Bizimle İletişime Geçin

Dünyanın Renkleri

İsveç İzlenimleri

EKLENDİ

:

Avrupa’nın kuzey ülkesi, Avrupa Birliği üyesi İsveç, batıda Norveç, doğuda Baltık Denizi ve Finlandiya, güneyde de Danimarka ile çevrili. Avrupa Birliğine üye olmasına rağmen hâlâ kendi parasını kullanıyor; para birimi kron; 1 kron, 1.8 TL. Nüfus yaklaşık 10 milyon. Başkent, Stockholm. Başlıca bilinen şehirleri Göteborg, Malmö, Uppsala. Yüzölçümü, yaklaşık 450.000 km². Kişi başına düşen millî gelir, yaklaşık 55.000 dolar. Asgari ücret, 18-20.000 Kron civarında; ev kiraları bu ücretin yarısı; yakıt (= ısınma) ve su kiranın içinde. İsveç’te iki tip konut var: Toplu konut denilebilecek, mülkiyeti ‘belli şirketlerin (= ev firmalarının) elinde olan çok katlı, 60-70 m²’den oluşan blok-siteler ve özel, tek, çift ve üç katlı villalar. Bu blok-siteler, bana filmlerde gördüğüm Rus evlerini anımsattı; hepsi nerdeyse tek-tip. 1+1, 2+1, nadiren 3+1. Evlerin altında dükkân yok; bu bloklara yakın bir merkezde centrum’lar var; buralarda market, sağlık ocağı, eczane, berber, cafe vb. dükkânlar bulunuyor. Üç-beş blok arasında bir çocuk yuvası var. Çocuklar 1 (bir) yaşında yuvaya teslim ediliyor; lise sona kadar devlet elinde/kontrolündeler. İlk ve orta eğitim bedava. Yuvada ve okulda yemek var ve ücretsiz. Çocuklar uzak okula (ya da yuvaya) gidiyorsa ulaşım da bedava. Bebek arabası ile otobüse ya da metroya binen annenin de bileti bedava. Normal vatandaşın ulaşımı ise çok pahalı; şehre gitmek için bir bilet 40 kron (72 TL).

Villalar (özel evler), ahşap karkastan, duvarlar alçıpan bölme, alçıpan araları ve dış cephe izocamla yalıtımlı. Her evin açık ya da kapalı otoparkı var. Şirket evlerinde oturanlar, (ayrıca) bir otomobil için yaklaşık 1000 kron otopark ücreti ödüyor. Sokak ve caddelere araç parkı yasak; umum otoparklar da paralı ve saatli; en ucuz park ücretinin saati 15 kron. Merkezde Gamla Stan’da, kapalı otoparkın saatine 100 kron (5 saate 500 kron) ödedik. Araçların şehir merkezlerine girişi de ücretli; hafta içi yoğun saatlerde bu ücret, girerken de çıkarken de 44 kron; normal saatlerde 11 kron. Zorunluluk dışında (= eşya ve hasta taşıma gibi), evlerin (meskûn mahallere) yakınına araç girişi yasak. Meskûn mahale yakın yollarda hız sınırı 30; ara yollarda 40; mahalleler arası yollarda 60 km. Yollara/sokağa çöp, izmarit atmak yasak; çöpler kaynağında ayrıştırılıyor ve çöp parası ödeniyor. Cezacı tabir edilen insan sayısı çok fazla. Sanırım cezacılar da bu işten para kazanıyor ve devlet namına/hesabına çalışan şirket görevlilerinden oluşuyor.

Yerli nüfus yaşlı, ömür uzun; doğum oranı oldukça düşük. Çoğunlukla Türkiye, Somali, İran gibi ülkelerden göç alan bir ülke İsveç. Göçmenler genelde temizlik, taksi, lokanta, güvenlik gibi hizmetlerde çalışıyor ve asgari ücret alıyorlar. Ailede iki kişi çalışmazsa geçinmek çok zor. 0.5 litre su 15 kron. Ekmek, 15 kron. 1 kg. domates 35-40 kron (70 TL). Et ucuz; yeşillik, sebze-meyve ve giyim çok pahalı. Kuzey ülkelerinde sebze-meyve yetişmiyor, ithal ediliyor. Benzin 19-20, mazot 24-25 kron; bir evin ortalama elektrik faturası 1000 kronmuş. Toplu konutlarda su ve ısınma kiraya dahil ama elektrik (villalarda, elektrik de su da ısınma da) paralı.

