Bizimle İletişime Geçin

Edebiyat

Kars’a Veda

EKLENDİ

:

Her bidayetin bir nihayeti olacak elbette. 02.02.2012’de başlayan Kars günlerimiz de 2014 yılının ortalarında nihayete erdi. Biz Kars’ı ziyadesiyle sevdik. İçimde öyle bir his var ki Kars da bizi sevdi. An itibariyle ayrılalı tam on yıl oldu ama anılarımız hâlâ sımsıcak. İrtibatımızı hiç kesmedik, görüşmelerimiz ve ziyaretlerimiz devam ediyor.

Sanki hatıraların da ruhu var, onlardan da kopmak pek kolay olmuyor. Gönlümüzde izi kalan o hatıralardan birkaçını gündem yapma hevesindeyim bugün.

İlkin iki kişiden bahsetmek isterim. Bunlardan biri araştırmacı, yazar, seyyah, fotoğrafçı, Malakan ve Azeri torunu olan Vedat Akçayöz…

Savaşlar bitiyor, işgaller bitiyor ama dostluklar hemen öyle bitivermiyor. Bilakis kültürler de insanlar gibi akraba oluyor.  Kars ve Malakan akraba kültürünün gönüllü elçisi Akçayöz, ulusal ve uluslararası toplantılara katılıyor, konferanslar veriyor, makaleler ve kitaplar yazıyor. Tam bir Kars âaşığı o. Malakanlar, Rus asıllı Hristiyan bir topluluk ama bildiğimiz Hristiyanlara benzemiyorlar. Domuz eti yemiyorlar, teslis’e (Baba, Oğul, Kutsal Ruh üçlemesine) inanmıyorlar. Kiliseleri yok, “Sabranya” dedikleri sade ibadethaneleri var. Namaza benzeyen, kıyam, rükû ve secdesi olan ibadetleri var. İçki ve sigarayı da haram kabul ederler.  Erkekler genellikle sakallı ve kadınlar da başörtülü. İncil, Tevrat ve Zebur’dan alıntılarla yeni bir kutsal kitap oluşturmuşlar. Kars ile tanışmaları, 1877–78 yıllarında Osmanlı Rus savaşları sonunda imzalanan Ayastafanos Antlaşması sonucunda olmuştur. Rusya’ya bırakılan Kars, Ardahan, Iğdır gibi bölgelere zorla getirilip yerleştirilmişler. Savaşa ve adam öldürmeye karşılar. “Allah’ın yarattığı bir varlığı düşman da olsa öldürmeye hakkımız yok” diye inanıyorlar. 1917 Rus ihtilaliyle Malakanların bir kısmı döndüyse de çoğunluk 1962’ye kadar Kars’ta yaşamayı tercih etmişler. Askere gitmeyi ve silah kullanmayı inançları gereği kabul etmedikleri için 1962’de Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmışlar. Rusya’ya dönmeyenlerin de bir kısmı Kanada ve Yeni Zelanda’ya gitmişler. Müslüman bir kimsede bulunması gereken güzel ahlakın birçoğunun onlarda olduğunu birlikte yaşayan Müslümanlar anlatıyor. Müslümanlığa çok yaklaşmışlar ama topluca İslam olmamışlar. Bu konuda “Annem Sara ve Malakanlar” isimli Akçayöz’ün güzel bir çalışması da yayınlandı.

“Eski ve Yeni Fotoğraflarla Kars” ve “Gravürlerle Kars” isimli Kars’ı tanıtan ansiklopedik iki çalışmanın asıl sahipleri Vedat Akçayöz ve Yıldırım Öztürkkan’dır. Bu çalışmaya kısmi de olsa katkıda bulunmak bize de nasip oldu.

 

İkinci isimden de bahsetmiş oldum. Meşhur fotoğrafçı, Vedat Akçayöz’ün takım arkadaşı ve adaşım Yıldırım Öztürkkan… Avcıların, evsinlerin (avcıların görünmemek için yaptıkları kamuflaj) içinde av bekledikleri gibi dağlarda, tepelerde geceleyerek fotoğraf saati gözetleyen iki arkadaş bunlar. Kars, Ağrı Dağı ve Ani Antik Şehri’yle ilgili nerede bir güzel fotoğraf görseniz muhtemelen altında Yıldırım Öztürkkan imzası görürsünüz.

Bir diğer önemli isim ise; Harakani hazretlerinin türbedarı da diyebileceğimiz Yavuz Selim Uzgur. Yavuz Hocayı anlamak için önce tarihi bir gerçekliği anlamak gerekir. Kadim şehirlerimizin birçoğunda oranın manevi valileri diyebileceğimiz büyük şahsiyetlerin olduğu mekânlar, maalesef gayri ahlaki işlerle perdelenmiş. Mesela Konya’da Mevlâna Türbesi’nin hemen yakınında devletin muhafazasında fuhuşhâne vardı. 1991 yılında belediye başkanı Halil Ürün zamanında kaldırıldı. Ankara’da Hacı Bayram Veli Cami ve Türbesi’nin hemen yanındaki fuhuşhane de Melih Gökçek döneminde kentsel dönüşüm bahanesiyle yıkılmış. Kars’ta ise Harakani Hazretlerinin türbesinin bulunduğu mahalle, fuhuş ve uyuşturucu merkezi imiş. Buranın temizlenmesi ve Kars’ın en güzel mekânı olmasında ise Harakani Vakfı Başkanı Yavuz Selim Uzgur Hoca’nın büyük gayret ve hizmetleri var. Bu vakıf, tarih elçisi olan Kars kalesinin bir burcunu kültür merkezi yapmış. Türbenin bulunduğu alan; Evliya Cami, Ulu Cami, Kümbet Cami ve diğer tarihi yapılarıyla, çiçekleriyle her bakımdan Kars’ın en güzel mekânı olmuş. Uzgur hoca Harakani’yi anlatan güzel kitabın yayınlanmasına da vesile olmuş. Tüm dünyayı gezerek Harakani öğretilerini anlatıyor ve tanıtıyor.

            

Umre arkadaşım, şair, Erzurumlu Necati Çoruh da hafızalarda güzel izler bırakan güzel insanlardan. Milli Eğitim Müfettişi ve başkanı idi. Önceliği rehberlik olan, öğretmenlerimizin çekinmeden istifade ettikleri, görüştükleri bir gönül insanıydı. Okuyan ve yazan, gelenekle moderniteyi meczeden tam bir dadaş.

Medyanın, şöhretin gücü ve Gülben Ergen

Bir gün Vali Bey; “Müdür bey Gülben Ergen, “Çocuklar Gülsün Diye Derneği” adına, Digor ilçemizin Bacalı köyüne anaokulu yaptırmış, önümüzdeki hafta onun açılışını yapacakmış. Bu durumdan benim neden haberim olmadı?” diye sordu. “Sayın Valim benim de haberim yok, böyle bir şey olsa mutlaka haberim olurdu, yine de araştırıp döneyim” dedim. Mesele anlaşıldı ki ne protokol ne temel ne de tahsis edilmiş bir arsa var. Digorlu bir iş adamından prefabrik anaokulu sözü almış, hepsi bu. Prosedürleri yerine getirip ihaleye çıkmamız uzun zaman alıyor. Tabii Gülben Hanım’a “Tabii buyurun” dendi. Okulun açılış tarihinden iki gün önce bir tırla malzemeler geldi ve monte edildi. Protokoller, arsa tahsisi ve diğer prosedür arkadan geldi. Kars bir anaokulu kazanmış oldu.

Öğretmen ve öğrencilere mektup yazıyorum

Gerek kamuoyunun gerekse öğretmen ve öğrencilerimizin dikkatlerini eğitime çekmek için farklı projeler yapmaya gayret ettik. Bu projelerden ikisinden bahsedip şimdilik Kars günlerini noktalamak isterim. Projelerden biri, öğretmen ve öğrencilere yazdığım mektup oldu.  Bu mektupta kısaca şunları yazdım:

“Çok kıymetli öğretmen ve öğrenci arkadaşlarım, her dönemin sonunda olduğu gibi mesaj yayınlamak yerine bu sefer klasik bir mektup yazmayı yeğledim.

 

Mektup yazmayalı uzun zaman oldu. Köroğlu’nun dediği gibi: “Silah çıktı, mertlik bozuldu.” Telefon ve internet çıktı, ucu yanık, çocukların ellerini çizdiğimiz, sonuna “Kestane kebap, acele cevap!”, “Sepet sepet yumurta sakın beni unutma!” gibi tekerlemelerle bitirdiğimiz mektuplar yok artık, günlerce mektup yolu beklemek de.

 

Emektar, gayretli, aşklı, şevkli, heyecanlı, muhabbetli, çilekeş, cefakâr, sabırlı, öğretmen arkadaşlarım! Kâğıttan tasarruf olsun diye öğrenci arkadaşlarımla ortak mektup yazdığımı düşünmeyesiniz.

 

Ümit ışığım, yarınların sahibi, yazan, okuyan, düşünen, emin adımlarla yürüyen, yara almadan büyüyen öğrenci arkadaşım, benim için zor değildi ayrı ayrı mektup yazmak. Ortak mektup yazmakla bir şey demek istedim. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in dediği gibi: “Öğreten ve öğrenen, hayırda iki ortaktır, bunun dışındakilerde hayır yoktur.” Öğrenen mi daha hayırlı öğreten mi, bunu ancak Allah bilir. Bizler farklı roller üstlenen aynı sahnenin oyuncularıyız. Rol arkadaşlarıyız, ekibiz, takımdaşız. Kader senaryosu bazılarımızın sahneye erken çıkmasını istiyor o kadar. Bir farkla, biz öğretmenlerin rolleri çoğunlukla sabit iken sizin rolleriniz değişmek zorunda. Bugün öğrenci rolü oynayan sizler yarın kim bilir hangi karakteri mahirce canlandıracak, izleyenleri coşturacaksınız.

…..

Kimi zaman sevindik kimi zaman üzüldük. Bazen üşüdük bazen ıslandık. Bazen alkışlandık bazen de küstük, küstürdük. Hepsi bir sahneydi, geldi geçti.

 

Merak ediyorum, siz Millî Eğitim müdürü olsaydınız ne yapardınız ya da ne yapmazdınız? Hangi projeleri uygulardınız? Sizin pencerenizden Kars’ımızın eğitimi nasıl gözüküyor? Yapıcı tenkitleriniz ve teklifleriniz cevabî mektubunuzun bir bölümünü oluştursa biz de istifade etsek hani.

….

Mektubuma cevap yazan arkadaşlarla Sarıkamış’ta üç günlük bir program tasarlıyoruz. Başka planlarımız da var…

Bu mektubum, sizi ne kadar çok sevdiğimin bir nişanesi olsun.

Sizi gönülden seven kıdemli rol arkadaşınız…

          Yıldırım ALKIŞ, İl Millî Eğitim Müdürü

 

Mektubuma 327 cevap geldi. Cevapları benim de içinde olduğum bir kurul inceledi ve 27 tanesini seçtik. Bu mektupların sahiplerini “Güzel Yazan Kalemler” adı altında Sarıkamış’a davet ettik. Öğretmen ve öğrencilerden oluşan kalemşörlerle üç gün tatil yaptık. Birinciliğe layık görülen öğretmenimiz Murat Aybirdi; “Hocam ben yazarmışım da haberim yokmuş” diye itirafta bulundu ve yazmaya başladı. Şimdi Kars’ta çok önemli yayınlara imza atmaya devam ediyor. Kitaplar, dergiler, gazeteler ve şiirler… Kars’ı anlatan şiirinden bir bölümünü paylaşalım:

 

CİVANMERT KARSLI DERLER BİZDE

Helvaya “halva”, doyumsuz çorbaya “şorva”

Güngörmüşe “eke”, sevimli yavruya “bala”

Yarışta düşme geriye, sakın kalma dala

Sonra arkandan “hay loloo” derler bizde

 

Kafası büyüğe “yeke baş”, omuza “çiyin”

Bulaşığa düşen sabırsız sineğe “çivin”

Sabah seherde kalk, üzerini tez giyin

Hızlıya “yeyin”, çıplağa “cıbıl” derler bizde

 

Yaşları denk olana “tay”, hisseye “pay”

Halay çekmeye “yallı”, düğüne “toy”

 Gelin getirince “atlı”, şaşırınca “booy!”

Yemek artığına “yahantı” derler bizde

 

Babaya “ata”, erkek kardeşe “gada”

Anaya “aba”, sevilen ağabeye “gağa”

Ot yığınına “taya”, işaret etmeye “aha”

Olmayacak şeylere “alha” derler bizde

 

Bir diğer proje ise, Orman Müdürlüğü ile birlikte yaptığımız, “80 Bin Can, 80 Bin Fidan” projesiydi. Her öğretmenimiz ve öğrencimiz bir fidan dikti ve bakımını üstlendi.

Bunların dışında bir projemiz daha vardı ama somutlaştıramadan ayrılmak zorunda kaldık. “Kars Eğitim Müzesi” kurma çabalarımız maalesef akim kaldı. Burada yazmış olayım ki sonradan bu projeyi hayata geçiren belki biri çıkar…

Rabbimin dediği mi siyasetçilerin dediği mi?

Rutine tabii olmadığımdan olsa gerek politikacılardan gelen talepleri sorgulardım. Hakkaniyet ve liyakata uymayan tekliflerini, uygun bir dille izah etmeye çalıştım. Muhataplarımı bazen ikna ettim bazen de edemedim. İkna edemediğim durumlarda yine de kalbime yatmayan işleri yapmadım. Siyasetçiler yanlış da olsa kendilerine “hayır” denmesini pek sevmiyorlar. “Hayır” lar çoğalınca koltuktaki ömrümüz kısaldı. Buna rağmen ilahi lütuflar arttı hamdolsun.

Kars’ın âşıkları

Aslında rahmetli Aşık Şenlik’i (1850-1913), Âşık Şeref Taşlıova’yı (1938-2014), Murat Çobanoğlu’nu(1940-2005) ve günümüzün aşıklarını da yazmak isterdim ama söz çok uzadı.

Nihayet 16 Haziran 2014 Kars’a veda tarihimiz oldu. “Bu telaş ve koşuşturma içinde, bu şehirde insanlar nasıl yaşıyorlar?” dediğim Ankara’da yaşamak yeni imtihanımız oldu. Hayat devam ettiği sürece imtihan da devam edecek.

 

Daha Fazla Yükle

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çok Okunanlar