Şair: Nurettin Durman
Kapılara gidiyorum, ama ne kapılar; her biri başka
her biri günahkâr bir yolcunun eliyle mesrur,
ağır kilitli kapılar, zor kapılar; belalı kapılar,
meşakkatli kapılar; ama ne kapılar, süsün, şatafatın
bin bir türlüsünü çekmiş içine toplamış ne varsa
başı belalı şaşkın çağırır kendine;
berrak bir gökyüzünü çağırır gibi çağırıyor,
ateşe bulanmış pervane olmuşlar gibi çağırıyor,
şehri ışıltıp karanlığımı alacak kapılardan,
sırlara bürünmüş sırrı bekleyen kapılar,
beli bükülmüş ihtiyar bir bekçi titizliğiyle tutuyorlar beni;
bir hıçkırık, bir serkeş yürüyüş, oradan oraya atıyorlar,
bu kapı senin bu kapı benim dolaştırıp duruyorlar,
kediler dolaşıyor ortalıkta, sıska kediler, cılız kediler,
bakıyorlar gözlerimin içi duman,
yüzümde dağılmış rüyalar; ben işte böyle
kapı kapı dolaşıp, kim tutacak elimden
kim yakacak benden kalan öfkeyi derken,
oradan oraya bir telaşla çileden başka,
bir kapıdan başka ne derdim olabilir ki?
Kapılar neden kapalı, neden yorgun oluyor ayaklarım?
Gidiyorum gitmesine de gitmek olmuyor ne yapsam!
Peki; açılır mı benim vardığım kapılar,
benim köşe bucak arayıp bulamadığım kapılar,
kapanır mı yoksa acımasız bir şekilde yüzüme,
çarpar mı rüzgârıyla beraber beni yere,
gerisin geriye, azgın sulara, korkulu rüyalara,
yol yordam bulmaya, yol yordam aramaya,
başımı taşlara vurmaya, yani böyle yorgun;
böyle ne zamana kadar sürecek derken,
ey benim vardığım kapılar, ey kapıların kapısı
ey şahı merdan kapısı, ey varılması zor olan
aşk pınarının başı, hüzünlü bir dokunuşun ritmiyle
işte burada, alnımın çatında, bir ışık şelalesiyle birlikte,
bir zonklamayla birlikte, bir korku, bir hışım,
bir azarla birlikte, aramakla bulunacak mı acaba
kıpkızıl olan yolun başındaki kapı, o büyük kapı,
gökkuşağının altından geçerken yağmurdan sonra,
yakacak mı beni günahlarımdan; bir tas su içmek için,
çağıracak mı can evimden vurup pişmanlığın ardından,
hesapsız kitapsız kavuşmanın ardından;
aşk olsun beni tutana, işte gidiyorum:
Uzun ve meşakkatli bir yolculuğun sonunda
Kavuşmak mı kavuşmamak mı diyerek acaba?
İşte gidiyorum; bırakıp ardımda onca rezilliği,
onca çekilmez belayı, onca onulmaz yarayı açan
bakışlardan gidiyorum, önümde barikatlar varsa;
olsun, tutabilirse tutsun beni, koşabilirse koşsun ardımdan,
karanlığına çeksin beni, sarsın başıma belalarını,
benim korkularımı derdest edip
bir deste çiçekle birlikte çağırırken münadi
öyle ayak diretmekle olmaz elbet,
inat etmekle olmaz, karşı koymakla hiç olmaz,
öyleyse haydi bakalım meşakkatli yollarım haydi,
geride bıraktıklarımla avunacak bir yer bulmak da
akıl kârı olmayacak bundan sonra,
kaç kapısı var ki aşk yolunun,
kıpkızıl ateşler saçan cehennemin;
hangi kapılar çağırıyor beni, arzuyla çağırıyor beni,
iştiyakla çağırıyor; bense boynumu büküp bekliyorum,
bense korkuyorum, beni yutacak korkuyorum,
ama gene de gidiyorum, sonu nereye varacaksa varsın,
belki bir ışıklı kapı, belki bir umut, aşk ateşiyle yanmış,
çilelere gark olmuş bir kapı; işte gidiyorum:
Akıbet gelir başa aramakla bulunur mu acaba?
Bulunmaz mı ne yapsam bulmak için acaba?