Bizimle İletişime Geçin

Kavram

Kalbin Anlamı

Kalp, sekînet yeridir ayrıca. “O, müminlerin kalplerine dinginlik indirendir.” Takva da kalptedir, ihsan da. Peygamber Efendimiz(S.A.V.) eliyle kalbini göstererek “Takva buradadır.” buyurmuştur. Müminler, Allah’tan hakkıyla korkarlar ve huşû sahibidirler. Huşûnun yeri de kalptir ve kalp, daralıp genişlemez sadr gibi ancak günahlara daldıkça kararır, katılaşır. Özellikle Allah’ın rahmetinden ümit kesmekle paslaşır. Kalpteki nurun nefs karşısındaki otoriteleri eksilir. Kalpteki nur, ay gibidir. Onun da ışığı artar ve eksilir.

EKLENDİ

:

Kalp, sadece kalpten mi ibarettir? Akıllanır mı kalp, uslanır mı?

Sadece “kalb” değildir kalp. “Sadr, Kalb, Fuad ve Lüb.” Dört bölümden oluşur Hakim Tirmizi’ye göre kalbimiz. Hayy Kitap’tan “Allah’ın Nuruna Kavuşmak İçin Kalbimizin Güçlerini Nasıl Kullanmalıyız?” alt başlığı ile yayımlanan Kalbin Anlamı adlı kitapta Hakim Tirmizi, bu dört bölüm üzerinde durmuş, ayetlerden yola çıkarak… Tirmizi’nin hayatı hakkında çok bilgi bulunmamaktadır. Bugünkü Özbekistan sınırları içinde doğmuştur. Tirmizli’dir. Horasan’da dönemin önemli hocalarından dersler almıştır. Mutasavvıftır.

“Kalp, insanın içinin ve derinlerinin bütün derecelerini kendinde toplayan genel anlamlı bir addır. İnsanın içinde, bir kısmı kalbin dışında bir kısmı kalbin içinde bulunan birtakım yerler vardır.”

Evet, ilki Sadr’dır ve sadr,  kalbin evidir ama en dışıdır. Evin avlusu, bahçesi gibidir. Cevizin kabuğu gibi, Mekke şehri gibidir. Sadr (gönül) ile kalbin ilişkisi, gözdeki beyazlık ile gözün ilişkisi gibidir. Sadr, kalbi barındıran yerdir. Kuruntu ve tehlikelerin de kalbe giriş yeridir. Kötülüğü emreden nefsin yönetim merkezidir. Cevizin kabuğunda yer alan böcek gibi küçük canlılar, kabuğu kırıldığında içine girecektir. Yani kötülükler sadırdan hücum edip kalbe yerleşir.

Kalp, sadrın içindedir, gözün karasına benzer. Mekke şehrinde Harem gibidir. İman nurunun bulunduğu yerdir. Kalp, hükümdardır. Nefs ise ülke. Hz. Peygamber: “El kanattır. İki ayak postacıdır. İki göz, yardımcıdır. Kulaklar, toplayıcıdır. Ciğer, rahmettir. Dalak, gülüştür. Akciğer, nefestir. Hükümdar iyi olursa, askerleri de iyi olur. Hükümdar kötü olursa askerleri de bozulur.” buyurmuşlardır. Organlarımızın düzgün olması, kalbimizin düzgün olmasına bağlıdır.

Fuad, kalbin içindeki üçüncü bölümdür. Gözbebeği gibidir, Mescid-i Haram’ın içi gibidir. Fuad, kalbin ortasında bulunur, kalp de incinin sedef içinde bulunması gibi sadrın ortasında bulunur.

Lüb ise fuadın içindedir, gözde görme ışığının durumu gibidir. Vahdet ve nurun yeridir. Hakkı müşahede yeridir, sırlara vakıf olma yeridir. Sırrı algılamak Hakk’a yakın olmakla ve ona yakın olacak işlerle meşgul olmakla olur.

Hiç şüphesiz ki Allah, kullarını devamlı sınamaktadır. Dünya, sınanma ve imtihan yeridir. “Allah, gönüllerinizde bulunan şeyi denemek ister.” Sadr, vesvesenin, günahların giriş yeridir. Sadr, genişler ve daralır. “Kuşkusuz biz senin sadrının daraldığını biliyoruz” buyuruyor Allahu Teâla. “Biz senin sadrını genişlemedik mi?” buyuruyor. Sadrımız, bâtıl ve dünyevi hırslarla, kötülüklerle daralmakta, Hakk ile genişlemektedir. Yine âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır. “Allah bir insana doğru yolu göstermek isterse, onun sadrını İslam’a açar; bir insanı saptırmak isterse onun sadrını da zorluk çekecek şekilde daraltır.” İman, kalp iledir. Ancak dil ile de tasdik edilir, İslam olmak için… Müminlerin sadırlarında kine, nefrete yer yoktur. Selim bir kalp yani kuruntulardan arınmış bir kalp ile iman eder onlar.

