Şair: Müştehir Karakaya
söyle! üç kuruşluk dünya için
neyimi sattım, ruhumu mu?
ömrüm de yetmedi onu harcamaya
ne yazık!
tarihin arka sokaklarında asi
sahnelerin tam ortasında
kellesi koltukta bir sünepe
gözgöze geldiğimizde anladım
ben ölçütlerin lâl kesilmiş soyuyum
üç dünyanın birinde kazık
birinde mercan ve sedef kılıç
bir diğerinde
hayfa ki eti didiklenen bir ölüyüm
söyle!
sırtıma vuran bu güneş evladı
karşılaşmada tüm hikâyesini unutur
unutur da akşam olunca
ertesi sabah tek ayakla kalkar
tek gözle görür tek elle çevirir topacı
altın bir tasın dibindeki damlayı
tutar sırtındaki zulada kaynatır
seni ben
esmer parmaklardaki yüksüğe bağladım
ellerin uzanışındaki zerâfete, seni
her adımın ölçüsüne kaydettim
her nabzın soğuk köpüğüne
demirle kızgın ateşin dansına
ve çarpışma anında çıkan fırtınaya
sana öl dedim! dünya senin mi?
sırtında incili kaftan
içinde yarım bir adam
ve şakaklarında yarım ay halesi
yarısı ışık yarısı gölge
iki bukle saç, seni ben
karşılaşmaya bir adım
kaçmaya yüz bulamayan
dört kocaman öpücükle yakaladım
ben ey nesli tükenmiş insanlığın veledi
neyini geri almadın ki? kârdasın
her çırpınış senin dudağından çıkan
bir âhın kefâreti
düştüğünde ayaklarına düşen taş ağlar
utanır cürmünden üzerine salınan gölge
söyle! damarlarından akan kanla yazdığın
her şiir bir fermanın ebedi
edebi ücreti değil de nedir?
adımını at da karşılaş kendi yüzünle
sen haylaz bir sevgilinin
ömründen çaldığını zaten bilensin
bil ki yazan nedir, okuyan ne?
kendinle geldiğinde yüz yüze
ruh nedir? cesedin ücreti ne?
Nisan 2012