1. Anasayfa
  2. Düşünce

İnsana Ters Cinsel Eğilim

İnsana Ters Cinsel Eğilim
0

İnsan bünyesinde kimi birbirine zıt kimi uyumlu birçok özellik, güç ve imkân bulunmaktadır. Bunlar fıtrî ve potansiyel olarak her insanda mevcuttur. Bu potansiyel özelliklerin işlerlik kazanmasında, pratiğe dönüşmesinde ve sonuç üretmesinde kişinin kendisi, çevresi, geçmişten devraldığı kültürel ve tarihî miras ile yetişme ortamı ve aldığı eğitimin oldukça büyük etkisi vardır. Farklı ortamlarda yetişen ikizler arasında görülen farklılıklar ancak bu şekilde izah edilebilmektedir. Kalıtımsal olarak gelen etkenlerin belli düzeyde etkisi olsa bile yukarıda saydığımız etkenler mutlak anlamda baskın çıkabilmekte ve kişiliği şekillendirmektedir. Hz. Peygamber’in “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusî yapar”, (Buhari, “Cenâiz”, 79, 80, 93; Müslim, “Kader”, 22-25). hadîsi bu etkiye işaret etmektedir.

Söz konusu bu özellik, güç ve imkânların üst ve alt seviyeleri diğer bir deyişle dip ve tavan şeklinde uç noktaları bulunmaktadır. Bu aşırı uçları eskiler ifrat ve tefrit kavramlarıyla ifade etmişlerdir. Bu aşırılıklar kişinin ya sinikleşme ve tükenmişlik psikolojisine girmesine ya da azgınlık ve saldırganlık tutumu takınmasına yol açabilmektedir. İşte bu özeliklerden biri olan şehvetin de pasifleştirilmesi veya aşırı yönde kullanılması mümkün ve muhtemeldir. Nitekim şehvet tamamen veya kısmen bastırıldığında insan neslinin devamının tehlikeye girmesi yanında diğer arzuların da paralel olarak baskılanması ve pasifleştirilmesi söz konusu olabilmektedir. Öte yandan cinsel arzuların aşırı boyuta taşınması saldırganlığa, karşı cinslere yönelik eziyete ve hatta aynı cinsiyetten olanlara yönelik cinsel ilişki talebine kadar gitmektedir. Bu sayılanlar tam anlamıyla şehvet bakımından sapma, azgınlık ve aşırılıktır. Bunun sistematik hale dönüşmesi ise zulüm olarak ortaya çıkmaktadır.

Diğer özellikler ve imkânlarda olduğu gibi İslam şehvete yönelik de orta yolu tutan, dengeli, sağlıklı ve fıtrata uygun işlev görmesi noktasında düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeyle İslam hem kadını hem erkeği korumayı, aile kurumunu ayakta tutmayı; toplumların, milletlerin ve insanlığın devamını sağlamayı hedeflemiştir.

Din, tarih ve tecrübe bakımından sabittir ki karşı cinlerin ilişkisi Allah’ın insanlığa bir nimetidir, çünkü âdetullah (doğa kanunları) gereği insanlığın devamı buna bağlı kılınmıştır. Bu tür ilişkinin haram olması, kanun ve hukuk dışına çıkılmasıyla gerçekleşir. İslam’da haram olan zina işte bu kanun ve hukuk dışı ilişkinin adıdır. Erkek erkeğe veya kadın kadına aynı cinsiyet arasındaki ilişki ise ne doğaldır ne de Allah’ın murat ettiği fiildir. Çünkü bunda şehvetin hoyratça tatmin edilmesi dışında bir fayda da yoktur. Bu şekilde şehevî ihtiyacın karşılanması ise hem doğanın işleyişine hem de insan fıtratına terstir. Bu yüzden bunun haramlığı sadece din bakımından değil, aynı zamanda akıl bakımındandır.

Büyük İslam düşünürü Matüridî daha ileri bir adım atarak “İlahî bir yasaklama olmasa bile akıl bu tür cinsel sapmayı haram kılardı” demektedir. Dolayısıyla karşı cinsiyettekilerin ilişkisi nasıl ki doğal ve normal ise aynı cinsiyettekilerin ilişkisi anormaldir, doğaya ve doğala aykırıdır. Karşı cinsiyetlerin ilişkisi doğal olduğu için ona dönük helal veya haram şeklinde bir hukuki düzenleme yapılabilir, ancak aynı cinsiyettekilerin ilişkisi akla ve fıtrata aykırı olduğu için normalleştirici bir düzenleme yapılması söz konusu edilemez. (bk. Matüridî, Te’vilât, II, 256, 542; III, 58). Çünkü aynı cinsiyettekilerin ilişkisi, bir erkeğin kadına, bir kadının erkeğe dönüştürülme teşebbüsüne benzer. Teşebbüs diyoruz çünkü bu işlemin sonucunda ortaya çıkan ne tam kadın ne tam erkektir yeni ve belirsiz bir figürdür. Bu tür iş ve işlemlerin haramlığı akıl bakımından düşünmeyi gerektirmeyecek derece açık ve nettir.

Son nokta olarak Hz. Lût’un kıssasında ortaya konulan ilahî irade ve bildirim eşcinsel ilişkinin haram olduğunun en açık ve kesin delilidir.

1964 yılında Sivas merkez Kartalca köyünde dünyaya geldi. Kayseri İmam-Hatip Lisesini 1984, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini 1989 yılında bitirdi. Aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1991’de yüksek lisansını, 1997’de doktorasını tamamladı. 1992-1993 yıllarında alanı ile ilgili araştırma yapmak için 8 ay Şam’da bulundu. Türkmenistan Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 1999-2000 öğretim yılında ders verdi. 1999’da Yardımcı Doçent, 2004’te Doçent ve 2010 yılında Profesör unvanını aldı. 2012-2015 yılları arasında Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı. 2015 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliğine atandı. Hâlen bu görevini ve Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalında öğretim üyeliği görevini birlikte yürütmektedir. Çalışmalarını İslam düşüncesinde Allah ve âlem tasavvuru, kelam atomculuğu, kelam-tasavvuf-felsefe ilişkisi, kelam okullarının oluşum ve gelişim süreçleri konularından sürdürmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Yazarın Profili

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir