağı.

 

 

Hâmiş: Şayet okumayla beraber görsel şenlik de istiyorsanız, koltuğunuza yaslanın ve aşağıdaki linkte yer alan görsel şöleni seyrediniz. https://bursabuyuksehir.tv/video-bursanin-degerleri—bolum—bursa-mevlevihanesi-yazar-mehmet-ercan-prof-dr-hasan-basri-ocalan-24097.html

______________

* Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. habasri@uludag.edu.tr 1 Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, “Rü’yâ” maddesi, İstanbul 1996, s. 443.

2 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâdan Sonra Mevlevilik, İstanbul 1983, s. 92-93, 245.

3 Bursa Şer’iyye Sicilleri, B 28, 146b; Mustafa Kara, Bursa’da Tarîkatlar ve Tekkeler, Bursa 2017, s. 300.

4 Kâmil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, haz. Hüseyin Algül-Osman Çetin-Mefail Hızlı-Mustafa Kara-M. Asım Yediyıldız, Busa 2009, cilt: III, s. 191, 229.

5 Baldırzâde Selîsî Şeyh Mehmed, Ravza-i Evliya, Hzn.: Mefail Hızlı-Murat Yurtsever, Bursa 2000, s. 113-114; İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân, Hudâvendigâr Vilâyeti Matbaası, 1302 (1885), s. 128; Kara, Bursa’da Tarikatlar, s. 303.

6 İsmail Belîg, Güldeste, s. 129-130.

7 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 130; Mehmed Şemseddin, Bursa Dergâhları Yâdigâr-ı Şemsî, Hz. Mustafa Kara-Kadri Atlansoy, Bursa 2021, s. 460.

8 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 130.

9 Bursa Mevlevîhâne Vakfiyesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Lala İsmail Bölümü, no: 737, s. 84-85.

10 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 132; Mehmed Şemseddin, Yâdigâr-ı Şemsî, s. 462.

11 Geniş bilgi için bkz: Hasan Basri Öcalan, Bursa Mevlevîhânesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa 2023.

1962 yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1976 yılından beri Bursa’da yaşamaktadır. 1985 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1986 yılında İstanbul’da lise öğretmenliğinin yanısıra Marmara Üniversitesi’nde Bursa Şeriye Sicilleri ile ilgili hazırladığı tezle yüksek lisansını tamamladı. 1999 yılında Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Bursa’da Tasavvuf Kültürü konulu teziyle doktorasını yaptı. 1996 yılında Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde göreve başladı ve burada İslam Tarihi ve Medeniyeti, Osmanlı Türkçesi ve Arşiv metinleri gibi dersler vermektedir. Çalışmalarına ağırlıklı olarak arşiv belgeleri ve yazma eserlere dayalı olarak Bursa hakkında devam etmektedir. Bursa’da Malik Aksel’in taşbaskı halk resimleri ile yağlıboya ve suluboya tablolarından oluşan iki sergiye koordinatörlük yaptı ve kataloglarını hazırladı. Bursa mezartaşlarını (4 cilt) ve Bursa Vakfiyelerini yayına hazırladı. Halen Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde profesör olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda Tarih Bölümü başkanlığı ve İznik Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü görevini yürütmektedir.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir