Bizimle İletişime Geçin

Genel

insaniyet.net Dördüncü Yılında

Kelimenin işaret ettiği nesneyle, sözün mânâyla, özün biçimle, insanın çevresiyle ilişkisi farklılaşan düzeyde bin yıllardır tartışılıyor. Ama tartışılmaz hakikat, insanın onu iyiye sevk eden erdemlerle donanması zaruretidir. Bu zaruretin gereği yapıldıkça önce insan, sonra hayat ve ardından tabiî olarak cemiyet ve dünya güzel, âdil ve barışçı bir hâle bürünür. Demek ki ödevimiz, erdemin peşinden gitmek, aslî görevi üstlenmektir.

EKLENDİ

:

Acılı günlerden geçiyoruz. Çağımız acılardan örülmüş bir duvar gibi… İnsanlığın önünü tıkayan, ilerlemeyi, derinleşmeyi engelleyen devasa bir duvar…

Tarihin her döneminde kanlı çatışmalar ve büyük katliamlar yaşandı. Fakat hiçbir zaman, modern çağlarda olduğu kadar derin trajediler görülmedi. Öyle bir zulüm devri içindeyiz ki, kudretliler zâlim, mazlumlar yalnız ve vicdanlılar güçsüz… Dünyamızın bu halini Şilili şair Neruda’nın şu mısraları ne kadar da güzel tasvir ediyor: Acılardan daha büyük bir yer yoktur/Bir tek evren var, o da kanayan bir evren.”

Evet, evren kanıyor. Acı her yerde. Üstelik zulmün sahipleri, evreni kana bulayanlar, suçluları mâsum, mazlumları kusurlu göstermek için hakikati düşman edinmiş bir propaganda makinesini soluksuz işletiyorlar. Katledilen sadece mâsumlar ve siviller değil, daha fazlasıyla hakikat.

Fakat insanlar ölse bile, insanlık ve hakikat ölmez. Kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne hakikat ışığı söner ne de insanlığın ortak vicdanındaki adalet duygusu ile masumlara duyulan temayül. Sönmek bir yana, daha da harlanır, güçlenir.

Tarihin en kuralsız ve ahlaktan yoksun savaşlarından biri yaşanırken yazılıyor bu satırlar. Çocukların parçalanmış cesetlerini içeren görüntülerden çocuklarımızı uzak tuttuğumuz bir büyük vahşet… Özüne yabancılaşmamış her insanın vicdanını paramparça eden bu vahşetin uygulayıcıları, dünyanın gözü önünde gerçekleştirdikleri katliamı örtme ihtiyacı duymayacak kadar pervasız… Peki ne yapmalı, çıkış ne?

Acı büyük, vahşet derin, zâlim pervasız… İşte tam bu noktadır insanlığın şahlanacağı vakit. İki şey dirençli kılıyor vicdanı ve ahlâkı hâlâ diri kalan herkesi: Her türlü zulüm karşısında inancından aldığı güçle mücadele edenlerin sarsılmaz iradesi ve dünyanın her yerinden yükselen güçlü dayanışma ruhu.

Bir aydır, en vahşi ve kuralsız yöntemlerle saldırıya uğrayanlara karşı dünyanın bütün başkentlerinde büyük bir infial ve dayanışma dalgası yükseliyor. Özellikle Avrupa başkentlerinde, hükümetlerinin vahşeti destekleyen açıklamalarına ve politikalarına karşı geniş kitleler Filistin’den ve Filistin’in onurlu halkından yana saf tutuyor.

İslâm ve Arap dünyasında büyük gösterilerin gerçekleşmesi tabiîdir ve beklenendir. Oysa, on yıllardır medya manipülasyonlarına muhatap olan Batı’da meydanların Filistin’le dayanışma amacıyla dolması, yeni bir devrin müjdecisidir. New York’ta, Paris’te, Berlin’de ve Londra’da milyonlar pervasız zalimlerin karşısında, mazlumların safında yer almaktadır.

Özellikle Londra’da yapılan gösteriler büyük anlam taşımakta. Filistin dramını ve meselesini başlatan Balfour Deklarasyonunun gerçekleştiği şehir olarak Londra, beş yüz bin göstericinin Filistin’e destek vermek için bir araya geldiği tarihî bir mitinge ev sahipliği yaptı. O gösteride yer alan bir İngiliz, neden orada bulunduğu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Ben, bir insanım ve bu yüzden buradayım.”

Bu cevap, yeri göğe rapteden mizanla akraba bir saflık, duruluk ve samimiyet içeriyor. Ve şairin sözlerini ne kadar da doğruluyor: “Ben öyle bilirim ki yaşamak/ Berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.” Evet, çocukları vurmak için havalanan bombardıman uçaklarını, berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşanların sarsılmaz iradesi alt edecek.

Sanatın işlevi, sanatçının görevi nedir? Bu soru, bin yıllardır cevabını arıyor ve herkesin cevabı farklı. Belki de bu soruya cevap vermek için öncelikle insanı neyin güzel, asil ve sevgili kıldığına bakmalı. İnsanı güzel, asil ve sevgili kılan, iyiye mütemayil, kötüye muhalif olması değil midir? Kesinlikle öyledir.

Kelimenin işaret ettiği nesneyle, sözün mânâyla, özün biçimle, insanın çevresiyle ilişkisi farklılaşan düzeyde bin yıllardır tartışılıyor. Ama tartışılmaz hakikat, insanın onu iyiye sevk eden erdemlerle donanması zaruretidir. Bu zaruretin gereği yapıldıkça önce insan, sonra hayat ve ardından tabiî olarak cemiyet ve dünya güzel, âdil ve barışçı bir hâle bürünür. Demek ki ödevimiz, erdemin peşinden gitmek, aslî görevi üstlenmektir.

Londra’da, dindaşı ve soydaşı olmadığı, dillerini bilmediği masumlar için yüreğindeki acıyı ve öfkeyi haykırmak için meydana çıkan İngiliz’in attığı adım güzel, asil ve erdemli olmaya doğrudur. Bu adımın gerekçesi ve mayası da insan olmaktır.

Üçüncü yılını tamamlayıp dördüncü yılına başlayan, samimi bir niyetle çıktığı yolu mütevazı bir gayretle yürüten insaniyet.net’in yolunu, yönünü, gâyesini ve hedeflerini anlatmak amacıyla başladığım yazı, kendiliğinden buraya geldi. Vahşetin yegâne akıbet olarak insanlığa dayatılmaya çalışıldığı bu çağda, gözlerimizin önünden geçen yıkım fragmanlarına karşı duruşumuzun, duygumuzun ve cevabımızın ne olduğunu göstermek için söylüyoruz sözümüzü.

İnsanlık, esenlik içinde, adaletle ve güzele doğru yaşamalı.

insaniyet.net, bu yolda kendimizce attığımız bir adım, gösterdiğimiz gayrettir.

insaniyet.net bunun için var.

Üçüncü yılı geride bıraktık, dördüncü yıla başladık elhamdulillah, daha yürünecek uzun bir yol var…

Ve insaniyet.net, yolunu paylaşmaktan ancak onur ve mutluluk duyar.

Dünyayı ve evreni insanlık için barış ve esenlik yurdu kılma mücadelesine son nefesimize kadar devam edeceğiz inşallah.

Bizimle olduğunuz, birlikte olduğumuz  için hepinize sonsuz teşekkürler…

 

 

 

 

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar