Şahsiyet
Kendini Yazan Şair: İsmet Özel
İsmet Özel, değişik zamanlarda değişik konumlamalar yakalar. Yaşadıkça fark edilen bir devinim, bir değişim, varlığın bir akışı kendini duyurur. Bu, ısrarla bir yerde direnme değil, tam tersi, önümüze çıkan her durumu yeniden değerlendirip yeni bir durum alış göstermek demektir
EKLENDİ
-:
Yazar:
Mehmet Kahraman, Dr.İsmet Özel’in şiirine en az iki cepheden bakmak gerekiyor.
Bunlardan biri şiirinde kullandığı imgelerin kaynağıdır. Bütün şiirlerde kullanılan imgeler için sadece tek bir kaynak olmayabilir. Ancak her zaman şairi besleyen ana bir kaynağa ulaşmak da mümkündür.
İsmet Özel şiirinin açığa çıkarılması gereken diğer cephesi ise bu imgeleri verebilmek için bir şair olarak kullandığı tekniklerdir. Buna kısaca anlatım teknikleri diyebiliriz.
Ayrıca bu şiirin dünyasında sosyal ve tarihsel zemin başta olmak üzere, bireyin bungunluğu, söylemeye değer bulunan veya söylenmek zorunda olunan gerçeklikler, her şeyin bir kez daha gözden geçirilmesi ve denetlenmesi gibi birçok eşit veya alt katmanlarda başka seçenekler de vardır. Bir şairin ve bir şiirin boyverdiği ortam diyebileceğimiz bu fizik ve psikolojik çerçeveler hiçbir zaman yok sayılamaz. Ama bunların tümünü, şimdilik yukarıdaki iki ana cepheden birine bağlamak mümkün görünüyor.
Başlıkta kullandığım ‘kendini yazma’, bir bakıma insanlığı yazma olarak da algılanabilir. Şiirlerinde genellikle birinci tekil kipleri kullandığını gördüğümüz İsmet Özel kendini önemsediği için böyle davranmaz. Kendisi bir insan bireyidir, insanlığın bir uzantısı olan bireydir. Algılamakla görevli olan kendisine en yakın olan, yine kendisidir. Bir şiirinin başında yer alan şu bölüm, şairin kendisi ile insanlık arasında kurduğu koparılamaz bağlantıya dikkatimizi çeker:
“Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.”
Bu metinde İsmet Özel, kendi hayatı ile insanlık tarihi arasındaki benzerliği veya birinin, diğerinin bir küçük yansıması veya örneği oluşunu verirken, yalnızca yaşadığı günlerdeki insanlık tarihini değil, bütünüyle ‘insan’ macerasını dikkate alıyor. Bu, birini algılama gerçekleşince diğeri ile ilgili bilgi ve bulgulara daha kolay ulaşılacak demeye geliyor. Kendimizi kavramak için yalnızca kendimize bakmak yetmeyebiliyor çünkü. Ama başkalarını kavramak için de kendimize bakmak gerekiyor. Özel olanı kavramak için geneli, bazen de geneli kavrayabilmek için en özel olanı da görmek ve böylece anlaşılması zor olana bir yol bulmaya çalışmak gerekebiliyor.
İsmet Özel kendisi ile insanlık arasında böyle bir paralellik ve birliktelik kurunca yalnızca kendini anlatmış olmayacak, aynı zamanda insanlığa ilişkin gerçekten önemli problemlere de parmak basmış olacaktır. Çekilen bir acı o zaman daha bir büyük olacaktır. Anlaşılan ve anlatılması gereken bir gerçek, insanlık çapında olacağı için daha bir kabul edilebilir olacaktır veya kabul edilmesi gerekecektir.
Sözgelimi, bizim bir birey olarak yaratılışımız, insanlığın yaratılışının bir küçük izdüşümüdür.
Zaman zaman Nuh tufanına benzer yıkımları biz de yaşarız kendi hayatımızda. Başka bir ifadeyle de Nuh Tufanı, bizim yaşadığımız bir yıkım örneği, gerçek ve acıdır.
Bu türlü bir bakış, kendini önemsemekten çok, bir sorumluluk altına girmek anlamına geliyor. Şair, kendisini önemsiyor, çünkü insanlığı önemsiyor. Kendine bakarak insanlığı, insanlığa bakarak da kendini daha kolay algılıyor. Kendi acısını duyunca, insanlığın acısını da duymuş oluyor. İnsanlıkla kendi arasında kurduğu bu köprü, bir yandan kendini bir yandan da insanlığı, diğerine bakarak ve diğeriyle denetleyerek, daha doğru çözmeye çalışıyor. Ne kendini ne de insanlığı feda etmeye niyeti var yani. Tam tersine ikisini de önemsiyor ve birini kurtarmaya çalışırken diğerinin de ötekinin yanında var olmasını önemsiyor.
En bireysel bölgede durmakla birlikte, en geneli de göz ardı etmiyor.
Şairin durduğu yeri böyle belirledikten sonra onun imgesini veya imgelerini bulmak da kolay olmalı.
Burada ilk ilkemiz şu olacaktır: Herkesi ilgilendiren bir imgedir bu. Tarih boyunca herkesi ilgilendirmişti; şimdi de şairi ilgilendirmektedir. Bu arada herkesi ilgilendirmeye de devam etmektedir. Bir bakıma en temel problemimizdir, bir insanlık problemidir.
Geçen yüzyılın varoluşçuluk etrafında gelişen felsefelerini dikkate alırsak İsmet Özel’i de böyle bir temel problem etrafında didinirken gördüğümüzü söyleyebiliriz. Gerçekten kendi varlığını sorgulayan, kavramaya çalışan, kendini bir yerlere yerleştirmeye çalışan biridir şair.
Onu farklı zamanlarda farklı kulvarlarda gören ve buna şaşıranlara şunu söyler: “Bir zamanlar hangi gerekçelerle sosyalist olduysam yine aynı gerekçelerle de müslüman oldum.” O zaman onun yeni durumunu bir kamp değiştirmeden çok, elde olanla idare etmeme, gerçeğe ulaşmak için direnme, gerekince yeni bir karar verebilme ve kararını uygulama olarak almalıdır.
Amentü şiirinde geçen
“eşref-i mahlukat nedir bildim”
dizesinin öncesinde varlığın dört temel unsuru da sayılır ve onlara bir de kendisini ekler şair:
“Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
Ona kendimi sonradan ben ekledim.”
Çünkü asıl çözülmesi gereken, kendisinin, yani insanın konumudur.
Bilim, eşyanın ve maddenin gerçeğini çözer. Bunda başarılı da olur. İnsan ise onun da üstündedir. Eşya çözümlenmekle insan da çözümlenmiş olmaz. Batı uygarlığının bir bir bilimsel sonuçlara ulaştığı, eşyayı yeterince tanıdığı ve ayrıntılarda da hızla yol aldığı bir dönemde varoluşçuluğun en temel felsefî eğilim olması oldukça anlamlıdır. Bu felsefî tavır, pozitivizmin tam olgunlaştığı bir zamanda ortaya çıkar. Belki değil kuşkusuz insan vücudunun bütün incelikleri yaklaşık olarak anlaşılmıştır. Ama insan, bir problem olarak var olmaya devam eder.
İsmet Özel, değişik zamanlarda değişik konumlamalar yakalar. Yaşadıkça farkedilen bir devinim, bir değişim, varlığın bir akışı kendini duyurur. Bu, ısrarla bir yerde direnme değil, tam tersi, önümüze çıkan her durumu yeniden değerlendirip yeni bir durumalış göstermek demektir. Şair, ilk şiirlerinden birinde,
“Fırlamayım, bıktım tanımlanmaktan”
derken, kendine, o günün şartlarında bir konum belirlemiştir.
“çünkü kavganın göbeğidir benim yerim”
derken yine kendine bir konum belirlemiştir.
İsmet Özel, Evet İsyan derken de, Amentü derken de, hep, kendisine yeni konumlar belirlemektedir. Bu, değişken bir yapıdan çok, ancak yaşanarak farkedilen bir evrenin doğrudan yaşama yansımasıdır. Yaşamlarını ezberledikleri bir metinle çözmeye çalışanlara bakınca İsmet Özel fazla değişken bulunabilir. Hâlbuki ezberlenmiş gerçeklikler hayat karşısında her zaman insanı zora sokar. Bu türlü gerçekliklerle yaşam çözülmüş olmaz, sadece bir şeylere uyum sağlanmış olur. Yaşanmış bir yaşama uyum sağlanarak yaşanmış olur. Hâlbuki yaşanması gereken kendi hayatımızdır. Bu ise, henüz yaşanmamış bir hayattır. Burada sadece ilkeler konabilir.
İsmet Özel, öncelikle aktif olmayı seçer. Her zaman bir çıkış yolu bulmaya çalışır. Takılıp kalmaz. Tereddüt ve bocalama onda yer almaz. Gidenleri izlemeyi sevmez. Kendisi gider, kendisi çözer. Hayal kurmayı ve düş görmeyi sevmez. Oturup beklemeyi de sevmez. Rakibi karşısında dans ederek dövüşen bir boksör gibidir. Sürekli hareket halindedir.
Sonra bir noktada direnmemeyi seçer. Yanlış bulduğu noktada direnmez. Her zaman başka çözümler arar ve bulur. Kendini ve konumunu yeniden gözden geçirmeyi de onun ilkeleri arasında saymalıyız. Hatta bazen bir konumunun yanlışlığını anlamak ona acı verir.
Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü şiirinde böyle bir acı vardır. Ancak buna dayanacaktır. Çünkü ‘sözlerinin anlamı kendisini ürkütse de’, ‘sonuçları bir bir gözden geçirmeyi’ ilke edinmiştir.
Onu yeni bir duruma doğru götüren yalnızca ilkeleri de değildir. Gerekirse ‘kafa kemiklerini eritinceye kadar düşünmektedir.’ ‘Teninde de uzak yolculukların lekeleri’ vardır.
“yazık, şairler kadar cesur değilim
çocukların üşüdükleri anlaşılıyor yaşadıklarımdan”
Demek ki bunlar yalnızca bir şair cesareti de değildir. Şair kendi hayatını koymaktadır ortaya. Bunları bizzat yaşamaktadır. Şiir Okuma Kılavuzu’nda durumunu anlatmak için nesrin yetmediği yerlerde şiire başvurduğu biçimindeki açıklamalarını dikkate alırsak, İsmet Özel, şiiri, kendi hayatıyla örtüştürmektedir. Şiirlerinin son baskıları için seçtiği ‘erbain’ adlandırması da bunu desteklemektedir.
Tematik anlamda yaptığımız bu tespitlerden sonra İsmet Özel’in işlemekte olduğu duyguya en uygun şiir tekniklerine yer verdiğini söyleyebiliriz. Bazen ses benzerliklerine başvururken, bazen de sadece söyleyeceği gerçekliğin coşkusu ile yetinmektedir.
Söyleyiş biçimini, söylemek istediğini en güzel verecek biçimde düzenler. İfadelerinde her türlü tasarrufta bulunabilir. Sözcük seçimleri, sözcükleri farklı anlamlarda kullanması, bazı halk söyleyişlerine yer vermesi, bir ifadesini birden çok dizeye ustalıkla bölüştürerek, istediğini istediği uzunlukta söyleyebilmesi, bu bakımdan ifadelerini hiçbir zaman yarım bırakmaması gibi teknikler şiirini şiirsel kılan unsurlar olarak gözükmektedir. Özellikle çok uzun ifadelerinden hiç fedakârlıkta bulunmaz. Onların hepsini ustalıkla dizelere paylaştırır.
Bir büyük harfle başlayan dizeler kümesi genellikle bir nokta ile biter. Bu, bazen bir sayfa boyu sürebilir. Dizeler genellikle bu bütün içinde bir anlam kazanır. Aralarda edatlar, bağlaçlar, ünlemeler İsmet Özel şiirinin kendine özgü yanını oluşturur. İsmet Özel hiçbir sözcüğün şiirde bulunmasından rahatsız olmaz. Hiç ummadığımız bir sözcük, onun kendisini ifade etmesinde bir görev üslenmiştir.
İsmet Özel şiiri için bütün bunlardan sonra şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Bir zamanlar şiire birlikte omuz verdiği Ataol Behramoğlu’nun da söylediği gibi, Türk ve dünya şiirini çok iyi bilen İsmet Özel, kendi şiirini kurarken, kendinden önce yaşanmış bütün bir şiir birikimine yaslanır, ama sonuçta bu birikimden kendine özgü şiiri çıkarır. İsmet Özel şiirinde bütün bir şiir birikiminin yansımaları vardır. Bu, şiirsel olanı ihmal etmeyen bir şiirdir. Bu, çok farklı şiirselliklerin ustalıkla yapılmış bir bileşkesidir.
Yazının baş taraflarında giriş dizelerine yer verdiğim şiirinin son dizelerine de burada yer vermek gerekiyor. Onun ifade tekniklerini en somut biçimde yansıtan bu dizelerde belki klasik anlamda şiirsel öğeler bulunamayabilir. Zaten İsmet Özel şiirinde böyle bir yapı olduğunu da söyleyen yok. Bunlar İsmet Özel şiirine özgü, yeni tekniklerdir. Bütün iş, onları güzel kılan ne ise onu aramaktan ibarettir:
“Ne yapsam
döl saçan her rüzgârın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı.”
Çok Okunanlar
- Düşünce-
Muvvakkat Ömürler ve Mekânlar
- Ramazan-
7 Soruda Ramazan – Nurullah Öztürk – RTÜK Üyesi
- Ramazan-
7 Soruda Ramazan – Abdullah Yıldız – Yazar
- Ramazan-
Peygamberimizin Ramazan Ayını İhyası
- Ramazan-
Yeni Bir Ramazan Olsun
- Düşünce-
“Şehrengiz”siz Türkçe Sözlük Olur Mu?
- Edebiyat-
Âşık Veysel’in “Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana” Adlı Şiirine Bir Yaklaşım Denemesi
- Din ve Hayat-
Fahreddin Râzî’den Samimi Duygusal Paylaşımlar