Bizimle İletişime Geçin

Eğitim

İyi Ki Okullar Açık…

Musluk Teorisi, okul yılı boyunca öğrenme “musluğunun” açık olduğu ve kolayca aktığı, ancak yaz tatili aylarında musluğun kapalı olduğu ve dolayısıyla öğrenmeye erişimin kesildiği görüşüne dayanmaktadır. Salgın döneminde ise mücbir sebeplerden dolayı yaz döneminde olduğundan çok daha uzun süreli eğitime ara verilmiş, dolayısıyla varsayılan öğrenme kayıpları artmıştır.

EKLENDİ

:

Yazar: Abdullah Bahadır

2020 yılının ilk ayında başlayan COVID-19 salgını, çok kısa bir süre içerisinde küresel çapta yayılarak tüm dünya ülkelerinin ortak sorunu olarak sahnelerde başrol oynamaya başlamıştır. Küresel çapta yaşamın her alanında büyük etkileri hissedilen salgın, ülkelerin sosyal, ekonomik ve sağlık alanlarına büyük yükler getirmiştir. Diğer taraftan hiç şüphesiz ki ülkelerin sürdürülebilir kalkınmasında anahtar rol oynayan eğitim sistemlerinin hazırlıksız olarak yakalandıkları bu durum karşısında en çok eğitim camiası etkilenmiş ve dünya çapında 1 milyardan fazla çocuğun eğitim ortamları dışında kalmasına neden olmuştur.

Salgının eğitim sistemlerine getirdiği yüklerin yanı sıra, eğitim sistemi içerisinde bulunan her kademedeki öğrencilerde bilişsel-sosyal-duygusal gelişim açısından davranış değişikliğine neden olduğu ve eğitime ara verilmesinin öğrencilerde öğrenme kayıpları oluşturduğu düşünülmektedir. Çocukların okul dönemi boyunca öğrendikleri bilgilerin, edindikleri beceri ve davranışların okula ara verilmesi ile unutulması olarak tanımlanan “öğrenme kaybı” kavramı eğitimcilerin genellikle yaz ayları bağlamında ilgilendikleri bir konu idi. Daha çok uzun tatil dönemlerinin öğrencilerin öğrenmesi üzerindeki olumsuz etkisi bağlamında ele alınan öğrenme kaybı literatürde Musluk Teorisi metaforuyla açıklanmaktadır.

Musluk Teorisi, okul yılı boyunca öğrenme “musluğunun” açık olduğu ve kolayca aktığı, ancak yaz tatili aylarında musluğun kapalı olduğu ve dolayısıyla öğrenmeye erişimin kesildiği görüşüne dayanmaktadır. Salgın döneminde ise mücbir sebeplerden dolayı yaz döneminde olduğundan çok daha uzun süreli eğitime ara verilmiş, dolayısıyla varsayılan öğrenme kayıpları artmıştır.

Salgının eğitim üzerinde önemli bir etkisi de teknolojinin eğitim sistemleri içerisinde, salgın öncesine kıyasla daha geniş kapsamda kullanılması olmuştur. 21.yy’ın teknoloji çağı olarak isimlendirildiği ve kullanımının toplumsal yaşamın her alanında hızla yayılması, dijital erişilebilirliğin artırılması ve toplumları oluşturan insan kaynaklarının da dijital yeterliklerini geliştirme gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Tüm çocukların okul dışında öğrenmeleri gereken teknolojiye sahip olması, çocukların ve ailelerin internete erişebilecekleri sıcak noktalar oluşturulması, çözülmesi gereken sorunlardan biri olarak eğitim sistemimizin karşısına çıkmıştır.

Genelden özele ülkemizin eğitim sistemi için çizilen resme baktığımızda; Türkiye’de eğitim sisteminin ölçeği çok büyük. Yaklaşık 18 milyon öğrencimiz, 1,2 milyon öğretmenimiz, 115 bin temizlik görevlimiz, 100 binin üzerinde idari personelimizin olduğu, 20 milyona yakın insanımızın yer aldığı eğitim sisteminden söz edilebilir.

Bu bağlamda, Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Covid-19 ile mücadele günlerine diğer ülkelere görece daha hızlı ve çevik bir tepki verdi. Okullar kapatıldıktan sonra hem internet üzerinden hem de internet erişiminde sıkıntı çeken öğrenciler için televizyon üzerinden uzaktan eğitim desteğini hemen hizmete sundu. Uzaktan eğitimde ihtiyaç duyulan ders içerikleri tüm kademeler için hızla üretilmiş ve uzaktan eğitim platformlarına taşındı. Tüm kademelerde eğitim uzaktan eğitimle sürdürülürken, her hafta uzaktan eğitimdeki çeşitlilik de arttırılmaya devam etti. Televizyon yayınları sonraki günlerde hafta sonlarına da yayıldı ve hafta sonları liseye geçiş sistemi kapsamındaki merkezi sınav ve üniversiteye geçiş kapsamındaki yükseköğretim kurumları sınavına hazırlanan öğrencilere destek olmak üzere yayına başladı. Yaz aylarında da bu yayınların devam etmesi kararlaştırıldı. Özel eğitim ve rehberlik alanında da öğrenci, veli ve vatandaşlara destek olmak için çok sayıda psikososyal destek paketi geliştirildi ve hızla uygulamaya alındı. Diğer taraftan meslek liseleri bu süreçte toplumun ihtiyaç duyduğu dezenfektandan maskeye, yüz koruyucu siperlikten tek kullanımlık önlük ve tuluma kadar ihtiyaç duyulan tüm ürünleri üretip hızla ihtiyaç noktalarına ulaştırırken sonraki aşamalarda, solunum cihazından maske makinesine, video laringoskop cihazından hava filtrasyon cihazına kadar çok sayıda ürünü üretti. Türkiye’de öğrenci ölçeğinin boyutu göz önüne alındığında ilk kez bu kapsamda üretilen hizmetlerin değeri, tüm eksikliklerine rağmen daha iyi anlaşılabilecektir.