Stockholm’un nüfusu yaklaşık 2 milyon ama coğrafi alanı geniş; neredeyse Ankara kadar bir alana yayılmış (Ankara’nın nüfusu 7-8 milyon). Eski şehir, ki adına Gamla Stan deniyor, otantik bir mimariye sahip; ana caddelerde her türlü dünya markalarının mağazaları var; arka sokaklar dar. Merkezden çevreye “uydu kentler” oluşturulmuş; aralarındaki mesafe nispeten uzun; zaman zaman ormanlık ve dağlık alanları geçerek bu mekânlara ulaşıyorsunuz. Eski şehrin altı tünellerle delinmiş, üstteki yapılara dokunulmamış. Stockholm, aynı zamanda bir adalar şehri; adalar arası geçişler, köprülerle sağlanmış. Bir ada sadece zenginlere tahsisli; orada özel villalar var. Yarı kapitalist yarı sosyalist görünümlü bir ülke İsveç; ama rotasının/yönünün, tercihinin kapitalizmden yana olduğu belli. NATO üyesi olmak istemesi ve güçlü bir ordusunun olmaması da bunda önemli bir etken.

Eski şehirde dinî sembollere rastlanıyor, kiliseler var ama “müze gibi” ziyâret ediliyor. Resmî din Hristiyanlık ama Hristiyanlık’a rağbet yok. Ben yeni yerleşim yerlerinde kilise göremedim. Okullarda “belli bir din” öğretilmiyor.

İntihar oranı yüksek bir ülke İsveç. Psikologlara (= psikiyatrlara) ihtiyaç ve müracaat çok fazla. Yalnızlık had safhada. Yaşlılar için bakımevleri yaygın. Aile mefhumu zayıflamış; çocuklar 18 yaşına gelince anne-babalarını terk ediyor. Yaşlı insanların çoğu köpek besliyor; sokaklarda köpekleri ile yürüyüş yapan insanlara rastlıyorsunuz. Sabah ve akşam dışında sokaklarda yoğun bir insan kalabalığı göremiyorsunuz.

Çocuklar okula kendileri gidiyor; servis sistemi yok. Sınıflar 15-16 kişilik. Kreş de, ilk-orta ve lise de (gymnasium da) zorunlu ve bedava. Orta öğretimde puanlama sistemi ile liselere; aynı ya da benzer puanlama sistemi ile de üniversitelere giriliyor; üniversitelerde eğitim malzemeleri, ulaşım ve yemek ücrete tâbi. Çocuklara lise sonuna kadar İngilizce neredeyse ‘anadili (İsveççe) gibi’ öğretiliyormuş; her İsveçli, derdini anlatacak kadar İngilizce biliyor.

Kral’ın Sarayı bana çok cazip gelmedi. Tablolar, kabul salonları, yatak ve yemek odaları, klâsik mobilyalar, duvar süslemeleri, biblolar, nişanlar, madalyalar vs. verdiğim ücrete değmedi. (Giriş ücreti 160 kron, 275 TL.)

Bir de Kral’ın eski sarayı var. Çok geniş ormanlık bir arazi üzerine kurulmuş…

Gamla Stan = Eski Şehir, tarih kokuyor ama gerek Sarayda gerek bu sokaklarda çok geriye gidemiyorsunuz; en fazla1650’lere kadar gidebiliyorsunuz. Bu bölge, en çok ziyaret edilen yerler arasında. Beni orada yerlilerin “otantik dansı” dışında etkileyen pek bir şey olmadı. Neredeyse tüm tarihî yapılar bu bölgede. Önemli yapılar müze gibi; Kraliyet Kilisesi bile müzeye dönüşmüş, giriş ücreti 75 kron (135 TL); içerde konser olduğu için giremedim. Eski Parlemento Binası (Riksdagshuset), Kungliga slottet (Kraliyet Sarayı), Nobel Prize Museum bu bölgede.

Mezarlıklar çok temiz ve bakımlı. Şehir merkezine yakın iki büyük mezarlık var; birinde Müslümanlara da yer ayrılmış. Mezarlar toprakla aynı seviyede, sadece mezar başlığı ve hemen hemen her başlığın önünde mum kandilleri ve çiçekler var, cenazeler tabutla gömülüyormuş.

Güneyde Türklerin yoğun olarak yaşadığı Handen/Haninge’de Diyanet’e bağlı (Türklere ait) bağımsız bir camii ve kültür merkezi var. Kuzeydeki Türkler Rinkeby, Tensta gibi yerlerde mahalle centrumlarının üst katını 100-150 m²’lik yerleri camii olarak kiralamışlar. Jarfella’da İranlılara ait bağımsız bir İmam Ali Camii var. Ben oradayken Kral’ın Sarayının olduğu meydanda rejim muhaliflerinden oluşan kalabalık bir grup gösteri yapıyordu; iki saat sonra bu grup kentin en işlek caddesinde yürüyor ve slogan atıyorlardı.

Haga’da Naturhstoriskariks musset = Doğa Tarihi Müzesi var, ücretsiz. İçinde her türlü kara, hava ve deniz hayvanları figürlerine rastlayabiliyorsunuz.

