Bizimle İletişime Geçin

Şahsiyet

İsmet Özel Üstüne Bir Musahabe

İsmet Özel seksen yaşına merdiven dayamış, hâlâ kafalardaki çer çöpleri temizlemeye gayret ediyor. Onun çalışmalarına, düşüncelerine katılmıyor olabiliriz. Ama gayretini görmezden gelemeyiz. Bir zamanlar denemeleri daha güzel şeyler düşünmemize katkı sağlıyordu.

EKLENDİ

:

Bilgisayarım beni uyarıyor. Önce başlıktaki son kelimenin altını mavi ile çiziyor; sonra da ne var diye sorunca, yoksa, diyor, muhasebe mi demek istemiştin! Yok, diyorum, özellikle musahabe. Bak kelimenin altını yine maviledi. Ben de bildiğim gibi yazmaya devam ediyorum.

Aslında başlığı “şair okuma kılavuzu” koyacaktım. Yani İsmet Özel’i okuma kılavuzu. Çünkü musahabe boyunca herkes bildiğini söyledi. Ben de bildiğimi düşündüm, ama söylemedim. Şimdi o düşündüklerimi söylenenlerle birleştirip bir musahabe tutanağı hâline getireceğim. Böylece ortaya şair olarak bir İsmet Özel portresi çıkmış olacak.

Neden söyleşi değil de ille musahabe, diyeceksiniz. Haklısınız. Kimsenin bilemeyebileceği bir kelimeyi kullanıyorum. Yahya Kemal olmasa ben de bilemeyebilirdim. Tarih Musahabeleri kitabını hatırladım ve burada da en doğru kelime bu, dedim kendi kendime. Birlikte bir şeyler konuşmakta iken, bir arkadaşlar grubu arasında karşılıklı olarak gayr-i nizami, konusuz, tasarlanmamış, gelen sohbete katılmış, yöneticisiz, masasız, her şeylerin konuşulduğu, ama daha çok İsmet Özel’in konuşulduğu bir ortam. Geldi çaylar, gitti çaylar; yerine, geldi sözler, düşünceler.

İsmet Özel sayısı ne âlemde, diye soruldu. Muhatap da meclisteydi.

İlgili arkadaş, iyi gidiyor diye cevapladı. Orada bulunanlardan bir ikisini sayarak, onlar da yazılarını tamamlarlarsa dosya da tamamlanmış olacak.

Demek önümüzdeki aylarda bir özel sayı var. Konusu da İsmet Özel. Hazırlıklar tamamlanmış, görüşmeler yapılmış, yazılar dosyalanmış, yazarlar yazmış, benim gibi az yazanlar es geçilmiş. Olsun. Herhâlde diyorum, bir şair üstüne yazılacaksa şairler yazmalı, diye düşünülmüştür. Evet, ben şair değilim. Belki İsmet Özel’i şairler kadar anlayamayabilirim.

Yine ilgili arkadaş, son zamanlarda yazılmış çok uzun bir şiirinden söz etti ve İsmet Özel’in, şiirde Yahudilere yakınlık duyduğuna dair işaretler bulunduğunu söyledi. Bunu kendi mi söylüyor denince de, yok, dedi bu benim bir çıkarımım. Şiiri okuyunca bunu hissettim.

Vay anasını, dedim, kendi kendime. Dedim ya ben konuşmuyorum. Bütün düşüncelerimi içimde biriktiriyorum. Sözlerim meydanda olmadığına göre yüzüme bakıp da benim neye yakınlık duyduğumu da okuyabilirler mi? Eğer öyle bir şair duyarlığı varsa yandık demektir. Adamı biz Müslüman biliyoruz. Demek şiirinin derinliklerinde başka duygular da varmış.

Özel’in Şiir Okuma Kılavuzu’nda düzyazı ile şiir arasındaki fark ile ilgili olarak, kendimizi ifade etmede düzyazının yetersiz kaldığı yerde şiir imdadımıza yetişir, gibi bir sözü vardır.

İsmet Özel özellikle şiirlerinde zaten hep kendini ifade eder. Bu yüzden bir zamanlar onun için, kendini yazan şair başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bunun en tipik örneği Cinayetler Kitabı’dır. Evet İsyan modundan Âmentü dediği ruh hâline nerelerden geçerek geldiği, bu süreçte neler yaşadığı şiir diliyle anlatılır. Geceleyin Bir Koşu’da “Fırlamayım, bıktım tanımlanmaktan” mısrası, kendini anlatmanın çok tipik başka bir ifadesidir. Bir Yusuf Masalı için de hemen herkes kendisi ile ilgili bir masal uydurduğu konusunda hemfikirdir.

Bu örneklerden yola çıkarak, onun, kendini anlatmak istediğinde hep şiire başvurduğunu söyleyebiliriz. Yani şiirleri hayat boyu yenilenen bir İsmet Özel portresi çizer. Ama bunu fark edebilmek için bir taraftan şiiri çözmeye çalışmak bir taraftan da onu, hayatının nirengi noktalarını dikkate alarak tanımak, o şiirleri anlamlandırmanın bir yolu olarak gözüküyor. Bunu söylerken, yalnızca yaşadıklarının değil, duygu ve düşüncelerinin, hayâllerinin, özlemlerinin, kurgularının, emellerinin, hedeflerinin, velhasıl, hayatının nirengi noktalarının farkına varılması, yakalanması zor durumların da hesaba katılması gerekir.

