varlığından korkarken
nasıl da cesurdum hükümlerine karşı
kalbimin ücra bir köşesinde
doludizgin atlar gibi ilerliyor karanlık
diğer köşeleri henüz aydınlık
harflerim eksilirken alfabemden
kelimelerim siliniyor defterimde
defalarca kuşatılsa da
zapt edilemeyen kalelerim var
bir gölge yükseliyor gölgelerin içinden
ve bulutlara değiyor kalelerimin burçları
zehirli hediyeler alıyorum tanımadığım ellerden
bağışlıyorum şehrimin sokaklarını
yüzlerini bile yitirmiş kipkirli ellere
insanları asıyorlar her köşebaşında
kurulmamış darağaçlarında
teşhirler de ibret verir
her ateş tesbih tanelerini eritir
çocukluğumdan kalma isteklerim içimde uyurken
güvercinleri vuruyorlar rüyalarımda
ürperiveriyorum hiç sebepsiz
belli ki bir yerlerde
parantez içinde yaşarken
bir insanın ömrü gelip geçmiştir
dirisini sevmeseler de
ölünce herkes sevmiştir
geçtiğim tüm yollar yitirmiş taşlarını
bir meczup yola saçıyor tüm anılarını
bense terk ediyorum tüm şehirleri
terkimde yaralı dişi bir yılan
heybemde gerçeklerle sulandırılmış koca bir yalan
peşimde beni arayan gölgem
bir çölün ortasındayım şimdi
boyunlarında yontulmuş putlar
mabetlerini yıkıyor insanlar
-olsa olsa seraptır-
işte tam bu sırada
şahit oluyorum bir karınca göçüne
belli ki dağıtılmış yuvaları
yine de umursamadan tüm dünyayı
sırtlarında taşıyorlar nevalelerini
kumları çiziyor bir tarafta bir derviş
izliyorum dudaklarım mühürlü
çoğun içinde sonsuz sayıda bir
ama asla tek değil