Eğitim sistemlerinin salgının olumsuz etkilerinden dolayı yeniden şekillendirildiği de yadsınamaz gerçekler arasındadır. Bu kapsamda; herkese eşit imkanlar ölçüsünde eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için Millî Eğitim Bakanlığı, bu süreçte tüm birimleriyle eğitim, araştırma ve topluma hizmet boyutlarında oldukça aktif oldu ve dinamik davranabildi. Bununla birlikte, diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de okullar arası başarı farklarının boyutu bilinen bir gerçek. Uzaktan eğitimle öğrencilerin eğitimden kopmamaları ve yüz yüze eğitim başladığında telafi eğitiminin hızla yapılabilmesi için okulda hazır bulunuşluğun arttırılması hedeflendi. Dezavantajlı okullardaki öğrencilere ve çeşitli imkânsızlıklar nedeniyle verimli bir uzaktan eğitim süreci geçiremeyen öğrencilere daha fazla ağırlık verecek şekilde destekleme ve yetiştirme kurslarının telafi eğitiminin ana merkezi olacak şekilde planlanması yapıldı.

Millî Eğitim Bakanı Sayın Mahmut ÖZER’in yeni normalleşme sürecinin başlangıcında “Okullar en son kapatılacak yerlerdir!” çağrısı ile geleceğimizin teminatı ortak paydamız olan öğrencilerimiz okullarına geri dönmüş ve eğitimin her kademesinde salgının olumsuz etkilerini hızlı bir şekilde iyileştirme çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalar, kısa bir süre içerisinde sonuç vermeye başlamış ve etkileri gözle görülür şeklide hissedilmeye başlanmıştır. Okulların açılmasını takiben iyileşme tespit edilen konular ve okula dönüş sonrası öğrencilerin uzun bir süreden sonra arkadaşları ile etkileşim halinde olmaları, öğrencilerin motivasyonu ve derslere adaptasyonu ile birlikte psikolojik açıdan olumlu yönde etkilemiştir. Bu durum öğretmenlerin motivasyonunu da olumlu yönde etkilemektedir. Öğretmen ve öğrencilerimiz yaparak yaşayarak öğrenmenin, teorik bilgiden daha kalıcı bir öğrenme sağladığını fark etmişler, ders çalışma, ödev yapma, laboratuvar çalışmalarının önemini kavramışlardır.

Salgın sürecinde uzaktan eğitim ile devam eden eğitim sürecinde karşılaşılan diğer bir önemli konu da öğrencilerin izleme-değerlendirilmesi sürecinde yaşanan zorluklardır. Okula dönüş ile birlikte öğrencilerin ders sonunda elde etmeleri gereken kazanımlara ulaşma seviyeleri, daha sağlıklı ve hızlı tespit edilmeye ve gerekli tedbirler alınmaya başlandı. Yeni normalleşmede, teknoloji ile ilgili öğretmen yeterliliklerinin artırılmasına yönelik hizmet içi eğitim gereksinimlerini gidermeye yönelik çalışmalar başlatılmış ve hızla uygulamaya koyulmuştur. Elbette devam eden pandemi koşulları hem öğrenciler hem de öğretmenler üzerinde sağlık açısından tedirginliklerin yaşanmasına neden olsa da gerekli tedbirler alındığında riskin minimize edilebildiğine ilişkin farkındalık okullarda yerleşmiş bulunmaktadır.

Sonuç olarak; insan sosyal bir varlıktır ve sosyalleştiği, etkili iletişim-etkileşim kurduğu sürece toplumsal aidiyet duygusu o derecede gelişmektedir. Okullarımız ülkemizin gelecek nesillerinin yetiştirildiği yerlerdir. Onları sadece akademik olarak geliştiren ve akademik gelişimin izlendiği yerler değil, aynı zamanda, bireyi hayata hazırlayan bir ekosistemden oluşmaktadır. Elbette ki doğal afet, salgın vb. mücbir sebeplerden dolayı ve eğitim-öğretimi daha nitelikli hale getirmek için çağın gerektirdiği teknolojik yeniliklerin eğitim sistemimiz içerisinde kullanılması gerekmektedir, fakat bu yenilikleri kullanırken okullarımızın sadece dört duvarla çevrilmiş bir bina olmaktan ziyade çocuklarımızı gerçek hayata hazırlayan mekânlar olduğu da unutulmamalıdır. Dolayısıyla okullarımızın açık kalması için alınan kararın bu düşünceden yola çıkarak alınan en doğru karar olduğu tartışılamaz bir gerçektir.

Çok Okunanlar