İsveç’te “işçilik” çok pahalı. Ben orada iken neredeyse yarım metre kar yağdı, arabanın lastiklerini değiştirmeye gittik; bijonları söküp-takmaya 650 kron (1000-1100 TL) aldılar. Araba iç-dış yıkama ücreti 350 kron (600-650 TL). Dışarıda yemek pahalı, tek kişi 200-250 krona ancak karnını doyurabilir. Lokanta ve cafe sektörü neredeyse Türklerin elinde. İsveçlilerin çoğu evde yemek yapmıyormuş; sadece Cumartesi-Pazar evde kahvaltı yapıyorlarmış… Yetişkinlerin alış-veriş yapmaya fırsatları olmadığı için, büyük marketlerin önünde kiralık dolaplar koymuşlar; insanlar siparişlerini veriyor, market çalışanları o siparişleri o dolaplara yerleştiriyor, müşteriler de iş çıkışında o dolaplardan onları alıp evine götürüyor. Büyük marketlerde sigara satışları da makineden yapılıyor; kasadan fiş alıyorsunuz, o fişi makinaya okutuyor, sigaranızı alıyorsunuz. “Niye?” diye sordum. Kasiyerler sigara “çalıyormuş!”

İsveç’te su ve orman bol; doğa korunuyor. Ülkede 8-10 tane büyük doğal park var. Ben, Tyresta National Park’ına gittim. Orada ülkenin dört bir tarafındaki doğal güzellikleri gösteren bir film izledim. Orman içinde yürüyüş yolları yapmışlar, 6-7 km yürüdüm. İçerde doğal piknik alanları var, ağaçlar devrilmiş ama o ağaçlardan alıp yakamıyorsunuz; piknik alanlarına yakmak için odun koymuşlar piknik için onları kullanıyorsunuz. Geyik, ceylan gibi hayvanlarla bizzat karşılaşabiliyorsunuz; bu hayvanlar kenar mahallelere (uydu kentlere) bile geliyor.

Ben, bu mahallelerden Fittja’ya Türk lokantasında yemek için (Pascha-Pizza- Korlgrill); eş-dost ziyareti, alış-veriş ve Cuma namazı için Vallingyby, Rinkeby, Barkaby, Kista ve Sollentuna’ya gittim. Barkaby’de her türlü alış-verişin yapılabileceği outlet mağazaları var. İsveç’te gıda ve giyim pahalı, elektronik ucuz. Black Friday’da oradaydım, iyi de indirim vardı (% 40-50) ama çok yoğun bir alış-veriş (kalabalık) göremedim. Turistseniz, yaptığımız alış-verişin vergisini havaalanından (tax free’den) iade alıyorsunuz ve çok ucuza mâl ediyorsunuz.

Kışın hava açıksa güneşi 3-5 saat görebiliyorsunuz; yazın da nerdeyse hiç güneş batmıyormuş. Kışları neredeyse bir abdestle beş vakit namazı kılabilirsiniz; yazları, 18-20 saat oruçlu kalınıyormuş.

Uzun süre İsveç’te yaşamak ister miyim, emin değilim. Bir kere iklime alışmam zor. Her ne kadar görünür olmasa da alttan alta bir “kültürel ırkçılık” (= 2. sınıf vatandaşlık, uyumsuzluk) hissediliyor. Din (ve değerler) “çöktüğü” için, aile de çökmüş vaziyette, “birlikte yaşam” ve LBGT yasal; anlamsızlık, yalnızlık, iletişimsizlikten belki de iklimden kaynaklı psiko-sosyal rahatsızlıklar bariz şekilde artmış, kahve ve alkol tüketimi yaygın; insanlar doğa yürüyüşü ve sporla meşgul. Doğa buna müsait; devlet de her mahalleyi yürüyüş ve bisiklet yolları ile ve spor kompleksleri ile donatmış. Kadın ve erkek çalıştığı için çocuk bakımı, yemek, bulaşık ve çamaşır dahil ev işleri ortak yapılıyor.

Ülkenin İKEA, Erickson, Volvo gibi uluslararası markaları var. Vergi oranları yüksek ve vergi kaçırma neredeyse imkânsız. Refah nispeten “eşit” paylaştırılıyor ama insanlar yine de mutsuz; bu durum, insanların yüzlerinden okunuyor. Bu sorun, sadece İsveç’in sorunu değil, Avrupa’nın (= modern/kapitalist dünyanın) ortak sorunu. Maddî refah, insana huzur vermiyor; insan madde ile doymuyor, madde insandaki “açlığı” kesmiyor; İsveç gezisi bunu bana fiilen de gösterdi.

Nerede olursa olsun, anlam sorunu insanın temel sorunu; gördüm ki bu sorunu ne gelişmişlik ne eşitlik ne de laiklik (tarafsızlık) halledebiliyor. Tüm dünyanın acilen sahih (= bozulmamış) bir dine (= kalıcı insanî değerlere) ihtiyacı var; Avrupa, insana belki rahatlık ve zenginlik veriyor ama umut vermiyor.

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar