Sürü psikolojisiyle hareket edenlerin hak, hukuk, adalet gibi bir derdi ve hakikat arayışları yoktur. Bir olayı soruşturma, araştırma ve doğrunun peşine düşme gibi bir kaygıları yoktur. Olay üzerinde tefekkür, tedebbür ve akletme gibi bir meziyetleri yoktur. Tenkit, itiraz ve olayları analiz etme gibi bir yetenekleri de yoktur… Zira güdülmeye alıştıkları için insanî değer ve kabiliyetleri dumura uğramıştır.
Bu tür insanların karakteristik özelliği çıkarcı, eyyamcı ve tetikçi olmasıdır. Aynı zamanda yardakçı, yalaka ve asalaktır.
Tarihin her döneminde var olan bu insanlıktan nasibini almamış güruhun temayüz ve tevarüs eden özelliği insanlığa acı ve ızdıraptan başka bir şey getirmeyen linç kültürüne teşne olmalarıdır.
Toplumsal cinnet halinin bir yansıması ve yüzkarası olan linçciler, kendilerince suçlu saydıkları birini yargılama ve sorgulama yapmadan sürü psikolojisiyle hareket edip aforoz eder, toplum dışına atarlar. Lince maruz kalan kişi nefsi müdafaa bile yapamadan ya trajik bir şekilde can verir ya da hayattan çekilerek pasifize olur.
Linçciler yargısız infazda bulunurken dini ve insani hiçbir değeri tanımazlar. Tarihte Taberi’den İbn Rüşd’e, Genç Osman’dan Kaddafi’ye kadar linç kültürünün yüzlerce örneği vardır. Dinî, mezhebî, siyasî ve etnik linçten; sosyal medya lincine kadar lincin her türlüsüne karşı durmak insanî, İslamî, ahlakî ve vicdanî bir görevdir.
Her ne kadar linç hareketlerinin spontane bazı örnekleri olsa da adî suçlar dışındaki linçler, genellikle belli merkez ve mahfiller tarafından sevk ve idare edilir. Eşek arılarının et parçasına üşüştükleri gibi hedef gösterilen kişi linçciler tarafından çok kısa sürede etkisiz hale getirilir.
Kanaatimce bir toplumun en önemli problemi insan odaklı kültürden koparak katma değer üretmeyen yığın haline dönüşmesidir. Bulaşıcı bir hastalık olan bu kültür toplumun her kesiminden ve her seviyeden insana rahatlıkla sirayet edebilir. Burada anahtar kelime ve en büyük nimet akıldır. Aklını kiraya vermeyen, vicdan ve merhameti elden bırakmayan, basiret ve feraset sahibi insanların endişelenmesine gerek yoktur. Çünkü bunların kandırılma ve güdülme ihtimali sıfırdır.
Bir ideali, mefkûresi olmadan körü körüne yaşamak, dalalete sapanların peşinden gitmek, cahillerin peşine takılmak ve aklını kullanmadığı için kimyası, yapısı ve genleri bozulmuş bedbahtlardan olmak çok acınacak bir durumdur.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şu tespitini hatırlatmakta fayda vardır:
“Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yok”.
Allah safiyeti bozulmayan, akıl ve feraset sahibi olanlardan eylesin.