Onun Esenlik Bildirisi şiirindeki birkaç mısrası, benim için yaşadığım bir olaydan sonra anlam kazanmıştı. Erzurum’daydık. Necip Fazıl bir konferans vermiş, ertesi gün de bir öğrenci yurdunda gençlerle muhabbet etmişti. Bir yetişkin adam, Üstada bir soru sormuştu. Hâlbuki o konu akşamki konferansta enine boyuna açıklanmıştı. Ben o gün, “Yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa / O şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir.” mısraları dilimde, Aşağı Mumcu’daki bir sokağı arşınlamış durmuştum. Bana göre yağmur yağmış, ama işlevini yerine getirmemişti. O yetişkinin kafasındaki çer çöpün yerinde duruyor olması gibi, sokaklardaki toz toprak da aynen yerinde duruyordu. Sanki yağmur yağmamıştı, yağmur suları sokakları temizlememişti. Bu noktada şu sorulabilir: Şimdi bu mısraların bir İsmet Özel’in portresine ne katkısı olmuştur?

İsmet Özel seksen yaşına merdiven dayamış, hâlâ kafalardaki çer çöpleri temizlemeye gayret ediyor. Onun çalışmalarına, düşüncelerine katılmıyor olabiliriz. Ama gayretini görmezden gelemeyiz. Bir zamanlar denemeleri daha güzel şeyler düşünmemize katkı sağlıyordu. Şiirleriyle de heyecanlanıyorduk. Âmentü şiirini ilk okuduğumda duyduğum heyecanı tarif edemem. Hâlâ onu okudukça heyecanım artar. Aynı şiirle tarih bilincimiz de perçinlenir.

Bir arkadaşım, İsmet Özel, şiirlerinde Türkçeyi kafasının estiği gibi kullanıyor, kural mural tanımıyor gibi bir ifade kullandı. Ayrıca birçok yabancı dilden kelimelere yer verdiği ifade edildi.

Bunlarla ilgili de sonradan çok düşündüm. Bu yüzden yazım da epey gecikmiş oldu. Çünkü bu hassas konuyu es geçmemeliydim.

Düşüncemi şimdi buraya aktarıyorum. Adam şair, elbette dili, anlatmak istediğini ifade edebilecek şekilde kullanacak. Kelimelere başka anlamlar da yükleyecek. Ekleri isimlere bizim alışkın olmadığımız şekilde ekleyecek. Şairi bir kelimeler beyi olarak düşünüyorum ben. Bir bey, elindeki malzemeleri istediği gibi kullanma özgürlüğüne sahip olmalı. Dilde kurallara uyarak yazmak isteseydi, kendi ifadesine göre düzyazı yazardı. Ama anlatmak istediğini o yolla anlatamadığı için şiire başvuruyor. Bunu kendisi açık açık söylüyor. Adamın derdi dilde kuralları gözetmek değil. Onun derdi, derdini bir şekilde anlatmaya çalışmak ve bunu başarmak. Yani İsmet Özel bir şair olarak neyi nasıl kullanacağının farkında.

Burada şunu da vurgulamamız gerekiyor. Sanatçılar, özellikle de şairler olmasaydı dilde bazı, değişik ve kural delici de olsa, gelişmeler olmazdı. Dil gelişecek. Dil, bazı yeni kullanımlarla zenginleşecek. Biz, kurallarımız hep var olsun diyor olabiliriz. Böyle yapmakla dilin gelişmesini engellemiş de olabiliriz. Burada mevcut durum şaire yetmiyorsa başka yollara, yeni deneyimlere, alışılmamış kelime birlikteliklerine başvuracaktır.

O gün, bir de başka dillerden pek çok kelime kullanmakta olduğu gündeme gelmişti. İnsanlar bildikleri dillerden kelime kullanma konusunda rahattırlar. İsmet Özel de tabii olarak bildiği dillerden kelimeler alacaktır. Bunda da artistlik olabileceği gibi, durumu anlatmakta daha elverişli bulduğu yabancı kelimeleri kullanmış olabilir. Yabancı kelime kullanımı artık sokağa düşmüştür. Bazen yaygınlığı ifade için ayağa düştü deriz ya, bir şehrin çarşılarında gezerken, başka dillerden kelime kullanmak o kadar yoğundur ki, Türkçe kelimeler neredeyse nadirattandır. Konu gerçekten sokağa düşmüştür. Sokağın bu yabancı kelimeleri kullanmasında bir zorunluluk yoktur. Kullanan kişiye sorsanız bir açıklama da yapamaz. Ama şairin kullanmasında bir ihtiyaç söz konusu olmuş olabilir. Bu, kesinlikle böyledir, demiyorum. Ama böyle olma ihtimali vardır. Çünkü gerçekten şair anlatmakta zorlandığı bir şeyi anlatabilmenin yollarını ararken yabancı bir kelime dilinin ucuna kadar gelebilmişse, illa Türkçe bir kelime olacak diye önüne çıkan imkânı görmezlikten gelemez. Tutar, yabancı da olsa o kelimeyi kullanır.

Bu musahabede İsmet Özel’den yana olduğum filan düşünülmemeli. Ben, şair olmamakla birlikte bir şairi anlamaya gayret ediyorum. Hele konu İsmet Özel gibi rüştünü ispat etmiş, dahası bir şair olarak kendisini anlatmaktan da geri kalmamış bir kişi ile ilgili olunca onu bir elekten geçirmek gibi, onun eksiklerini bularak üste çıkmaya çalışmak gibi bir tavır sahibi olmak istemem.

Bana düşen, onu anlamaya çalışmaktır.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar