Din ve Hayat
İsmail Coşar Hocaefendi ile İçtiğimiz Sahur Hoşafı
EKLENDİ
-:
Yazar:
Erdal Çakır
Mart-2020’de refikası (eşi) Sevim Hanım’la birlikte trafik kazası sonucu Âlem-i Cemal’e uğurladığımız İsmail Coşar, ülkemizin büyük seslerindendi. Vefat haberini aldığımda yakınlarımdan birini kaybetmişçesine çok üzülmüş, kendimi birden boşlukta asılı hissetmiştim.
Memleketim Erzincan’da geçen çocukluk yıllarımın belki de en büyük zevki, kandil gecelerinde radyodan ailecek dinlediğimiz mevlit programlarıydı. İple çekerdim o geceleri. Bülbül gibi şakıyan sesleri dinlerken kendimden geçerdim. Hele tenoral renklere bayılırdım. Halil İbrahim Çanakkaleliler, Fevzi Mısırlar, Aziz Bahriyeliler, Nihat Ulular ve daha niceleri…
On yaşındaydım. İlkokuldan sonra bir yıl, normal eğitimime ara verip Kur’an Kursu’na gitmiştim. Rahmetli Babam, “Küçük yaşta Kur’an sevgisini kalbine yerleştirelim, eğitimine öyle devam etsin” diyerek beni Kur’an’a yönlendirmişti. Kur’an hocam, annemin amcası, sonraki yıllarda da kız kardeşimin kayınpederi olan Hafız Fevzi Hocaefendi’ydi. Hafız Fevzi Efendi, Erzincan’da zekâsının keskinliği ve sesinin güzelliği ile tanınan saygın bir kişilikti.
Kurs’a devam ettiğim günlerden birinde “Bursa’dan bir hafız geldi” dediler. Ramazan ayı içinde ve yanılmıyorsam sonbahar mevsimindeydik. Ertesi gün birliğine teslim olmak üzere askerlik için geldiği Erzincan’da, önce benim okuduğum Kurs’a uğrayan bu Bursa’lı hafız, İsmail Coşar’dı. Kur’an dersi aldığımız o büyük odaya gittim hemen. Oda kalabalıktı. Kur’an Hocamla birlikte diğer hocalar ve hafızlar da oradaydı. Hepsini tanıdığım için, Bursa’lı hafızın hangisi olduğunu tahmin etmekte zorlanmadım. İncecik, fidan gibi bir genç adamdı. Kasideler okuyordu rica üzerine. Aman ya Rabbi, bu nasıl bir sesti! Mest ü sermest bir vaziyette dinliyordum. Sanki radyodaki o mevlithanlar, hafızlar birer birer radyonun içinden çıkıp geliyorlardı.
İftardan sonra yavaş yavaş teravih hazırlığı yapıldı. İsmail Hoca’yı yatsı ve teravih namazını kıldırmak üzere imamete geçirdiler. Abartmadan söylüyorum, dünyaları verseler bu kadar mutlu olamazdım. İsmail Hoca’nın o mübarek sesi çağıl çağıl çağıldıyor ve ben kendimi cennette hissediyordum. “Sabaha kadar uzasa bu namaz” diye geçiriyordum içimden. Hiç bitmese ve ben cennetin keyfini çıkarsam doyasıya…
Namazdan sonra İsmail Hocamla birlikte Hafız Fevzi Emmimin evine geçildi. Kasideler, ilahiler geç vakte kadar sürdü. Herkes pür dikkat, bir şeyler keşfediyor olmanın hazzını yaşıyordu sanki. İsmail Hocam okuyor ve biz toprakla bağımızı kesip yükseliyorduk. Hafız Emmimle duvar duvara idi evlerimiz. Evlerinde misafir olduğu için İsmail Hocamın bizim evde misafir edilmesi uygun görülmüştü. İçim içime sığmıyordu. Bu muhteşem ses bizim evdeydi. Sahuru birlikte yaptık. Allah ne verdiyse yenilip içildi ve o günün orucuna niyet edildi.
Sabah, babamla birlikte evden ayrıldılar. Babam, teslim olacağı birliğe kadar İsmail Hocama refakat edecekti.
Aradan yıllar yıllar geçti (45-46 yıl).
Artık Ankara’da ikamet ediyordum. Sınıf arkadaşlarımdan biri Ankara Müftülüğü’ne atanmıştı. Hem ona hayırlı olsun demek hem de Bursa’dan gelen öğretim üyesi bir dostumun (İbrahim Gürses) konferansına iştirak etmek için Diyanet’in Kocatepe’deki tesisine gittim. Konferanstan sonra Müfti Bey’in odasına geçtik. Müfti Bey’le hasbihal ederken içeriye pat diye İsmail Coşar girmez mi? Selam verdi, oturdu. Derken Müfti Bey beni Coşar Hocamla tanıştırmak için künyemle ilgili bilgiler vermeye başladığında ben araya girerek, “Hocamla tanışıyoruz” dedim. Coşar Hoca, “Nerden tanışıyoruz?” dercesine meraklı bakışlarını üzerime dikti.
Hocam, Erzincan’a askerlik için geldiğinizin ilk gününde sahur sofranızdaki o çocuğum ben deyince, İsmail Hoca, büyük bir heyecanla ellerini birbirine vurarak, “Yav, neydi o hoşaf!” dedi. “O hoşafın tadını hiç unutmadım. Tadı damağımda kaldı” diye ekledi. Annemin sahur sofrasına koyduğu kayısı hoşafından bahsediyordu. Sonra Müfti Bey’e dönerek, “Sen aradan çekil hocam, ben adamımı buldum” dedi. Çok samimi bir karşılaşma idi. O andan itibaren, soyadı gibi, bulunduğumuz atmosfere çok coşkulu bir hava kattı İsmail Hocam.
Ayrılırken, “Bir gün bizim camiye gel de Erzincan’dan konuşup, hatıraları yâd edelim” dedi. Ne yazık ki bu buluşmayı araya giren bir sürü yoğunluğum sebebiyle gerçekleştiremedik.
Vefat haberini aldığımda beni çok çok üzen sebeplerden biri de buydu. Hiçbir şey, nedeni ne olursa olsun ihmal etmeye gelmiyordu. Oysa bir yolu bulunabilirdi.
Aaahh Hocam! 15 Temmuz gecesi Ankara’daki ilk sâlânız… İnsanları, karşı koymaları için sokak ve meydanlara minareden davet edişiniz… Unutulmadı ve unutulmayacak asla.
Şimdi bakıyorum da yazıda andıklarımdan Annem, Babam, İsmail Hocam, eşi Sevim Hanım, Hafız Emmim hepsi bu âlemden ayrılıp Âlem-i Cemal’e, rahmete vasıl olmuşlar.
Rabbim, İsmail Coşar Hocam’a ve cümle geçmişlere rahmet eylesin.
07.09.2023
Çok Okunanlar
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da TDV ile Kurban Günleri (1)”
- Edebiyat-
Evlilikte Mutsuzluğun Nedenleri 2
- Edebiyat-
Gezen Güzel, Oturan Gazel Olurmuş
- Edebiyat-
Benzer İsimli Bilginler -Râzîler-
- Edebiyat-
Yüreği Olan Sözler ve Sözleri Olmayan Yürekler…
- Edebiyat-
Montu Kaptırmam Arkadaş
- Dünyanın Renkleri-
Gül/lük ”Kırgızistan’da Bir Müderris ve İmam Serahsi Camii”
- Edebiyat-
Anne Olmak