بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَ بَعْدُ
” لَتُـفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَـلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ”
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” [Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335; Buharî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 81; et-Tarihu’s-Sağîr, I, 306; el-Bezzâr, el-Müsned, el-Müsned, c. II, s. 308; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, II, 38; Hakim, Müstedrek, IV, 422; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VI, 219.]
Hadîsin geçtiği kaynaklar kronolojik olarak şöyledir:
Buhârî (öl. 870), et-Târih’ul Kebîr
Ahmed b. Hanbel (öl. 855), Müsned
Taberânî (öl. 971), el-Mûcem’ül-Kebîr
İbn Kani (öl. 962), Mûcem’üs-Sahâbe
Hâkim en-Nisâbûrî (öl. 1014), el-Müstedrek Alâ’s-Sahihayn
Bezzâr (öl. 905), Müsned
Ayrıca İbn Abdilberr (öl. 1071), el-İstiâb’da, İbn’ül-Esîr (öl. 1233), Üsd’ül-Gâbe’de, İbn Hacer (öl. 1448), el-İsâbe’de, Zehebî (öl. 1347), Telhîs’ül-Müstedrek’te, Suyûtî (öl. 1505), el-Câmi’us-Sağîr’de hadîsi nakletmişler, Hâkim, İbn Abdilberr, Zehebî ve Suyûtî “isnâdı sahîhtir” demişlerdir.
HADİSİN SENEDİ
Metnini aldığımız hadis Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inden alınmıştır. Bütün kitaplardaki rivayet aynı şekildedir. Hadisin senedi muttasıl olup, herhangi bir kopukluk bulunmamaktadır. Hadisin Sened zinciri şu şekildedir:
Hz. Peygamber
Bisr el-Ganevî
Abdullah b. Bisr
El-Velîd b. el-Muğîre
Zeyd b. el-Hubâb
Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe
Ahmed b. Hanbel
SIHHATİ
Bu hadisin ravileri arasında herhangi bir kesinti yoktur ve tüm ravileri sika/güvenilir olduğundan hadis kriteri açısından sahihtir.
Hadisimiz hakkında Hâkim, “isnâdı sahîh” derken, meşhur rical alimi Zehebî de hadisin “sahîh” olduğunu belirtmektedir.
ZAYIF DİYENLER
Hadisi tartışmaya açanların başında Selefilerin meşhur hadis hocası Albani gelmektedir. Albani, İbni Hibban’ın ravi Bişr hakkındaki olumlu kanaatine rağmen, ilk sahabi ravi olan Bişr’i meçhul görmekte ve bundan dolayı hadise zayıf demektedir.
Hadise zayıf diyenlerin diğer bir delili de hadisi, münferit bir rivayetle yani sadece tek bir isnad zinciri ile rivayet edilmesinden dolayı eleştirmişlerdir.
SONUÇ
Ama aslında bütün bunlar sadece zan ifade eder. Çünkü tabakat kitapları bütün bu ricallerden bahsetmiş, eski ulema da olumsuz görüş belirtmediği gibi, tarihte bir çok İslam devleti de hadisteki övülen komutan ve asker olmak için İstanbul’a sefer düzenlemeleri bu hadisin hem meşhur olduğu ve hem de alimler nazarında itibara alındığını göstermektedir.
Hatta Ebu Eyyub el-Ensari’nin İstanbul seferini duyduğunda ilerlemiş yaşına rağmen sefere iştirak etmek istemesi ve öldüğünde cesedinin buraya gömülmesini vasiyet etmesi de aslında bu hadisin bilindiğini göstermektedir.
Metin kriteri açısından baktığımızda Resulullah’ın dönemin süper gücü olan bir devletin başkentini alacak olan İslam komutanını övmüş olması imkânsız değildir.
Ayrıca İstanbul’un fethi ile ilgili kütüb-i sittede de geçen bir çok rivayet vardır.
Bazıları bu rivayetleri Mehdi’ye ve ahir zamana bağlasalar da bu durum İstanbul’u ilk alan İslam komutanının da bu övgüden pay almayacağını göstermez.
Günümüzde Peygamberin gaybı bilemeyeceği iddiası çok dillendirilmekte ve bu açıdan eleştirilmektedir. Aslında bu, Mutezile’nin bakış açısıdır. Resulullah kendi başına gaybı bilemez. Ama gaybı bilen Yaratıcı ona bildiremez mi?
Fatih, İstanbul’u ilk alan İslam komutanıdır ve övgüye mazhar olmuştur. İleride İstanbul kâfirlerin eline geçse ve sonra başka bir İslam komutanı burayı tekrar alsa aynı övgü onu da kapsamış olur.
EK/ HADİSİN RAVİLERİNİN KISA BİYOGRAFİLERİ
- Bisr el-Ganevî
Künyesi Ebû Abdullah’tır. Kaynaklarda ismi Bisr el-Ganevî ya da Bisr el-Has’ami şeklinde geçmektedir. Ashabın hayatından bahseden elimizdeki kaynaklarda, onun sahabi olduğu ve Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunduğu kaydedilmektedir. Yine onun biyografisine yer veren eserlerde, fetih hadisini ilk rivayet eden kişi olduğu zikredilmektedir. Ne yazık ki, Bisr el-Ganevî’nin vefat tarihi hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlayamadık.