Sadr ve kalp ayrı bölümler olsa da birbirlerinin yerine kullanılabilen kelimelerdir. Bazen kalp yerine nefs de kullanılabilir. “Biliniz ki, Allah nefislerinizde bulunan şeyleri bilir, artık O’ndan çekinin.”

Efendimiz (sav) “Bildiği ile amel eden kimseye Allah, bilmediğini öğretir.” buyurmuşlardır. Takva sahibi Müslümanlara, nefsini terbiye ile meşgul olanlara, acziyetinin farkında olup masivayı terkedenlere Hakk’ın ezeli lütufları gösterilir. Onlar, kâinata hikmetle bakarlar. “Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona çok şey verilmiş demektir. Sadece ince akıl sahipleri ibret alır.”

Kalp, sekînet yeridir ayrıca. “O, müminlerin kalplerine dinginlik indirendir.” Takva da kalptedir, ihsan da. Peygamber Efendimiz(S.A.V.) eliyle kalbini göstererek “Takva buradadır.” buyurmuştur. Müminler, Allah’tan hakkıyla korkarlar ve huşû sahibidirler. Huşûnun yeri de kalptir ve kalp, daralıp genişlemez sadr gibi ancak günahlara daldıkça kararır, katılaşır. Özellikle Allah’ın rahmetinden ümit kesmekle paslaşır. Kalpteki nurun nefs karşısındaki otoriteleri eksilir. Kalpteki nur, ay gibidir. Onun da ışığı artar ve eksilir.

Fuad, gören ve müşahade edendir; lüb ise birleyendir, tevhittir. Lüb sadece gerçek iman sahiplerinde bulunur, en güvenli dağ ve en yüksek makamdır. Lüb, akıldır. Akıl ise kanıttır. Akıl, kulun Allah tarafından hitabı hak ettiği şeydir, diyor Hakim Tirmizi. Aklın başka isimleri de vardır. Hilm, nüha, hicr. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır: “Kuşkusuz bunda akleden bir topluluk için ayet vardır.”

Lüb sahibi kullar Allah katında ayrıcalıklıdır. Belayı nimet görür, kendi günahını görebilendir. Onlar sürekli Rabb ile beraberdirler. Fakih kimselerdir ki “Hz. Peygamber’in ‘Allah bir kuluna iyilik dilemişse, onu dinde fakih (anlayışlı) kılar ve kendisine nefsinin eksikliklerini gösterir, dünyanın hastalık ve ilaçlarını ona gösterir.’ dediği kimselerdir.”

İslam’ı bir dağa benzetiyor Hakim Tirmizi.  İslam’ın yeri, sadrdır. İman da bir dağdır, onun yeri kalptir. Marifet de bir dağdır, onun yeri fuaddır. Tevhit de bir dağdır, onun yeri lübdür. Her dağın da bir kuşu vardır. Sadr dağının kuşu, nefs-i emmâredir. Kalp dağının kuşu, nefs-i mülhime. Fuad dağının kuşu, nefs-i levvâme, lüb dağının kuşu ise nefs-i mütmainne’dir. Tatmin olmuş nefsin mükâfatı, cennettir. Dağ, gücü sembolize eder. Tevhit nuru (dağı), dağların en yücesine benzer. Diğer dağlar arasında Kaf Dağı gibidir.

Arif, lüb’ün üzerine yerleşmiştir. Günahlara dalmaz. Her an Allah iledir. Mârifetullah basamağındadır. “Arif, görünüşte sıkıntılı bir hayat yaşarken bir yandan da mutluluk içindedir.” diyor Tirmizi. Her anında Rabbinin lütfunu görmek arif için Allah’ın en büyük lütfudur.

Hakim Tirmizi, seyr i sülûkü şöyle güzel örneklendiriyor kitabında. Yolun başında karanlığın kuşattığı bir evde bir adam, önce kandille aydınlanmak ister. Sonra evin kapısı, penceresi açılır, ay ışığı içeri süzülür. Ay ışığı ile aydınlanır. Boş bir araziye çıkar, ay ışığı ile aydınlanırken gün ışığına kavuşur. Tevhit nuruna kavuşan muvahhit, arzusuna kavuşur. Çünkü o,  Allah’tan başka efendi tanımamış, yalnız O’na iltica etmiştir. Allah da onu sevmiş ve her türlü ayrılık acısından kurtarmış, kendisinden razı olmuştur.

Kalp, nazargah-ı İlahi…  Hayy, Hakk,  Allah… Halden hale çevirendir kalpleri.

Kaleme and ile… Muhakkak ki kalemin gücü O’nu anlatmaya yetmez.

Hoşça bakalım ki kendimize. Kalbimiz O’nun elinde.

Çok Okunanlar