Hadisi zayıf görenler sahabi Bişr el-Ganevi’nin yeterince tanınmadığını söyleyerek hadisi zayıf saymaya çalışmışlardır. Yani onlara göre hadisin ravisi meçhuldür. Meçhul ravi zayıflık sebebidir. Bana kalırsa bu zorlama bir yorum. Çünkü tabakat kitaplarında kendisinden sahabi diye bahsedilmektedir. İstanbul’u alan bir Türk değil de Arap olsaydı Araplar bence başka bakarlardı. Gerçi selefiler genelde eleştirmektedir. Onların şeyhi Albani her ne kadar Arap olmasa da Araplaşmıştır. Sonuçta bu, ahkamla ilgili bir hadis değildir. Ahkamla ilgili olmadığı için ve terğip niteliğinde olduğundan zayıf hadis olması da konunun önemini azaltmaz. Sonuçta zayıf hadisler mevzu/uydurma değildir.
- Abdullah b. Bisr el-Ganevî (o. 125/743)
Yukarıda bahsedilen Bisr el-Ganevî’nin oğludur. Künyesi Ebû Ümeyr olan Abdullah Küfe’de ikamet etmiştir ve tabiûnun orta tabakasındandır. El-Has’amî ve el-Kâtib nısbesiyle tanındığı bildirilmektedir. Babası Bisr’den fetih hadisini işitmiştir.
Hocaları arasında babası Bisr’den başka Ebû Zur’a b. Amr b. Çerîr zikredilmektedir. Şu’be b. Haccac (o. 160/776 ), el-Velid b. el-Muğîre (o. 172/788), Sufyan eş-Sevrî (o. 161/777) ve Sufyân b. Üyeyne (o. 198/813)’nin hocalarından biridir. Ayrıca oğlu Ümeyr ve torunu Bisr b. Ümeyr de kendisinden hadis rivayet etmişlerdir.
Abdullah Çerh ve tadil alimleri tarafından şeyh?, sıka?, şadûk? gibi sıfatlarla tanımlanmıştır. Diğer yandan Abdurrauf el-Münavî, Feyzu’l-Kadîr adlı eserinde her ne kadar Zehebî’nin, Abdullah b. Bisr’i zayıf kabul ettiğini söylese de, tespit edebildiğimiz kadarıyla Zehebî Kütüb-i Sitte ravilerine tahsis ettiği el-Kâsıf adlı eserinde bunun, tam aksine Abdulah b. Bisr’ın güvenilir bir ravi olduğunu zikretmektedir.
- el-Velid b. el-Muğîre el-Meâfırî (o. 172/788)
İsmi el-Velid b. el-Muğîre b. Süleyman’dır. Tabiinin büyüklerinden olan el-Velîd, el-Meâfırî nesebiyle anılmaktadır. Künyesi Ebu’l-Abbâs olan Velid’in Merv şehrinde ikamet ettiği ve Hicri 172 tarihinde vefat ettiği haber verilmektedir.
Fetih hadisinin üçüncü tabaka ravisi olan Velid’in, hadis öğrendiği hocaları arasında Abdullah b. Bisr’den başka, Abdullah b. Hubeyre (o. 126/743), Mısrah b. Haan (o. 128/745), Hâris b. Yezîd (o. 130/747), Vahib b. Abdullah (o.137/754) sayılmaktadır.
Güvenilir/sıka bir ravi olarak vasıflandırılan Velid’ii, İbn Hibbân da güvenilir ravilere yer verdiği eş-Sıkat adlı eserinde zikretmiştir.
- Zeyd b. el-Hubâb (ö. 230/844)
Zeyd b. el-Hubâb er-Reyyân tabiinin küçüklerindendir. Nesebi al-Aklî olan Zeyd, Ebu’l-Hüseyn künyesiyle bilinmektedir. Aslen Horasanlı olup, Küfe’de yaşamış ve Hicrî 230 tarihinde vefat etmiştir.
Fetih hadisinin dördüncü tabaka ravisi olan Zeyd b. el-Hubâb hadis uğruna devrinin bütün ilim merkezlerini dolaşmış ve meşhur âlimlerden hadis tahsil etmiştir. Bu amaçla onun Endülüs’e kadar gittiği söylenmektedir. Bu özelliğinden dolayı olsa gerek “cevvâl” (çok hareketli) ve “rahhal” (çok seyahat eden) vasıflarıyla tanınmaktadır.
Doğru sözlü, hafızası kuvvetli ve güvenilir bir ravi olduğu kaydedilmektedir. Hocaları arasında İbrahim b. Osman, İbrahim b. Nafî, Ebû Seleme, Usâme b. Zeyd, Eflah b. Said, Sabit b. Kays, Cerir b. Hâzim, Hammad b. Zeyd, Hâlid b. Dînâr, Şu’be, ed-Dahhâk, İmam Malik gibi meşhur âlimler bulunmaktadır.
Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Hâtim er-Râzî tarafından şadûk? olarak nitelenen Zeyd’in, Sevrî’den yaptığı rivayetlerde hatalı olduğu ileri sürülmektedir.
- Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe (ö. 235/849)
Ebû Bekir künyesiyle maruf olan İbn Ebî Şeybe Küfe’de ikamet etmiş ve Hicrî 235 tarihinde vefat etmiştir. Fetih hadisinin beşinci tabaka ravisi olan Abdullah, aynı zamanda erken dönem kaynaklarından biri olan el-Müsannef adlı hadis eserinin de müellifidir.
Hocaları arasında Ebû Bekir b. Ayyâs b. Salim, Ahmed b. İshak b. Zeyd, İshak b. Süleyman, el-Esved b. Âmir, Halid b. Mahled, Ravh b. Ubade, Zekeriyya b. Adiyy, Ziyad b. er-Rebî, Sufyan b. Üyeyne, Süleyman b. Harb ve Vekî b. el-Cerrâh gibi alimler bulunmaktadır. Talebesi olarak da Ahmed b. Ali b. Said zikredilmektedir.
İbn Ebî Şeybe hakkında Ahmed b. Hanbel, şadûk?, İbn Ebî Hâtim er-Râzı sıka? derken, Ebû Zur’a er-Râzî de hıfzının çok kuvvetli olduğunu belirtmektedir. Kaldı ki, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebî Şeybe?nin el-Müsannef adlı hadis eserinden yararlanmış ve kendisinden de fetih hadisini rivayet etmiştir.
Pek çok kaynakta yer aldığını gördüğümüz ve ravilerinin durumunu tespit ettiğimiz hadisin beş ravisini incelemiş bulunuyoruz. Senedi teşkil eden bu beş raviden her biri zaman içerisinde zincirleme olarak birbiriyle görüşmüş ve biri diğerinden söz konusu hadisi öğrenmiştir. Bu durum hadis tekniği bakımından senedin muttasıl (kesiksiz) oluşunu ortaya koymaktadır. Ayrıca her bir ravi, hadis ravilerinde aranan vasıfları taşımaktadır. Bu hadisin senedindeki ravilerin tamamı güvenilir ravilerdir. Dolayısıyla söz konusu hadisin, senedin kesintisiz oluşu ve ravilerin güvenilir olması gibi hadis senedinde aranan özellikleri taşıdığı ortaya çıkmaktadır.
İSTANBUL’UN AHİR ZAMANDA FETH EDİLECEĞİ İLE İLGİLİ HADİSLER
İstanbul’un fethi ile ilgili Kütüb-i sitte’de geçen hadisler, daha çok buranın ahir zamandaki fethiyle ilgilidir.
Özellikle selefiler ve bazı aşırılar İstanbul’un fethini küçümsemek ve diğer hadiste geçen ve burayı alan komutana yönelik övgüyü Fatih’e mal etmemek için bunu öne sürmektedirler.
Hadisler şunlardır:
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Bir tarafı denizde bir tarafı karada olan bir şehir (İstanbul’u) duydunuz mu?’ diye sordu. Sahabeler:
−Evet ya Rasulallah dediler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘İsmail oğullarından yetmiş bin kişi o beldede savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Oraya geldikleri vakit kılıçla savaşmazlar, ok atmazlar. La ilahe illallah Allah-u Ekber derler, şehrin deniz tarafı düşer. Sonra yine La ilahe illallah Allah-u Ekber derler şehrin diğer tarafı düşer. Sonra yine üçüncü defa La ilahe illallah Allah-u Ekber derler onlar için bir gedik açılır onlar da şehre girer, ganimet elde ederler. Onlar ganimetleri taksim ederken birisi gelir ve ‘Deccal çıkmıştır!’ diye bağırır. Onlar da her şeyi bırakıp geri dönerler’ buyurdu.”
Müslim: 2920
İstanbul’un savaşsız olarak fethedilmesi henüz meydana gelmemiştir. Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle diyor:
“Konstantiniye’nin fethi kıyametin kopmasıyla beraberdir.”
Mahmud ibni Gaylan Tirmizi’nin şeyhi diyor ki:
“Konstantiniye Rumların şehridir. Deccal zamanında fethedilecektir. Konstantiniye, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabının bir kısmı zamanında fethedilmiştir.”
Tirmizi: 2340
Bu hadislere baktığımız zaman İstanbul’un fethi ile ilgili öven hadisi nesh etmediği gibi onun önemini de küçümsemez. Burada iki hadisi mecz ettiğimiz zaman İstanbul’un çeşitli zamanlarda feth edileceğini göstermiştir. Burayı ilk alan komutan övüldüğü gibi, ahir zamandaki önemini ve tekrar alınacağını da göstermiştir.
Yani bu hadisler diğer hadisin önemini yok etmediği gibi nesh etmemiştir.